Okullarımızın ciddi şekilde maddi imkân eksikliği vardır. İstanbul Ankara gibi Büyükşehirlerimizin bile kenar mahalle semtlerine gittikçe okullarımızın kırtasiye, hijyen, boya badana gibi bir çok ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
Bir suçlu aramak gerekirse bu ihtiyaçlara rağmen okullara yeterli ödenek ayırmayan Milli Eğitim Bakanlığını masaya yatırmamız lazım.
Milli Eğitim Bakanlığı bir genelge gönderir ve kayıt, karne, diploma parası alınmamasını ister. Ama buna rağmen okullarımız velilerimizden para talep ederler. Burada “Tavşana kaç tazıyı tut” anlayışını görüyoruz.
Fakat bu yıl sayın Bakan’ın işi biraz daha ağırlaştırdığını düşünüyorum. Bu anlamda Bakanlığın okulları denetleme timi oluşturacağını ve para alan yöneticilerle ilgili gerekli soruşturmayı yapacağını ifade eden bir açıklamaydı bu. “Para toplamayı engelleme timinin” kurulması birçok yöneticide ‘aşağılanıyor muyum acaba?’ düşüncesi doğurdu. Bir okulda okul müdürü olarak okulunuzu temizletmediğiniz, bahçe düzenlemesini yapmadığınız zaman size “Bu okulu neden temizletmedin?” diye soruşturma açılıyor. Bunun sebebini kimse okul müdürüne sormaz. Müdürün yapması gereken görevler bir bir sıralanmış ama yerine getirmesi için para lazım olduğu düşünülmemiştir. Bunlar için para talebinde bulunulduğunda iş soruşturmaya kadar varıyor.
Sayın Bakana resmi olarak ”Milli eğitim Bakanlığı tarafından okullara öğrenci başına her yıl 100 TL ödenek ayrılmalı ” teklifi götürdük. Çünkü para toplamayın demek bugüne kadar para toplanmasına engel olmadı. Ancak böyle bir uygulama yaşanan sorunu çözecektir.
Bu işi abartan bir kısım yöneticilerimiz olduğunu da üzülerek vatandaşlarımızdan duyuyoruz. Fakat bazen duyuyorum ki cüzi miktarda talepleri olan yöneticiler de bu kişilerle aynı kefeye konuluyor.
Okul müdürlerimize bugüne kadar başka yol bırakılmamıştır. Okul müdürlerini günah keçisi seçerek, suçlu ilan ederek bu işi çözemeyiz. Bir eğitim sendikası başkanı olarak kesinlikle öğrenci başına belirli bir ödenek ayrılması uygulamasını başlatmamız lazım. Okullarımızın genel ihtiyaçları tespit edilip ne kadarlık bir bütçe ayrılması gerektiği belirlenebilir. Öte yandan ki okullarımızda tasarruf yapmaya özendirilmeli. Bazı okullarımız vardır ki görselliği sağlamak gayretiyle gösterişe kaçan ve bütçesini saça döke harcamaktadır. Bazı okullarımız da vardır ki kırık camını tamir ettirme imkânı bulamaz.
Biz “velilerden asla para alınmamalıdır” görüşünü savunuyoruz. 670 TL lik asgari ücretle geçinen bir ailenin okula 1 TL dahi vermesi mümkün değildir. Biz bu ailelerden 500 TL 1000 TL para istendiğini biliyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak şunu söylüyoruz: Okul yöneticileri zor durumda. Okul müdürlerimizi, okul yöneticilerimizi aşağılamadan bu probleme çözüm bulmalıyız. Sayın Ömer DİNÇER’i suçlamak adına söylemiyorum bunları ama Sayın DİNÇER’in okullarda bağış toplama timi kurması okul yöneticilerinin aşağılanması anlamına gelmiştir. Okul müdürlerimiz bundan rencide olmuştur. Bu müdürlerimiz toplanan parayı cebine atıyor değil. Kamuoyunda böyle bir algılama oluşturulmaktadır. Tribünlere oynamak adına, vatandaşa popülist bir yaklaşım göstermek adına okul yöneticilerimizin aşağılanmasına ve sanki parayı cebe atıyor gibi bir pozisyona düşürülmesine bu ülkede aklı başında kimsenin rıza göstermemesi gerekmektedir. Bunun içinde üstüne basa basa söylüyorum; Türkiye öğrenci başına ödenek uygulamasını başlatmak zorundadır. Aksi takdirde bu problemleri önümüzdeki yıllar yaşanmaya devam edeceğiz.
Şu ana kadar bu yaptığımız teklife Bakanlık tarafından olumlu ya da olumsuz bir cevap gelmedi. Büyükşehirlerimizin merkezi yerlerindeki okullara, aileler çocukları daha iyi şartlarda eğitim alsın diye gönüllü olarak büyük miktarda bağış yapıyor. Bu okullarımızın maddi olarak ciddi problemleri olmuyor olabilir; ama geçinme zorluğu çeken vatandaşlarımızın olduğu bölgelerdeki okullarda çok büyük sıkıntı vardır. Yıkık dökük duvarlar, kirli ortamlar, neredeyse oturulmayacak durumdaki sıralar var dersliklerde. Bunların Türkiye’ye yakışır bir manzara olmadığını düşünüyorum. Bu ülkede eğitim öğretim önemli bir haktır. Hakkari’nin Yüksekova’sındaki okulumuzun İstanbul’un merkezindeki okulumuzla aynı seviyede eğitim öğretim ortamına kavuşturulması gerektiğini görmemiz gerekmektedir. Bunun içinde Milli Eğitim Bakanlığı öğrenci başına ödenek uygulamasını başlatması lazım.
Devlet okullarında paralı eğitime karşı olduğumuzu defalarca ifade ettik. Ancak imkânı olan velilerimizin okullarımızın ihtiyaçlarını karşılamak adına cüzi de olsa okullarımıza yardımda bulunması gerekir. “Zenginin malında fakirin hakkı vardır” deriz. Zengin vatandaşlarımız da bu anlamda okullarımızı desteklemesi lazım. Elbette bu devletin görevidir. Tabi devletin de bu bütçeyle her şeye yetişmesi zor gibi görünüyor. Ramazan ayında Somali’ye yardım kampanyalarının düzenlenmesinin çok güzel olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde bizim çocuklarımızın okuduğu İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Hakkâri’nin kenar mahallelerindeki okulların da ne durumda olduğunu zengin vatandaşlarımızın görmesi gerekmektedir.
Okul müdürlerimize söyleyeceklerim şunlardır: Lütfen fakir fukara insanlarımızdan 5 lira bile talep etmeyin. Bu insanlarımız geçim sıkıntısı içinde, anne baba olarak görevlerini yerine getirebilme sıkıntısı içinde; bir de eğitimciler olarak biz vatandaşlarımızın üstünde böyle bir baskı oluşturmayalım. Bunlar bir eğitimciye yakışmaz. Parası olan velilerimizden elbette talep edin, olan da gönüllü olarak versin ama olmayandan da para talep etme hastalığından kurtulalım.
İlgili Video İçin Tıklayınız.
Güncelleme Tarihi: 25 Ağustos 2011, 00:00
Helal başkan.Bu alanda senden başka kimse yok.Diğerleri hikaye.