Eskişehir’deki programlar kapsamında Genel Başkan Talip Geylan, ilk olarak 5 Nisan 2018 tarihinde Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde bir cani tarafından katledilen eğitim şehitlerimiz Fatih Özmutlu, Mikail Yalçın, Serdar Çağlar, Yasir Armağan için hazırlanan anı köşesini ziyaret etti. Genel Başkan Geylan ardından Osmangazi Üniversitesi’ndeki üyelerimiz ile bir araya geldi.
Türk Eğitim-Sen üyeleri ile sohbet eden Geylan, sendikal çalışmalar hakkında görüş alışverişinde bulundu. Geylan, Osmangazi Üniversitesi’nde hak mücadelesinin yılmaz mevziisinin Türk Eğitim-Sen olduğunu söyledi. Genel Başkan, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özden Tezel’i de makamında ziyaret etti.
Genel Başkan Geylan daha sonra Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı’yı makamında ziyaret etti. Nezaketinden ötürü Sayın Çomaklı’ya teşekkür eden Geylan, huzurlu çalışma ortamı oluşturulması yolunda aldığı tedbir ve girişimlerinden dolayı teşekkürlerini sundu.
Genel Başkan Talip Geylan ve Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan, Anadolu Üniversitesi’ndeki üyelerimizi de ziyaret etti. Bunun yanı sıra Geylan, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu’nu makamında ziyaret etti.
Genel Başkan Talip Geylan, Es Tv’nin canlı yayın konuğu olurken, akşam saatlerinde ise Eskişehir 1 No’lu Şube’nin 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlediği programa katıldı.
Toplantıda Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan, TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, Eskişehir Milletvekili Nurullah Sazak, Eskişehir 1 No’lu Şube Başkanı Haydar Urfalı, Eskişehir 2 No’lu Şube Başkanı Gürol Yer ve şubelerin yönetim kurulu üyeleri ile çok sayıda üyemiz de hazır bulundu.
Yılan hikâyesine dönen 3600 ek gösterge konusu kamu çalışanlarının gündeminden çıkarılmalıdır.
Toplantıda bir açıklama yapan Genel Başkan Geylan, ek gösterge sözünün biran önce hayata geçirilmesini istedi. Tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin güncellenmesini ve yardımcı hizmetler sınıfının da ek göstergeden yararlanmasını talep eden Geylan, “Kamu çalışanlarının hükümetten beklentisi; yılan hikâyesine dönen 3600 ek gösterge konusunun kamu çalışanlarının gündeminden çıkarılmasıdır.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Cumhurbaşkanı 24 Haziran seçimleri öncesinde 4 meslek grubunun ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağı taahhüdünü vermişti.
Bu konu sendikaların gündeminde zaten uzun zamandır vardı. Zira Türkiye Kamu-Sen olarak tüm kamu çalışanlarının ek gösterge oranlarının 800’er puan artırılması için bir kampanya başlatmıştık.
Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı’na 3600 ek gösterge konusunu siyasetin gündemine taşıdığı için teşekkür ettik. Ancak bu düzenlemeyi eksik bulduğumuzu da ifade ettik. Bakınız; yardımcı hizmetler sınıfı ek göstergeden yararlanamıyor.
Bundan dolayı Türkiye Kamu-Sen ARGE merkezi eksik hususları da kapsayan bir kanun tasarısı hazırladı. Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı marifeti ile konuyu TBMM’ye taşıdık.
Tasarımız Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek tasarılar arasında bekliyor. Talebimiz tüm kamu çalışanları için düzenleme yapılmasıdır. Aksi takdirde hem çalışma huzuru hem de kamudaki hiyerarşik sistem bozulur.
3600 ek gösterge hayata geçirildiği zaman kamu çalışanlarının emekli ikramiyesinde ortalama 22 bin TL, emekli maaşlarında ise 600-700 TL civarında artış söz konusu olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir buçuk yıl önce vermiş olduğu 3600 ek gösterge sözünden dolayı emekliliği hak etmiş birçok kamu çalışanı emekliliğini tehir etmiştir.
Görüldüğü üzere yasa koyucular bu konuda biraz nazlı hareket ediyor. Ek gösterge sözünün taleplerimiz doğrultusunda bir an önce yerine getirilmesini bekliyoruz.
Temenni ediyorum ki; yargı, talebimiz doğrultusunda karar verecek ve sorunu kökten çözecektir.
Hükümetin sözleşmeli ve ücretli öğretmenliği kaldırarak, sadece kadrolu atama yapması gerektiğini kaydeden Geylan, “Hükümetin farklı türde istihdam modelini uyguluyor olması anlaşılır gibi değildir. Öğretmenler odasında aynı işi yapan fakat farklı statülerde çalışan öğretmenlerimiz var. Oysa öğretmenler sadece kadrolu olarak istihdam edilmelidir.
Sözleşmeli öğretmenliğin ilk olarak 2005 yılında 4/C statüsünde kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticilik adıyla ihdas edildiğini bildiren Geylan, o tarihte Türk Eğitim-Sen’in konuyu yargıya taşıdığını, yargının da ‘Öğretmenlik tam zamanlı yapılması gereken bir uzmanlık mesleğidir’ diyerek, kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticiliği iptal ettiğini söyledi.
Bunun üzerine MEB’in, 4/B’li sözleşmeli öğretmenliği getirdiğini söyleyen Geylan, sendikamızın sözleşmeli öğretmenliğe karşı onlarca eylem yaptığını, hukuki girişimde bulunduğunu belirtti.
2011 yılındaki genel seçimler öncesinde muhalefet partilerinin sözleşmeli istihdam modelini kaldıracaklarını seçim beyannamelerine koymalarının ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tüm sözleşmelileri kadroya aldığını ifade eden Geylan, 232 bin 4/B’li çalışanı kadroya geçirdiler.
Kadroya alınan sözleşmelilerin 68 bini öğretmendi. Buna rağmen Hükümet 2016 yılında bir KHK ile sözleşmeli öğretmenliği hem de bu kez mülakat sistemi ile birlikte geri getirdi.
Türk Eğitim-Sen olarak bu konuyu yargıya taşıdık. Temenni ediyorum ki; yargı, talebimiz doğrultusunda karar verecek ve sorunu kökten çözecektir.
Anayasamızın 41. Maddesini ihlal etmekten vazgeçin ve yarıyıl tatilinde bütün sözleşmeli meslektaşlarımıza eş durumundan mazeret tayin hakkı verin.
Sözleşmeli öğretmen istihdamında çocukların anne babalarından ayrı kaldığını dile getiren Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Sözleşmeli öğretmenlerimizin ne yazık ki mazeret tayin hakları yok. Bu nedenle binlerce öğretmen arkadaşımızın aileleri parçalanmış durumda.
Şöyle ki; baba Ankara’da öğretmen, anne Erzurum’da öğretmen. Bu ailenin üçüz çocukları var. Anne üçüz çocuklarını bırakıyor ve haftanın 4 günü Erzurum’a gidiyor.
İki ev, iki masraf… Her şey bir kenara üç çocuğunu Ankara’da bırakmış bir anne, ne kadar verimli olabilir ki? Aslında bu sorun eğitime de bir darbedir. Anayasamızın 41. Maddesi devletimizi yönetenlere; ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.’ diyor.
Dolayısıyla sözleşmeli öğretmenlerimize eş durumu tayin hakkı verilmemesi demek, Anayasamızın 41. Maddesinin ihlal edilmesi anlamına gelir. Hükümetimize bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Anayasamızın 41. Maddesini ihlal etmekten vazgeçin ve yarıyıl tatilinde bütün sözleşmeli meslektaşlarımıza eş durumundan mazeret tayin hakkı verin.
Mahrumiyet bölgelerinde bölgenin mahrumiyet derecesine göre bir brüt asgari ücret ile iki brüt asgari ücret arasında değişen oranlarda zorunlu hizmet tazminatı ödeyelim.
Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulamasının biran önce hataya geçirilmesi gerektiğine vurgu yapan Geylan, bu uygulamayla o bölgelerde öğretmen istikrarının sağlanabileceğini belirtti.
Geylan şunları kaydetti: “Hükümet çakılı sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasının gerekçesi olarak ülkenin elverişsiz koşullarının hâkim olduğu bölgelerde öğretmen istikrarının sağlanamadığını göstermiştir.
Bunun üzerine Türk Eğitim-Sen olarak, ‘Elverişsiz koşulların hâkim olduğu bölgelerimizde öğretmen istikranı sağlamanın yolu öğretmeni esir etmek değil, teşvik etmektir.
Mahrumiyet bölgelerinde bölgenin mahrumiyet derecesine göre bir brüt asgari ücret ile iki brüt asgari ücret arasında değişen oranlarda zorunlu hizmet tazminatı ödeyelim’ demiştik.
Bakınız; Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde çalışan bir öğretmenimizle Eskişehir’de çalışan öğretmenlerimize aynı mali ve özlük hakları verirseniz, o öğretmenler bir vesile ile merkeze gelmek isteyecektir.
Oysa elverişsiz koşulara sahip bölgelerde görev yapan öğretmenlerimize bir takım teşvikler getirirseniz, ‘Zor şartlarda çalışıyorum ama devletim de benim bu çalışmalarımı görmezden gelmiyor ve hakkımı veriyor’ diyerek motive olacaklardır.
Umuyoruz ki, taleplerimiz doğrultusunda gerekli düzenlemeler yapılır ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddet son bulur.
Eğitimde şiddetin her geçen gün daha da büyüyen, engelleyemediğimiz bir sorun olarak karşımıza çıktığını bildiren Geylan, Osmangazi Üniversitesi’nde yaşanan şiddet olayı neticesinde akademisyenlerimizin hayatını kaybettiğini hatırlattı.
Geylan, “Sendika olarak bu davanın takipçisiyiz. Failler hakkında Türk adaletinin gerekli müeyyideleri uygulayacağına inanıyoruz. Eğitim çalışanlarına şiddet uygulandığında bir şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılmasını ve en ağır cezai müeyyidelerin uygulanmasını talep ediyoruz.
Eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin toplum meselesi olduğuna dikkat çeken Geylan, Öğretmene verdiğimiz değer aslında çocuklarımıza verdiğimiz kıymettir. Biz toplum olarak canımızın parçasını en kıymetli varlığımızı öğretmene teslim ediyoruz. Çocuklarımız öğretmenlerin elinde yoğruluyor. Dolayısıyla öğretmenleri güçlü kılmamız, çocuklarımıza yapacağımız en iyi yatırım olur.
Türk Eğitim-Sen’in Öğretmenler Günü anketinde öğretmenlerimizin yüzde 48.7’sinin meslek hayatlarında şiddete maruz kaldığının ortaya çıktığını belirten Geylan, “Bu fecaat bir orandır. ‘Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi oluruz’ diyen şuurun şekillendirdiği bir medeniyetin çocuklarıyız.
Düne kadar çocuklarımızı okula kaydettirirken, ‘Eti senin kemiği benim’ derdik. Bugün toplum nereye geldi? Bu noktada yapılması gereken, öğretmene şiddet olayı vuku bulduğu zamana toplumun öğretmene sahip çıkmasıdır. Eğitim çalışanlarına şiddetin engellenmesi için bir yasa tasarısı hazırladık.
Bu tasarı Iğdır Milletvekili aynı zamanda Milli Eğitim Komisyon üyesi Yaşar Karadağ tarafından TBMM’ye sunuldu. Kanun teklifinde bir şikâyete bağı kalmaksızın fail hakkında kamu davası yürütmesini talep ettik.
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’ta katıldığı bir programda eğitim çalışanlarına yönelik kanun teklifi yapılacağını duyurdu. Bu konuda kendisine teşekkür ediyorum.
Ayrıca geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı’na eğitim çalışanlarına yönelik şiddette bir irade ortaya konulması için 81 ilden 81 mektup gönderdik. Umuyoruz ki taleplerimiz doğrultusunda gerekli düzenlemeler yapılır ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddet son bulur.
Öğretmenlik her önüne gelenin kolayca rencide edebileceği bir meslek grubu değildir. Dolayısıyla öğretmenlik mesleğinin sağlam bir zemine kavuşturulması için Öğretmenlik Meslek Kanunu bir an önce hayata getirilmelidir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenlerin kazanılmış haklarını kaybetmeyecekleri şekilde hayata geçirilmesinin en büyük beklentileri olduğunu vurgu yapan Geylan şunları kaydetti: “Öğretmene yönelik şiddet bir sonuçtur.
Öğretmenlik mesleğinin süreç içerisinde itibarının rencide edilmesi, buna da bir kısım kanaat önderlerinin söylem ve tutumlarının vesile olması önemli bir husustur.
Öğretmenler az çalışıyor, yılda üç ay tatil yapıyorlar’ derseniz, öğretmeni değersiz, az çalışan, çok para kazanan bir meslek gurubu haline getirirsiniz.
Öte yandan birçok meslek grubuna dâhil birçok insan suç işleyebiliyor. Ama bir öğretmen suç işlediği zaman, onun ‘öğretmen’ kimliği ön plana çıkarılıyor. Bu durum öğretmenlik mesleği ile ilgili olumsuz algının oluşmasını besliyor.
Bu noktada medya yayınlarına özen göstermeli, dizilerdeki öğretmen-öğrenci-veli ilişkileri titizlikle işlenmelidir. Öyle ki, bu ülke ‘Veliyi üzen beni üzer’ diyen Milli Eğitim Bakanları gördü.
Öğretmenlik her önüne gelenin kolayca rencide edebileceği bir meslek grubu değildir. Dolayısıyla öğretmenlik mesleğinin sağlam bir zemine kavuşturulması için Öğretmenlik Meslek Kanunu bir an önce hayata geçirilmelidir.