TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANI İSMAİL KONCUK KONUŞTU

KAMU-SEN VE TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANI İSMAİL KONCUK KAMUAJANSI.COM'A KONUŞTU. İŞTE AYRINTILAR

TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANI İSMAİL KONCUK KONUŞTU


 

kamuajans.com yazarı Celal DEMİRCİ' Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail KONCUK İLE KONUŞTU. İŞTE KONUŞMANIN DETAYLARI


DEMİRCİ: Bize birkaç cümle ile kendinizi tanıtmanızı rica etsek kendinizi nasıl tanıtırsınız,İsmail KONCUK kimdir?

 

KONCUK:

1959 Adana Ceyhan doğumluyum.

Eskişehir Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü'nden 1980 yılında mezun oldum. Bu arada AtatürkÜniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda da İngilizce eğitimialdım.

Öğretmen ve idareci olarak görev yaptığım meslek hayatıma 1981 yılında başladım.

Sendikamızın kurulduğu 1992 yılından itibaren, sendikal faaliyetler içerisinde aktif olarak yer aldım. Kurucular kurulu üyesi olarak başladığım sendikal faaliyetim süresince; Şube Yönetim Kurulu üyeliği, Şube Başkanlığı, Merkez Denetleme Kurulu üyeliği görevlerinde bulundum. 2005 Yılında yapılan 2. Olağan Merkez Genel Kurulu'nda Genel Sekreter olarak görev aldım. 2008 Yılındaki 3. Olağan Merkez Genel Kurul'da da Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı seçildim. 2011 Yılında yapılan Olağan Genel Kurullarda da hem ikinci kez Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı ve hem de Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı seçilerek görev aldım. Halen bu iki görevimi yürütmekteyim.

 

DEMİRCİ: ‘'Çözüm Süreci'' olarak adlandırılan süreçle birlikte ‘'Âkil Adamlık‘' tartışmaları gündeme geldi. Size de ‘'Âkil Adamlık'' teklifi yapıldığı ve bu teklifi reddettiğiniz biliniyor. Neden kabul etmediniz? Sürece ilişkin endişeleriniz nelerdir?

 

KONCUK:

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; biz bu süreci, Çözüm Süreci olarak değil, bir Çözülme Süreci olarak nitelendiriyoruz.

Aylardır kamuoyu yanıltılmakta, gerçekler saptırılmakta ve doğrular milletimizin gözünden kaçırılmaktadır. Basına yansıyan OSLO ve İmralı müzakere tutanakları ifşa etmiştir ki, bu süreç bir koalisyonun işbirliği ile hayata geçirilmiştir. Maalesef bu koalisyonun fikri ortakları arasında bebek katili Öcalan da bulunmaktadır. OSLO ve İmralı tutanaklarında gündeme getirilen hususların hemen hemen hepsi, maalesef bugün bir bir hayata geçirilmektedir.

Daha birkaç ay önce, bizzat sayın Başbakanın ifadeleri doğrultusunda bölücü katillerin idamı tartışılırken, teröristlerle kucaklaşan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı söylenirken; bugün gelinen noktada bizzat terör örgütü ve yöneticileri resmen muhatap alınır hale gelmiştir.

Bebek katili bir cani, barış elçisi ve yeni Türkiye'nin kurucusu olarak takdim edilir olmuştur. Sözde yargı reform paketleriyle bölücü örgütün paralel devlet yapılanması olan -ki bu tanımı sayın Başbakan kullanmıştır- KCK tutukluları bir bir serbest bırakılmıştır. Bebek katili apo elçileri vasıtasıyla kamuoyu oluşturma yetkisine sahip kılınmış, kendisine sunulan imkanlar sayesinde kanlı örgütünü cezaevinden sevk ve idare eder hale getirilmiştir. Apo'nun yazacağı mektuplar hasretle beklenir olmuş, bir katil elebaşı ülke gündeminin baş aktörü ve belirleyicisi olmuştur.

Aylardır tek bir günümüz geçmiyor ki, apo'suz, pkk'sız ve Kandil'siz bir vaktimiz olsun! Daha birkaç ay önce bizzat Başbakan tarafından Zerdüşt olmakla, sapık ilişkiler içerisinde yaşamakla, uyuşturucu madde üretmek ve zehir ticareti yapmakla itham edilenler, artık olumsuz sıfatlarla yan yana bile getirilmemektedir.

Apo'ya; bebek katili, terörist elebaşı demek yerine “İmralı'daki” denmekte; Karayılan'a pkk terör örgütü yöneticisi yerine KCK Yürütme Konseyi Başkanı denmekte, medyada pkk'ya yönelik en ufak olumsuz yakıştırmalardan bile kaçınılmaktadır.

“Analar ağlamayacak, şehitler olmayacak, sükunet gelecek; bunun için PKK silahlarını bırakarak ülkeyi terk edecek” şeklindeki propagandalar yoğun bir şekilde halkımıza yapılmış; fakat gelinen noktada hepsinin birer yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim önceki gün terörist Karayılan'ın yaptığı açıklamalar başta sayın Başbakan olma üzere AKP Hükümeti'nin tezlerinin doğru olmadığını ifşa etmiştir.

Karayılan üç aşamalı bir süreç öngördüklerini; birinci aşamada, militanlarının silahlarıyla birlikte Kuzey Irak'a çekilerek bir üs kurulacağını; ikinci aşamada tüm etnik kimlik, mezhep ve inançların tanındığı yeni bir Anayasa yapılacağını; üçüncü aşamada da apo katili  dahil herkesin özgür olacağını ifade etmiştir. Ancak bu üç aşama da tamamlandığında silahsızlanmayı gündemlerine alacaklarını vurgulamıştır. Terör örgütünün bu açıklaması, aylardır Türk kamuoyuna söylenenlerin koca bir yalandan ibaret olduğu bir kez daha göstermiştir.

İşte bu gerçeği öngören Türkiye Kamu-Sen, baştan itibaren oynanan bu orta oyununa dahil olmamış ve milletimizin dikkatini gerçeklere çekmeye gayret etmiştir.

Bizler, Başbakan tarafından oluşturulan Akil İnsanlar heyetinin, bir psikolojik harekat mekanizması olarak kurgulandığını ve bizzat Sayın Erdoğan'ın dediği gibi, işlevinin  toplumda algı yönetimini sağlamak olduğunu biliyoruz. Akil insanları, yukarıda ifade ettiğimiz zilleti Türk milletine yutturmakla görevlendirilmiş bir heyetten ibaret olarak değerlendiriyoruz. Dolayısıyla inanmadığımız, tasvip etmediğimiz bir sürecin taşeronluğunu yapmak için tarafımıza gelen teklifi reddetmemiz en doğal refleksimizdi. Burada asıl garip olan, kimi şahıs ve kuruluşların, onaylamadıkları bir sürece başka saiklerle mecbur kaldıkları için dahil olmasıdır. Bu tavrı ilkeli bir tutum olarak görmediğimi de belirtmeliyim.

Ayrıca Akil insanlar olarak görevlendirilenler arasından farklı söylemler geliştirildiğini görüyoruz. Adeta nabza göre şerbet verilmektedir. Güneydoğu'da apo'nun serbest kalması gerektiği söylenirken, Marmara grubunda birlik ve beraberlik nutukları atılmaktadır. Ege'de şehit aileleri ziyaret edilirken Doğu'da pkk'lı teröristlerin evlerine gidilerek görüşmelerde bulunulmakta ve genel af söylemleri dillendirilmektedir. Batıda Türk bayrağı öpülürken, bir başka yanda bayrağın adının değişmesi teklif edilebilmektedir.

Akil koalisyonunda öylesine garip bir birliktelik oluşmuştur ki; görevi çalışanların haklarını korumak olan kimi sendikalar, hak mücadelesinde asla bir araya gelemez ve daha bir ay öncesine kadar birbirleri hakkında ağza alınmayacak ithamlarda bulunur iken, Çözülme Süreci'nde hemhal olabilmişlerdir. Bu iştiyakı anlamakta zorlanıyorum. Hangi dayanılmaz arzu bu izdivacı gerçekleştirmiştir, gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

 

DEMİRCİ: Vakıf, dernek, sendika gibi sivil toplum örgütlerinin siyasi partilerle sosyal taban örtüşmesi yaşaması ''yandaşlık'' mıdır; yoksa sosyal hayatın doğası gereği olması gereken bir realite midir? Sivil toplum örgütlerinin özellikle de sendikaların siyasi partilerle ilişkileri hakkındaki düşünceleriniz nedir?

 

KONCUK:

Toplumda her sosyal harekette olduğu gibi sendikal örgütlenmede de, toplumun dinamik kesimlerine mensup insanların ön ayak olması, öncülük etmesi doğal bir durumdur. Bu yadırganmamalıdır.

Öte yandan, toplumsal ve mesleki sorunlara duyarlı olan, süreçlere müdahil olma arzusu taşıyan insanların, demokratik bir ülkede siyasi refleksler taşımaması gerektiğini söylemek de ilkel bir yaklaşımdır. Sendikalarda görev alanların, kendilerince siyasi görüşlerinin olması kadar doğal bir durum yoktur. Demokrasi ile yönetilen, ülkeyi idare eden heyetin seçimle işbaşına geldiği ve vatandaşların tamamının oy kullanarak görevlerini ifa ettikleri bir ülkede, sendikacıların siyasi görüşü olmasın, demek komik bir yaklaşımdır.

Öte yandan sendikalar, aynı zamanda birer sivil toplum kuruluşudur. Hem temsil ettikleri kesim hem de içerisinde yaşadıkları toplum adına söz söyleme ve tavır geliştirme gibi yükümlülükleri vardır. Bundan dolayı, sendikaların birbirlerinden farklı refleksler ortaya koyması da aslında demokrasinin bir güzelliği ve sağlıklı bir sendikal yapılanma için de lüzumlu bir durumdur. Aksi bir tabloyu özlemek, ancak mazide kalan Komünist rejimlere has bir arzudur.

Ancak, burada şu gerçeği de gözden kaçırmamak lazımdır. Sendikaların sosyal refleks geliştirmeleri gerekliliği, onların herhangi bir siyasi partinin sosyal tabanı olması anlamına gelmez. Hatta böylesi bir durum, doğru olmamasının yanı sıra sendikal mücadeleye de zarar verecektir. Bir sendika, tabiatı gereği toplumsal muhalefetin sözcüsü olmak durumundadır. Sendika yöneticilerinin oy verdiği partinin iktidarda olması, sendikal stratejide sapmalar oluşturuyorsa, bunun adına sarı sendikacılık denir. Bu kabul edilemez.

Gerçek bir sendikaya üye olanların hepsinin aynı siyasi görüşte olmalarını beklemek saçma ve mümkün olmayan bir beklentidir. Kişi, sendikasının işini iyi yaptığına inandığı için o sendikaya üye olmalıdır. Aynen ekmeği iyi yapan fırından ekmek aldığı gibi. Hiç kimse içerisinden pislik çıkan ekmeği üreten fırından alış veriş yapmaz. Kendisiyle aynı siyasi görüşte olsa dahi. İşte sendikacılıkta da ölçü bu olmalıdır.

Bir siyasi partinin sosyal tabanı olma arzusunu taşıyanların, sendika kurmak yerine yapacakları en doğru davranış, vakıf ya da dernek çatısı altında örgütlenerek emellerine hizmet etmek olmalıdır.

Bir sendikanın, siyasi partilerle ya da ülkeyi idare eden Hükümet ile ilişkisini tayin eden öncelikli etmen, temsil ettiği kesimin menfaatleri ve sendikal mücadelenin ilkeleri olmalıdır. Bu ölçünün yitirildiğinde nelerin tahribata uğrayacağına ülkemiz son yıllarda çok somut ve sıklıkla şahit olmuş durumdadır. Hem çalışanların şahsiyeti rencide edilmiş hem de sendikacılık iğdiş edilmiştir. Bazı şeylerin telafisi zor ve zahmetli olmaktadır. İşte bu anlamda sendikal mücadeleye ve çalışanlarımızın şahsiyetine verilen zararlar da öylesine ağır bir tahribat oluşturmaktadır. Dilerim herkes başını elinin arasına alır ve günlük menfaatler uğruna nelerin kaybedilmesine neden olduklarını bir kere olsun düşünür.

 

DEMİRCİ: Son zamanlarda gün geçmiyor ki yeni bir eğitim sendikası kurulmasın. Bunlardan en çok konuşulanı kurulduktan sonra kısa bir sürede 35 bin üyeye ulaşan ve 1. yılını doldurmadan kapanan Aktif Eğitim Sen. Aktif Eğitim Sen'i nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Aktif Eğitim Sen neden açıldı? Neden kapandı?

 

KONCUK:

Dediğim gibi birden fazla sendikanın kuruluyor olması rahatsız edici değil, bilakis demokrasi adına sevindirici bir durumdur. Hele ki, eğitim seviyesi yüksek olan hizmet kolumuzda, duyarlılığı olan ve farklı refleksler geliştiren bir ağırlığın olması ülkemizin selameti açısından da memnuniyet verici bir durumdur.

Ancak tabii ki, bu noktada şu gerçeğin de gözden kaçırılmaması gerekir: Sendika kuruluşunun, çalışanların daha iyi hak mücadelesi vereceği yeni bir zemin arzusundan ve hizmet kolumuzun talep ettiği bir ihtiyacı karşılamak amacından dolayı gerçekleştirilmesi gerekir. Bir takım sendikaların iç rekabetinden kaynaklanan memnuniyetsizlikler, ekonomik bazı beklentileri tatmin etmek için yapılan girişimler, siyasi iradenin stratejilerinin saha memurluğunu yapmak için atılan politik adımlar ve mesleki taassubu körükleyerek çalışanlar arasına fitne sokacak durumlar sendika kurmanın gerekçesi olmamalıdır.

Bunların dışındaki halis niyetler ve gerçekçi  gerekçelerle kurulmuş olan sendikaları yadırgamamak gerektiğini düşünüyorum.

Aktif Eğitim Sen'in neden açılıp kapandığı sorusunun cevabını, zaten sendikanın resmi açıklaması vermektedir. Şimdi bu beyanın ötesinde bizim subjektif ve spekülatif yorumlar getirmemiz gerçeklere ne kadar hizmet eder tartışılır. Adı geçen sendikanın resmi açıklamasının doğru olmadığını, asıl maksadın söylenenden farklı olduğunu iddia etmek sanırım biraz politik bir değerlendirme olur diye düşünüyorum.

Ancak şunu söyleyebilirim ki; sendikanın kısa sürede 35.000 üyeyi yakalamış olması, mesleki ve sosyal karşılığı olan sendikal bir yapının oluşturulabildiğinin somut göstergesidir.

Dilerim bundan sonraki süreçte bu sendika üyeleri, sendikal mücadele dışında kalmazlar ve örgütlü bir şekilde bağımsız ve ilkeli hak arama mücadelesine omuz vermeye devam ederler. Çünkü yaşadığımız tecrübeler göstermektedir ki, çalışanların problemlerinin çözümü ve beklentilerinin karşılanmasının tek yolu kararlı ve mücadeleci sendikal örgütlenmedir. Bütün eğitim çalışanlarının öncelikli amacı ve gayreti, böylesi yapıları daha da güçlü kılma arzusu olmalıdır diye düşünüyorum.

 
DETAYLAR İÇİN TIKLAYIN

Güncelleme Tarihi: 29 Nisan 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER