Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, 23 Mart tarihinde Bengütürk Tv’de yayınlanan Söz Hakkı programına katıldı. Öğrenci Andı ile ilgili önemli açıklamalar yapan Geylan, Andımızın yargıya taşınma süreci ile ilgili bilgi verdi.
Basına yansıyan haberler doğruysa İDDK’nın kararını gözden geçirmesini isteyen Geylan, İDDK’ya yakışanın Danıştay 8’inci Dairesi’nin verdiği kararı onamak olduğunu bildirdi. Aksi takdirde Türk Eğitim-Sen’in hukuki mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini kaydeden Geylan, “Öncelikle Danıştay’a karar düzeltme başvurusu yapacağız, netice alamazsak Anayasa Mahkemesi’ne kadar hukuki süreci devam ettireceğiz” dedi.
Geylan Öğrenci Andı tartışmalarını turnusol kâğıdına benzeterek, “Öğrenci Andı, devleti kuran iradeye karşı sadakattir. Bu konuda kim, nasıl pozisyon alıyorsa yıllarca unutulmayacak. Bu devleti kuran iradeye sahip çıkan nesillerimiz de bunları ‘hayırla’ ya da ‘kahırla’ yad edecektir” diye konuştu.
Andımız 2013 yılında çözüm sürecine kurban edildi.
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, 2009’da Danıştay nezdinde Öğrenci Andı’nı savunan Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2013 yılında ise farklı bir argüman kullandığına dikkat çekerek, Andımızın çözüm sürecine kurban edildiğini kaydetti. Geylan şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanlığı 8 Ekim 2013 tarihinde İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 12. maddesini yürürlükten kaldırdı. Yönetmeliğin 12. Maddesi “İlkokullarda öğrenciler, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca aşağıdaki ‘Öğrenci Andı’nı söylerler. Yabancı uyruklu öğrencilerin ‘Öğrenci Andı’nı söyleme zorunluluğu yoktur.” şeklindeydi.
O dönemde kamuoyuna sunulan gerekçe, Öğrenci Andı’nın içeriği itibariyle toplumda güya ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dil ifade ettiğiydi. Oysa biz bu iddianın aksine Öğrenci Andı’nın içeriği itibariyle Türk milli eğitiminin amaçlarında ihtiva edilen değerleri barındırdığını ve bunun da çocuklarımıza kazandırılması noktasında pedagojik boyutu bulunduğunu dile getirdik.
Biraz daha geçmişe, 2009 yılındaki Öğrenci Andı tartışmalarına dönmek istiyorum. Hatırlanacağı üzere 2009 yılında Mazlum-Der’e üye bir vatandaş tarafından Öğrenci Andı’nın kaldırılması için dava açılmıştı. Daha sonra bölücü terör örgütünü destekleyen siyasi partinin lideri Selahattin Demirtaş’ta buna benzer bir çıkış yapmış; Öğrenci Andı’nın ırkçı söylemler içerdiğini ifade ederek, çocuğunun Öğrenci Andı’nı okumasını istemediğini belirtmiş ve dava açmıştı.
Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Andımız için savunma dilekçesi gönderdi. Çubukçu, Milli Eğitim Bakanlığı adına yaptığı savunmada aynen şu ifadelerde bulunmuştu: “Öğrenci Andı'nda yer alan ifadeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci Andı'ndaki ‘Ülküm, yükselmek ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim' ifadeleri Anayasa'nın 2. maddesiyle doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtildiği üzere ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir hukuk devleti olduğu' belirtilmişti.”
2009 yılında bu görüşleri bildiren Milli Eğitim Bakanlığı, 2013 yılında ise farklı söylemlerde bulundu. Peki 2009 yılından 2013 yılına kadar değişen neydi? O dönemde maalesef Hükümet ‘çözüm’ adını verdiği süreci başlatmıştı. Bu sürece Türkiye sevdalıları ‘çözülme’ adını vermişti. Andımız ne yazık ki 2013 yılında çözüm sürecine kurban edildi.
Türk Eğitim-Sen olarak Öğrenci Andı’nın kaldırıldığı 8 Ekim 2013 tarihinde konuyu aynı gün yargıya taşıdık. Danıştay 8’inci Dairesi de 5 yıl sonra 24 Nisan 2018 tarihinde verdiği ve sendikamıza 23 Ekim’de tebliği ettiği kararla “Öğrenci Andı okullarda okutulmalı” demişti. Danıştay 8’inci Dairesi’nin kararında şu ifadeler yer alıyordu: “Metinde yer alan kavram ve ilkeler, Anayasamızda anlamını bulan kavram ve ilkeler olduğu gibi milli eğitim sistemimizin Kanun ve Yönetmelikte belirlenen temel amaçlarını da ortaya koymaktadır. Bu metnin; dayanağını teşkil eden Yasal ve Anayasal kurallarda, bir değişiklik olmadığı gibi bu kuralları şekillendiren ve metinde de yer alan toplumsal değer yargılarımızın ve ilkelerimizin değişmesi ya da değiştirilebileceğinin kabulü de mümkün değildir. Bu durumda, içeriği itibariyle milli eğitim sistemimizin temel amaç ve ilkelerini gerçekleştirmeye katkı sağlar niteliği bulunan, dayanağı kural, ilke ve kavramlarda herhangi bir değişiklik bulunmayan öğrenci andının, herhangi bir kabul edilebilir gerekçeye dayanılmaksızın kaldırılmasında hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.”
Bunun üzerine MEB hukuki bir refleks olarak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz başvurusu yaptı. İki yıldır karar çıkmamıştı ama 12 Mart tarihinde İDDK’nın Danıştay 8‘inci Dairesi’nin kararını bozduğuna dair haberler kamuoyunda yer aldı. Davanın tarafı olarak sendikamıza henüz bir bildirim ulaşmadı. Ancak şunu söyleyelim: Şayet basına yansıyan haberler doğru ise bunu elbette doğru bulmuyoruz. Çünkü Danıştay 8. Dairesi Uganda’nın mahkemesi değildir. Bu ülkenin hukukuna ve mevzuatına göre karar vermiştir. Dolayısıyla İDDK’ya yakışan Danıştay 8’inci Dairesi’nin verdiği kararı onamaktır.
Herkes bilmelidir ki; Türk Eğitim-Sen olarak mücadelemizi sürdüreceğiz. Öncelikle Danıştay’a karar düzeltme başvurusu yapacağız, netice alamazsak hukuki süreci Anayasa Mahkemesi’ne kadar devam ettireceğiz.
Tabi şunu da söyleyelim: Mahkeme kararının sonucu ne olursa olsun milletimiz şundan emin olsun ki, Türk Eğitim-Sen ve Türkiye sevdalısı öğretmenler, Öğrenci Andı’nın ihtiva ettiği değerlerin hamisidir, taşıyıcısıdır ve bu değerlerin çocuklarımıza kazandırılmasının teminatıdır.”
Öğrenci Andı tartışmaları turnusol kağıdıdır.
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan, kamuoyunda kendisini vatansever ve muhafazakâr olarak nitelendiren bazı yorumcuların, ‘Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda millet oluşturma gayreti ile bu tür ritüellere ihtiyaç vardı artık ihtiyaç yok’ şeklinde değerlendirmelerde bulunduğuna da dikkat çekerek, bunun tuzak olduğunu kaydetti.
Geylan, “Bu ülkede Anayasa’nın 66’ıncı maddesinde yer alan ‘Türk’ ifadesini hala etnik ve ayrıştırıcı olarak görenler varsa demek ki süreç tamamlanamamış demektir. Bu ülkede ‘Türküm’ demek tartışılıyorsa, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ ifadelerinden rahatsızlık duyuluyorsa demek ki süreç hala tamamlanamamış demektir. Öğrenci Andı’nın içerdiği değerler itibariyle çocuklarımıza kazandırılması noktasında her türlü enstrümanın kullanılmasının elzem olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Geylan, Öğrenci Andı’na sahip çıkan siyasilerden, sivil toplum kuruluşlarına, medya mensuplarından toplumun diğer kesimlere kadar herkese teşekkür etti. Geylan, Öğrenci Andı tartışmalarını da turnusol kağıdına benzeterek, “Öğrenci Andı devleti kuran iradeye karşı sadakattir. Bu konuda bugün kim, nasıl pozisyon alıyorsa yıllarca unutulmayacak. Bu devleti kuran iradeye sahip çıkan nesillerimiz de bunları ‘hayırla’ ya da ‘kahırla’ yad edecektir.” diye konuştu.
Güncelleme Tarihi: 25 Mart 2021, 14:12