Madem aynen yayınlanacaktı, takvimin geri çekilmesinin hikmeti ne idi? Ne yapılmaya çalışılıyor? Eğitim kamuoyu ile dalga mı geçiliyor, yoksa Bakanlık yönetiminin kafası, süreci yönetemeyecek kadar bulanık mı? Hangi yaptığınız doğru idi; ya da eğitim çalışanları bundan sonra hangi taahhüdünüze itimat edecek?
Bu tutarsızlığın, eğitim kamuoyunda MEB’e karşı uzun yıllardan sonra oluşmuş olan güven duygusunu fütursuzca harcamak olduğunu göremiyor musunuz? Dün ekşi dediğinize ertesi gün tatlı demeniz, takip eden günde de tekrar ekşi demeniz; “MEB’i kim yönetiyor?” sorusunu haklı çıkarmaz mı?
Gerçekten Bakanlığı kim yönetiyor?
Bakanlığın yeni yönetimi de “Adamlarımıza dokunursanız, aşil tendonlarımızı kesmiş olursunuz” diye rest çeken çetelere teslim mi oldu?
Sayın Ziya Selçuk’un Bakanlık görevine atandığı ilk andan itibaren aylardır “Siz dert etmeyin, Sayın Selçuk siyasetin bir algı operasyonudur, dükkanın patronu hala biziz” diye ahlaksızca propaganda yapan, yönetici atama takvimi geri çekildiğinde de “Rahat olun, o kadar kolay değil, yukarılarla görüştük takvim aynen tekrar yayınlanacak” diye kapı kapı gezen paralel yöneticilerin bir bildiği varmış demek ki! Sayın Ziya Selçuk ve MEB yönetiminin, şu ciddi gerçeği göremiyor olmasını da anlamak mümkün değil: 2014 yılında binlerce başarılı okul idarecimizin, düzmece komisyonların tasarruflarıyla 75 puanın altında bırakılarak yöneticiliği düşürülmüş idi.
Yine 2014-2016 sürecinde benzer düzmece komisyonların sipariş mülakat değerlendirmeleriyle binlerce “yandaş”, okul yöneticisi olarak iş başına getirilmiş idi.
İşte o yıllar, FETÖ melanetinin kamu yönetiminde hala etkin olduğu ve süreci önemli oranda tanzim ettiği dönemdi.
Tabii ki, toptancı bir yaklaşımda ASLA değiliz, ama şu gerçeğe herkes malumdur ki, o dönem mülakat ahlaksızlıklarının sonucu ciddi bir FETÖCÜ yapılanma eğitim yönetimine sirayet etmiş idi.
Hal böyleyken, eğitim kamuoyu, binlerce eğitimcinin kul hakkını yiyenleri ve eğitimde huzuru katledenleri ödüllendirecek bu atama takvimini nasıl hazmedecektir? Ya da Bakanlık idaresi, dilinde tüy bitercesine aylardır bu gerçeği haykıranların ikazlarına neden kulak tıkadı?
Soruyoruz: Kime gücünüz yetmedi? Kim ya da kimlerden çekiniyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 23 Ekim 2018 tarihinde Külliye’de yapılan törende “Okul müdürlüğünden MEB üst yönetimine kadar eğitim yönetimini dışarıdan müdahalelere kapalı hale getireceğiz” talimatını ortaya koymuş iken, MEB yönetimi olarak aşamadığınız “irade” neresidir?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayı ile okul yöneticilerinin merkezi yazılı sınavla atanacağı hususu Vizyon Belgesi ile taahhüt edilmişken ve bizzat Sayın Ziya Selçuk tarafından ÖSYM tarafından sınav yapılacağı duyurulmuş iken kul hakkı yiyenleri bir kez daha ödüllendirecek bu takvimin yayınlanması “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu yemektir?
MEB, sayın Cumhurbaşkanı’nın defalarca dile getirdiği, eğitimdeki başarısızlığın müsebbibi olan liyakatsiz yandaş yöneticilere “dokunmayacak” ve yıllardır başarılı eğitimcileri eleyerek eğitim kurumlarını işgal etmiş olan hak gaspçısı çetelerden hesap sormayacak mıdır?
Bakanlık, bu cesaretten yoksun mudur?
Bu dirayeti ortaya koymak için, eğitim kamuoyunun aylardır verdiği güçlü destekten ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın 23 Ekim’de ortaya koyduğu tutumdan daha büyük başka nasıl bir dayanağa ihtiyaç duyulmaktadır? Ki, “aşil tendonlarına” dokunulamamaktadır?
28 Şubat Postmodern Darbesi’nin yıldönümünde yayınlanan yönetici atama takvimiyle adeta MEB’de LİYAKAT DARBESİ gerçekleştirilmiştir.
Sayın Bakan ve MEB üst yönetiminin şunu bilmesini isterim ki; yıllardır bizzat yönetenler tarafından eğitime büyük tahribatlar verilmiştir. Ama emin olun ki, şu an en az bundan öncekiler kadar büyük bir tahribatla karşı karşıyayız: Çok uzun süreden sonra eğitim çalışanlarında oluşan geleceğe dair ümit ve eğitim yönetimine karşı hayat bulmuş olan güven duygusu rencide edilmiştir.
Buna kimsenin hele ki Milli Eğitim Bakanlığı’nı yönetme sorumluluğunu taşıyanların hakkı yoktur! Öte yandan başta MEB yönetimi olmak üzere ülkemizi idare edenler, kuru gürültüsü çok çıkan menfaat çetelerinin hesapları üzerinde değil, memleketimizin gelişmesi ve ülkemizin huzuru için heyecan duyan milletimizle ittifak etmelidir.
Türk Eğitim-Sen olarak, Bakanlık yönetimine çağrıda bulunuyoruz: Gelin eğitim çalışanlarının ümit ve heyecanını heder etmeyin. Milli Eğitim Bakanlığı’nın iradesine ipotek koyan, adeta paralel bir yönetim ihdas edenleri bir kez daha ödüllendirmeyin.
Hatadan dönerek, eğitim çalışanlarının beklentilerini ve eğitimin gerçek ihtiyaçlarını karşılayan bir yönetici atama sistemini ihdas edelim. Liyakat ve ehliyet esasına dayalı bir düzenle tartışmaları bitirerek, Milli Eğitim Bakanlığı’nı adeta Yönetici Atama Bakanlığı olarak anılmaktan kurtaralım. Aksi halde yazık olacak, çok yazık olacak!
Öte yandan, şunun da bilinmesini özellikle isteriz ki; Türk Eğitim-Sen, eğitim çalışanlarının hak ve haysiyet korumak için her türlü hukuki ve demokratik mücadelesini tavizsizce ve kararlılıkla sürdürecektir.
Talip Geylan
Genel Başkan
Güncelleme Tarihi: 01 Mart 2019, 11:17
Sayın başkanım yazdıklarınız o kadar isabetli ki inşAllah dikkate alınır. Ben şahsen hakkımı helal etmiyorum. Ülkede birinci sınıf ikinci sınıf insan muamelesine geçilmiştir. Yeni Türkiye ye hayırlı olsun....