PADİŞAHIM ÇOK YAŞA ...

Memursen Gaziantep eski şube başkanı Zekeriya EFİLOĞLU'nun " Memursen Sınıfta Kaldı" başlıklı Memursen'i eleştiren yazısı çok ses getirmiş ve çok tartışmalar yaratmıştı. Bu yazıya Memursen içerisinden bir çok şube başkanı ve üyedende eleştiri gelmişti. Efiloğlu'ndan yeni yazı.

PADİŞAHIM ÇOK YAŞA ...

Padişahım Çok Yaşa

Gelmiş geçmiş en büyük tasavvufçulardan olan ve tasavvuf bir insan sanatı olarak gören, ömrünün çoğu döneminde insanlara hizmet için çalışan, halk tarafından sevilen ve sayılan, Allah aşkını konu alan şiirleri ve sözleri günümüzde hala dilden dile dolaşan Mevlana’nın güzel sözlerinden birisi de, “Gönlü aydın bir kişiye kul olmak, padişahların başına taç olmaktan iyidir.” sözüdür. Gönlü aydın olmayı padişahların yanında ve yakınında bulunmaya tercih eden bir sözdür hülasası. Ancak bu sözün patrikte uygulanması neredeyse imkânsız gibi gözükmektedir. Hemen herkes, aslında Hint geleneğinde olan ve Sultan Süleyman’a söylendiği rivayet edilen ancak şimdi anlamının tam tersinde kullanılana “Padişahım çok yaşa!..” sözünü söyleyerek padişahların başında taç olma, onun gözüne girme ve yalakalık telaşındadırlar. “Adaletle yönetmeye devam et…”anlamında kullanılan söz maalesef şimdi “şakşakçılık ve yalakacılık” mesleğine doktora yapmış olanların dilinde pelesenk olarak “adaletsizlik” yapanlara söylenilen bir replik olmuştur.

19. yüzyılın en verimli ve en sevilen Fransız yazarlarından olan önce oyunları daha sonra da tarihsel romanlarıyla büyük ün kazanmış bulunan özellikle, Kardinal Richeliey dönemindeki gözüpek kahramanı anlattığı romantik tarzda yazdığı Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu en tanınmış yapıtlarından olan Alexandre Dumas ''Politikada insanlar yoktur, düşünceler vardır; duygular yoktur, çıkarlar vardır; politikada bir adam öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır.'' diyerek aslında günümüz keşmekeşliğine harika bir açılım getirmektedir. Sendikacılık kültürü içinde de bu sözün ne kadar da anlam bulduğunu görebilmek pek mümkündür. İkide bir yazdığım yazıların altına “Sen de Şube Başkanlığı yapmıştınla” başlayıp konuyu anlayamayan zavallılar bilirler ki başkanlık yaptığım dönemde de sonraki dönemde de arkasında duramayacağım hiçbir sözü söylememiş olmamdır. Şimdi bazı sözleri nefesimi tutarak yazıyorsam bu iyice izleri kaybolmaya başlayan başkanlık dönemimin hatrınadır. 28 Şubat sürecinde bile aklımdan geçirmeye muktedir olamadıkları düşünceleri aklıma getirenlere isyanımdandır. Hiç kimse yetişmekte olan önemli bir değeri yanında yetiştirmek istememektedir. Sendikanın başına geçenlerin seçtikleri yönetim kurullarına baktığınız zaman tabanın dayatmasıyla girenlerin haricinde tamamı “Padişahım çok yaşa!...” diyen o meşhur korodan oluşmaktadır. Bir adam, yazın ortasında kış ile kardeş olmuş… Birbirlerinden ayrılırlarken, Adam: “Kış kardeş, gelmeden bana haber ver ki, kış devliğimizi görelim…” demiş. Kış: “Merak etme kardeş, haber eder, söylerim…”demiş. Herkes un bulgur, tarhana, keş ve diğer kurutmalıklarını yapıyor adama soruyorlar: “Ne duruyorsun?” Adam şişinerek bi fiyaka ile her zaman ki cevabı veriyor: “Ben Kış ile kardeş oldum, o gelmeden bana haber verecek!” Gün oluyor, yakacak; gün oluyor yiyecek, gün oluyor herkes damlarını sıvatıp, kapsının bacasının bakımını yapıyor. Her: “Ne duruyorsun?”diye sorduklarında, Adam aynı cevabı veriyor üzerine basa basa: “Ben kış ile kardeş oldum, o gelmeden bana haber verecek!” Bir gece herkes uykuda iken, “Kış Kardeş boran, kar ile bastırıyor…” Soğuk yatağından fırlayan adam sabahleyin bir de ne görsün, her taraf bembeyaz diz boyu karla kaplı. Pencereden bacadan içeriye kar savrulmuş ve kapı açılmıyor “kürtük vurmuş.”Adam biraz şaşkınlık biraz öfke ile Kış Kardeşe: “Böyle miydi senin kardeşliğin, beni ortada koydun? Kavlimiz vardı haber verecek söyleyecektim!”diyor. Kış ise adama: “Bulut olup güneşi gölgeleyip temmuzun sıcağını soğuttum, hissetmedin. Bütün nebatları sarartıp soldurdum; soğuk rüzgâr oldum gazalleri önüme katıp savurdum, yağmur oldum yağıp dereleri nehirleri doldurdum, görmedin. Şu yüce dağa yağdım görmedin, bu dağa yağdım yine görmedin… Kardeş, ben haber verdim, ben böyle söyledim; fakat sen duymadın, hissetmedin ve görmedin!..” demiş. İnsan bazen içinde bulunduğu kurumun veya yerin yaptığı “yanlışları, eksiklikleri ve fazlalıkları” görememektedir. Çünkü denizin içinden bakan adam denizin dışıyla ilgili ancak ön yargılarda bulunabilir. Şube Başkanlığını bırakalı hayli zaman oldu. Şimdi bazı şeyleri daha net görebiliyorum. Keşke başkanlık yaparken görebilseydim... Bundan önceki yazdığım yazıdan dolayı bana sitem edenler oldu. Değişik yorum yapanlar da. “Memur-Sen sınıfta kaldı” başlıklı yazıma Şube Başkanı bir arkadaşın cevabı da oldu. Hatta brütüslükle suçlayan bile oldu. Ben kimsenin üvey oğlu değildim oysa… Eminim küfür eden de olmuştur. Hatta “Senden önce şube başkanlığı yapan hiçbir kamu senli başkanın böyle bir yazı yazdığını gördün mü?” diyenler de oldu. Kıyaslamalar hayli ilginçti… Eğer muhalif anlamda bir şey söylersen hemen başka bir sen’li oluyorsun. Bütün bunların yanında ise en sağduyulu ve geleceği gören kişiler yani denize dışarıdan bakanlar şu yorumu yaptılar. “En büyük fırtınalar en sakin denizlerde kopar, deniz çok sakin gözüküyor çok haklısın…” İnsanlar yönetime girince, eski söylediklerini çok çabuk unutuyorlar. Geleceğe dönük planlar, geleceğe dönük hesaplar ya da mevcudu koruma içgüdüsü gerçekleri haykırmaktan onları alıkoyuyor. Sonra önceden her türlü entrikayı yapmayı mübah gördüklerine “Padişahım çok yaşa…” diyorlar. Velev ki birisi yanlışlıkla olsa bile bir şeyler desin veya yapsın onun en azılı düşmanı oluyorlar. “Ne söylemiş?” diye değil “Kim neden söylemişin?” peşinde koşuyorlar. Malcolm X ‘in bir sözü vardır: “Beyazlar geldiler ilk önce zencilerin liderlerini götürdüler sesimiz çıkmadı, sonra mahallemizdeki zenci komşularımızı götürdüler ve yine sesimiz çıkmadı, sonra akrabalarımızı götürdüler sesimiz çıkmadı, en son bize geldiklerinde ses çıkaracak kimse kalmamıştı.” Şimdi sizler “üç maymunu” oynayarak “görmemeye hissetmemeye ve duymamaya” devam edin… Sendikacılık hariç her şeyi maharetle yapmak elbette önemli bir maharettir. Sendikacılığa başka başka anlamlar yükleyip işte biz şunları şunları yaptık demek de maharettir. Keşke onları direkt ilgi alanları olanlara bıraksaydık da biz sendikacılık yapsaydık… İşte kadim mesele de bu ya… O zaman yap(a)madıklarımız örtmeye kılıf nerden bulacaktık… Yazımı bir Afrika Atasözü ile bitirmek istiyorum, “Aslanlar kendi tarihçilerini çıkarana kadar, av hikâyeleri her zaman avcıyı övecektir…” “Padişahım çok yaşa!...” Zekeriya EFİLOĞLU. kaynak:kamugazetesi.com

Güncelleme Tarihi: 22 Ağustos 2012, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER