ÖZEL DERSHANELERİN ÖZEL OKULLARA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ

Eğitim İş dershanelerle ilgili görüşlerini MEB'e bildirdi. işte öneriler

ÖZEL DERSHANELERİN ÖZEL OKULLARA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
Sorunun Gündeme Gelişi 
 
Eğitim, temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle eğitim devletin başta gelen ödevidir. Devlet bu hakkı gerçekleştirirken, yurttaşlarına ortak yaşama bilinci ve yaşamsal becerileri kazandırmakla da yükümlüdür. Devlet, böylesine bir ödevi özel girişimlere terk edemez. 
Özel okul, başlangıçta, kiliseye karşı aydınlanma sürecinin ortaya koyduğu pedagojik ilkeleri uygulamak, bilimsel bilgiyi eğitim yoluyla kazandırmak üzere, gündeme gelmiştir. Fransız Devrimi’nden sonra siyasal rejimlerin ve kamusal eğitimin hızla ve radikal biçimde laikleşmesi, bilimselleşmesi, dinsel eğitim talebi olanları yeni arayışlara yöneltmiştir. Sonuçta laik devlet okulları din eğitimini kısmen üstlenmiş, daha fazla ve zorunlu din eğitimi isteyen çevrelere (özellikle kilise çevrelerine) devletin gözetim ve denetiminde kilise okulları açma yetkisi tanımıştır. 
Türkiye’de özel okul konusundaki gelişme, batıdan farklı olmuştur. Tanzimatla birlikte sayı ve çeşitleri artan yabancı okulların temel amacı misyonerlik ve emperyalist ayrılıkçı kültürü yaymaktı. Cumhuriyet yönetimi bunu Lozan Antlaşması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükümlerine göre sıkı denetim altına aldı. Türkiye aleyhine propaganda yaptırmadı. Sonuçta bu okullar, çocuklarına yabancı dil öğretmek isteyen varlıklı Türk vatandaşlarının seçtiği kurumlar haline geldi.  
Devlet denetimli özel yabancı okullar ve özel girişim niteliğindeki Türk Eğitim Derneği girişimi nicel anlamda beklentileri karşılayamayınca, 1950’lerde sonradan Anadolu Lisesi adını alan “Maarif Kolejleri”ni açmaya başladı. Sınavlarla öğrenci alan bu okullar yabancı dil öğretiminin yanında, seçkin yetenekleri toplayarak saygın yükseköğretim kurumlarına öğrenci hazırlamayı da hedefliyordu. Türk toplumunda Cumhuriyetle birlikte yükselen daha ileri, daha nitelikli eğitim talebi, yeterli eğitim kurumu bulunmaması nedeniyle ister istemez sınavlı yarışı da birlikte getirdi. Bu yarış evde kursları ve giderek de özel dershaneleri tırmandırdı. Ailelerince dershanelere gönderilen çocukların ileri öğrenim kademelerine ve saygın bilinen yükseköğretim kurumlarına geçiş şansları arttı. Bunu başaramayan varlıklı aile çocukları içinse özel paralı orta ve yükseköğretim kurumlarının sayısı hızla arttı. 
Uzun yıllar yabancı dil öğretim becerisi gibi etkinliklerle sınırlı olan özel kurslar, günümüzde çocukları daha ileri öğrenim kademelerine hazırlamak üzere ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen tüm dersleri öğreten bir bakıma alternatif okullara dönüştü. Kuşkusuz bu alternatif öğretim kuruluşlarının, eğitimin ayrılmaz parçaları olan kültürel, toplumsal, sanatsal, bedensel etkinliklerle hiçbir ilişkisi yoktur. Ayrıca bu kurumlarda öğretmen-öğrenci ilişkileri de yozlaşmıştır.
Özel dershaneler, 1960’lardan beri, yüksek ücretler ödeyerek, devlet okullarındaki çok iyi yetişmiş başarılı öğretmenleri, hatta akademik yaşamdaki kimi değerli elemanları da bünyelerine çekmişlerdir. Devletin olanaklarıyla parasız yatılı olarak yetiştirilen bu elemanlar, öğrencilerin zihnine sınırlı ölçüde yığma bilgiler tıkmakla yetinerek kendilerini de önemli ölçüde köreltmişlerdir. Son yıllarda ise dershaneler, atanamayan öğretmen adaylarının çok ucuza çalıştırıldıkları sömürü yerleri haline gelmiştir.  
Sonuçta yanlış politikalar yüzünden gereksinmeye yanıt vermeyen eğitim sistemi, özel dershaneler ve özel okullar gibi kendi hastalıklarını yaratmışlardır.  
Çözüm Önerilerimiz
1- Eğitim, kişinin tüm yeteneklerini geliştirecek ve onu topluma etkin bir şekilde hazırlayacak nitelikte olmalıdır. Ezberci, eleyici, öğrencileri sınavlara odaklayıp koşullandıran, zihinleri günlük yaşamda kullanılmayacak gereksiz bilgilerle dolduran, günümüz eğitim anlayışı terk edilmelidir. Yaratıcı ve üretken olmayan bu eğitim anlayışı, kişinin özgürleşmesini, kendi kişiliğini bulmasını engellemektedir. Yurttaş bilinci yerine başkalarına kolayca tabi olan, kararsız, kişiliksiz nesillerin yetişmesine yol açmaktadır. Böylece bilginin cesareti yerine cehaletin küstahlığı yapılandırılmaktadır.
2- Çok başlı eğitim sisteminden kaçınılarak öğretim birliği korunmalıdır.
3- Piyasacı ve özelleştirmeci eğitim anlayışı terk edilmeli, eğitimin her aşaması parasız olmalıdır. 
4- Eğitimin içeriği laik, demokratik, bilimsel ve ulusal olmalıdır. 
5- Karma eğitim sisteminden asla taviz verilmemelidir. 
6- Eğitim sistemimizde toplumsal ayrıştırmaya yönelik uygulamalardan vazgeçilmelidir.
7- Bilimsel, laik, demokratik, kamusal ve parasız eğitim her yurttaşımızın ayağına eşit bir şekilde götürülmeli, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
8- Temel eğitim dünyada yaygın olduğu biçimiyle 9 yıl kesintisiz olmalı, zorunlu eğitim 1 yılı okul öncesi olmak üzere 13 yıla çıkarılmalıdır.  
Sonuç olarak, yukarıdaki önerilerimiz çerçevesinde şekillenecek bir eğitim modeli dershanelere olan ihtiyacı ortadan kaldıracak, sağlıklı bir eğitim sisteminin oluşmasının yollarını açacaktır. Ancak hükümetin özel dershaneleri özel okullara dönüştürme planı, sorunu çözmeyeceği gibi büsbütün karmaşıklaştıracaktır. 300 binden fazla öğretmen atama beklerken kapatılan dershanelerde çalışan öğretmenlerin KPSS’ye girmeksizin mülakat yöntemiyle MEB’de istihdam edilecek olması bile yaşanacak karmaşayı ortaya koymaktadır. Eğitimin özelleştirilmesi sonucu, yoksul ve dar gelirli halk çocuklarının nitelikli eğitime ulaşması daha da güçleşecek, paralı eğitimin yaratacağı eğitimdeki fırsat eşitsizliği daha da derinleşecektir. 
Sorunun çözümü için tarafların (MEB, Eğitim sendikaları, öğrenci-veli dernekleri, üniversiteler ve diğer ilgili taraflar) katılacağı bilimsel bir kurultay yapılmalı konu enine boyuna tartışılmalıdır. Sadece “yandaş” kuruluş ve akademisyenlerin görüş ve oylarıyla soruna asla çözüm bulunamayacağı bilinmelidir.
 
 
 
Güncelleme Tarihi: 10 Ocak 2014, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER