ÖĞRENCİLERE DE SÖZ HAKKI VERİLSİN !

Des, yök yasa taslağını değerlendirdi!

ÖĞRENCİLERE DE SÖZ HAKKI VERİLSİN !
 
YÖK Yasa Tasarısı taslak metninin tartışma ve eleştirilere muhatap olmasının tasarının olgunlaşması açısından çok önemli olduğunu söyleyen Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, “Taslakta rektörlerin öğretim üyeleri tarafından seçilmesi ve sonraki atama süreçleri demokratik bir şekilde düzenleniyor. Fakat rektör ve dekanların atanma usulleri kadar üniversiteyi nasıl yönettiği, hangi hedeflere taşıdığı ve performansını da ölçütlemeye dönük düzenlemeler geliştirmek gerekir” dedi.
 
YASADA ACELE EDİLMEMELİ
Batı ülkelerinde yükseköğretimle alakalı reform çalışmalarının geniş katılımlı, bilgiye ve veriye dayalı tartışmalarla gerçekleştiğini söyleyen DES Genel Başkanı Gürkan Avcı, “Dolayısıyla Türkiye’deki yükseköğretim sisteminin değişim sürecinde de acele edilmemesi, eleştiri ve tartışmalardan en yüksek seviyede istifade edilmesi gerekir. Yükseköğretim sistemimiz birçok kusur ve eksikliklerle doludur. Kaldı ki çağdaş Dünyada eğitim sistemlerindeki büyük değişim ve dönüşümle birlikte Türk yükseköğretim sistemimizin de yalnızca bu süreçte değil sürekli olarak evrim ve dönüşüme uyumlu bir konsept içinde değerlendirilmesi gerekir. Sonuç olarak, çoğunlukla ideolojik ve siyasi zeminlerde tartışılan taslağın alelacele yasalaşması, büyük sakıncalar yaratacaktır. Sağlıklı, demokratik ve geniş katılımlı bir tartışma sürecinin gerektirdiği sürenin sağlanması en temel koşul olarak algılanmalıdır" dedi. 

YÖK, ŞEFFAF, DEMOKRATİK VE HESAP VEREBİLİR OLMALIDIR
Yükseköğretimle ilgili yasal değişikliklerin, başta üniversitelerdeki akademik ve idari personel ile öğrenciler dahil eğitim sendikaları olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerin görüş, eleştiri ve önerilerinden yola çıkılarak yapılması gerektiğini belirten Gürkan Avcı, “YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı’nın son süreçte yaptığı başarılı reform ve yenilik çalışmalarına nazaran çok gerilerde kaldı. Yükseköğrenim sistemi ´otoriter, yasakçı, baskıcı anlayıştan´ besleniyor. Üniversitelerimiz, hocalarımız, idari personelimiz ve öğrencilerimiz 12 Eylül askeri rejiminin bir ürünü olan YÖK cenderesi altında yıllarca baskı ve zulüm görmüştür. YÖK, son derece merkezi ve otoriter bir anlayışla yönetilmektedir. Üniversitelere idari ve bilimsel özerklik tanınmalı, yeniden yapılandırılmalıdır. Bu da üniversitelerin üzerine bir karabasan gibi çöken YÖK´ün şeffaf, demokratik ve hesap verebilir olması ile mümkündür” dedi.
 
“Türkiye, nihayet üniversite yönetimi için “mütevelli heyet” benzeri modelleri tartışmaya başlamıştır. Seçim, karma komitelerce yapıldığı zaman hem özerklik hem kalite kontrolü birlikte mümkün olabilecektir. “Demokratik üniversite, özerk, özgür üniversite” gibi terimler üniversitede öğretim ve araştırma konularında verimliliğin nasıl artacağıyla da oldukça ilgilidir” şeklinde değerlendirmeler yapan Gürkan Avcı şunları söyledi;
 
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE DE SÖZ, YETKİ VE KARAR HAKKI VERİLMELİ
Taslağa göre, rektörleri Cumhurbaşkanı yerine üniversite Konseyi 5 yıllığına ve bir defalığına seçiyor. 11 kişilik üniversite konseyinin 1 üyesi üniversitenin mezunları arasından ve 1 üyesi de üniversiteye en çok bağış veren veya üniversitenin vergi rekortmenleri arasından seçiliyor. YÖK'ün ismi 'Türkiye Yükseköğretim Kurumu' olarak değiştiriliyor. Devlet ve vakıf üniversitelerinin yanı sıra özel üniversiteler de kurulabileceği gibi hem yabancı yükseköğretim kurumları Türkiye'de üniversite açabiliyor hem de devlet üniversiteleri yurtdışında yükseköğretim birimi açabiliyor. YÖK üyelerini ise Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Rektörler Kurulu ve meclis tarafından seçiliyor. Bunlar nispeten olumlu adımlar olarak görülebilir fakat biz yeni YÖK yasasında, devletin üniversitelere bütçe ayırması, yalnızca akademik personele değil üniversitelerdeki idari personele de ve yine üniversitelilere de söz, yetki, karar hakkı vermesi ve YÖK’ü çağdaş, demokratik bir statüye kavuşturması yönünde devrim niteliğinde adımlar atılmasını bekliyoruz.
 
BEYİN GÖÇÜNÜN MÜSEBBİBİ DE YÖK’TÜR
Üniversitelerde akademik kadrolar için tercih edilen isimlerin daha çok rektör, dekan, yüksekokul müdürleri ve üniversite hocalarının birinci derece akrabaları ile onların referanslarından oluştuğuna dair şikayetleri tamamen sonlandıracak düzenlemeler yeni YÖK yasasında ifadesini bulmalıdır.Aksi halde üniversitelerimizde yaşanan bu kayırmacı ve torpilci anlayış ülkemizdeki beyin göçünü de tetikliyor. Rektör ve dekan atamalarındaki demokrasi dışı uygulamalar torpil mekanizmasını adeta besliyor. Atamalar, üniversitelerin kendi eğilimleri dikkate alınarak yapılsa, hem atanan yöneticinin meşruiyetini güçlendirecek hem de kurum içi demokrasi ve nesnellik geleneklerini pekiştirecektir. Üniversitelerde demokrasi, eşitlik ve nesnellik ilkelerinin zayıf olmasının nedenlerinden birisi de üniversite yönetimlerinde kadınların yeterince yer alamamasıyla ilişkilidir. Türkiye'de rektör ve dekanların onda biri dahi kadınlardan oluşmuyor. Üniversitelerin cinsiyet kompozisyonunun, demokratiklikle ve nitelikli olmakla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle YÖK’ün, üniversitelerimizin cinsiyet eşitliği stratejisini hazırlaması gerekmektedir. Dünyada hiçbir saygın üniversitede bizdeki saltanat usulü eş ve çocuklardan oluşan bir akademik kadro fotoğrafı yoktur. Üniversitelerimizi aile çiftliğine çeviren, yozlaştıran, kilitleyen, borç, zarar ve ziyan içinde bırakan rektör ve dekanlardan nesnel, demokratik ve şeffaf ölçütler içerisinde hesap soran bir mekanizmayı öngören yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.  
 
ÜRETEN, SORGULAYAN, TARTIŞAN ÜNİVERSİTE İSTİYOUZ
En etkin taşıyıcı olması gereken üniversitelerimizin özgürlüğü, adaleti sağlamada öncü rol üstlenmesi gerekmektedir. Türkiye'nin politik, teknolojik ve ekonomik anlamda ciddi bir değişim ve sıçrama yaşadığı bir süreçte en fazla sesini duyurması ve katkıda bulunması gereken üniversitelerin rahatsızlık verir derecede sessiz kaldığını görüyoruz. Üniversitelerin psikoloji, siyaset bilimi, mühendislik, teknoloji, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, sosyoloji ve benzeri kürsülerinden Türkiye'nin sorunlarının çözümüne dair çıt çıkmadığına tanık oluyoruz. Türkiye'de herkes konuşuyor. Fakat en fazla konuşması gereken, yeni ve büyük Türkiye'ye katkıda bulunması gereken, Türkiye'nin önündeki engelleri aşması için rehberlik yapması gereken üniversiteler ve bilim insanları hiç konuşmuyor.
 
YENİ YÖK YASASI ÜNİVERSİTELERE SOSYAL ROLLER VERMELİDİR
Üniversitelerimizin ivedilikle araştırma fonları artırılarak, ülkemizde gerçekliği, doğruluğu ve iyiliği arayan kuruluşlar haline gelmesi gerekiyor. Üniversitelere olağanüstü yatırım yapıldığı bir süreçte, bilgi noksanlığını ideolojiyle dolduran, mesuliyetsiz bir özgürlük talep eden üniversiteler değil, gerçeği arayan ve en etkin sosyal bir rol üstlenen üniversitelere ihtiyaç var. Türkiye'nin konuşan, üreten, sorgulayan, tartışan üniversitelere ihtiyacı var. Türkiye'de üniversitelerin bir ilköğretim okulundan daha az özgür ve bir kahvehaneden daha az tartışan kurumlar olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimiz bilgi, teknoloji, icat, buluş üretme, uluslar arası nitelikte eğitim verme görevlerini hakkıyla yerine getiremedikleri gibi her alanda büyümeye mecbur ve mahkûm olan Türkiye'ye aydınlık bir gelecek vizyonu çizmekten de maalesef uzaktır. Yeni YÖK yasası işte bu ana sorulara cevap verir nitelikte olmalıdır. Çünkü Türkiye'nin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma ideali, küresel lider ve bölgesel güç olma gayeti üniversitelerimiz vasıtasıyla olacaktır. Üniversitelerimiz bu sayede küresel rekabete katılabilen, dünyaya açık ve toplumun beklentilerini karşılayan dinamik kurumlar haline gelir. Ve burada okuyan gençlerimiz dünyanın değerlerini tanıyan, gelişmelere ve yeniliklere duyarlı, teknolojiye hâkim, hem ülkesinde hem de başka ülkelerde kendini ispat edebilen bireyler olur. Böyle bir eğitim sistemi sayesinde gençler deneyim zenginliği kazanır ve geleceğe güvenle bakabilir.
 
EĞİTİM, EN ÖNEMLİ YATIRIMIMIZ OLMALI
Öte yandan üniversitelerdeki boş kontenjan sayısı 100 binin üzerine çıkmış durumda ve bu durumun YÖK’ü çok yakından ilgilendirmesi gerekiyor. Boş kontenjanların maliyeti milyarlarca Dolar ve bu para, hepimizin cebimizden çıkıyor. Bu kadar kontenjanın boş kalmasının nedeni sorgulanmalı ve çözüm üretilmelidir. Ek yerleştirmelerde burs oranları daha da artırılmalıdır. Birçok bölüm boş kalacağına yarı fiyata ya da üçte bir ürete öğrenim olanağı sağlamalıdır. Vakıf üniversiteleri gibi devlet üniversiteleri de boş kontenjanlarının dolması için çaba harcamalı yani kesenin ağzını açmalıdır. Bankalarda sıfır faizli kredilerle bu süreci desteklemelidir.
Güncelleme Tarihi: 07 Ekim 2012, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER