Umuyoruz ki, Sayın Selçuk döneminde geçtiğimiz eğitim-öğretim yıllarındaki hatalar tekrarlanmaz, hem eğitim hayatımız hem de eğitim çalışanları için önemli değişimlerin yaşanacağı, hak kayıplarının olmayacağı, ülkemizin dünya ülkeleri ile yarışmasını sağlayacak dönüşümlerin gerçekleşeceği bir yıl olur.
Yeni eğitim-öğretim yılı başında eğitimde tespit ettiğimiz bazı eksikleri Milli Eğitim Bakanlığı ile paylaşmak istiyoruz.
2018 yılı sonuna kadar toplam 40 bin atama daha ve 2019 yılında da 100 bin atama istiyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı 2018 yılı içinde 20 bin atama gerçekleştirdi. Bunun üzerine sendikamız bu atama sayısının yetersiz olacağını dile getirerek, ek 40 bin atama talep etti.
Milli Eğitim Bakanlığı hem atama bekleyen öğretmenlerin hem de sendikamızın taleplerine duyarsız kalmadı ve 2018 yılı içinde 20 bin atama daha yapılacağını açıkladı.
Öncelikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’u bu hassas tavrından dolayı tebrik ediyoruz. Ancak ek atama ile birlikte 2018 yılı için toplam 40 bin atama eğitimimizin ihtiyaç duyduğu atama sayısının gerisinde kalmaktadır.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl 63 bin ücretli öğretmen çalıştırılmıştır. Ek ders ücreti karşılığında görev yapan bu öğretmenlerin hiçbir güvencesi olmadığı gibi iki yıllık meslek yüksekokulu mezunları da ücretli öğretmen olabilmektedir.
Dolayısıyla önceliğimiz en az ücretli öğretmen sayısı kadar öğretmen ataması yapmak olmalıdır. Bu nedenle Temmuz ayı sonunda yapılan 20 bin atamaya ilaveten 40 bin ek atama isteyen sendikamızın talebinin yarısının yerine getirilecek olması okullardaki öğretmen açığı sorununu çözmeye yetmeyecektir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı ilave atama sayısının 20 bin daha artırılarak, toplam 40 bin olmasını istiyoruz. Ayrıca KPSS sonuçlarının iki yıl geçerli olmasından dolayı yapılacak 20 bin atamaya hem 2017 hem de 2018 KPSS sonuçlarıyla başvuru yapılacaktır.
Eğer 2018 yılı için atama sayısı artırılmaz ise 2017 ve 2018 KPSS’de yüksek puan almış arkadaşlarımız mağdur olacaklardır.
OECD ülkeleri ile kıyasladığımızda ülkemizde öğretmen açığı net bir şekilde görülecektir. OECD 2018 Bir Bakışta Eğitim Raporuna göre; öğretmen başına düşen öğrenci oranında OECD ortalaması ilkokulda 15, ortaokulda 13’tür.
Aynı raporda bu oran Türkiye’de ilkokulda 18, ortaokulda 15 olarak görülmektedir. Rapora göre öğretmen başına düşen öğrenci oranı İsveç’te ilkokulda 13, ortaokulda 12; Lüksemburg’da ilkokul ve ortaokulda 11, Finlandiya’da ilkokulda 13, ortaokulda 9, Almanya’da ilkokulda 15, ortaokulda 13’tür; İtalya’da ilkokul ve ortaokulda 11; Kore’de ilkokulda 16, ortaokulda 15’dir. Buna göre OCED ortalaması baz alındığında ülkemizde ilkokulda öğretmen açığı 43 bin 130, ortaokulda 75 bin 452’dir.
Dolayısıyla 2019 yılında hem ihtiyaçlar hem de beklentiler göz önüne alındığında 100 bin atama yapılması gerekliliktir. Bu konuda tasarruf yapılmamalı, eğitim hizmetleri kesintiye uğratılmamalı, Türkiye’de artık öğretmensiz okul kalmamalıdır.
MEB 2017-2018 istatistiklerine göre; Türkiye’de derslik başına düşen öğrenci sayısı ilkokul ve ortaokulda 24, ortaöğretimde 21’dir. İl il incelediğimizde büyükşehirlerde ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde derslik başına düşen öğrenci sayısının daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Şöyle ki; derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul’da ilkokul ve ortaokulda 30, ortaöğretimde 23; Adana’da ilkokul ve ortaokulda 29, ortaöğretimde 22; Van’da ilkokul ve ortaokulda 28, ortaöğretimde 25, Gaziantep’te ilkokul ve ortaokulda 32, ortaöğretimde 25, Bursa’da ilkokul ve ortaokulda 28, ortaöğretimde 21, Hakkari’de ilkokul ve ortaokulda 31, ortaöğretimde 29; Şanlıurfa’da ilkokul ve ortaokulda 34’tür. Dolayısıyla derslik açığı da çözülmesi gereken en önemli sorunlardandır.
Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımı kaldırılmalıdır.
Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımı 2016 yılında getirilmiş, o tarihten bugüne kadar hiç kadrolu atama yapılmamıştır. 2011 yılında kaldırılan sözleşmeli öğretmenliğin yeniden üstelik bu kez mülakat ile birlikte getirilmesi öğretmenlik mesleğinde derin yaralar açmıştır.
Öncelikle şunu belirtmek istiyoruz. Öğretmenlik uzmanlık mesleğidir. Dolayısıyla ücretli, sözleşmeli ve kadrolu şeklinde kategorize edilmesi, öğretmenlerin öğretmenler odasında bölük pörçük edilmeleri pedagojik açıdan son derece yanlıştır.
Sözleşmeli öğretmenlerin 4 yıl sözleşmeli, 2 yıl da kadrolu olmak üzere toplam 6 yıl çakılı çalıştırılması, tayin hakkı olmaması insani ve ahlaki değildir. Mülakatla öğretmen alımı da tamamen hak gaspının yaşandığı, emek ve alın terinin hiçe sayıldığı bir atama yöntemidir.
Mülakat komisyonlarında 5 dakika içerisinde öğretmenlere puan verilmektedir. Üstelik aynı KPSS puanına sahip olmasına rağmen her komisyonun puan takdiri farklı olduğundan adaylara farklı puanlar verilmektedir.
Dolayısıyla tamamen sübjektif yaklaşımlara dayanan, alın terini yok sayan mülakat uygulaması kaldırılmalıdır. Nitekim Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un öğretmen atamalarında yapılan mülakat yönteminden rahatsız olduğunu biliyoruz.
Öte yandan Türk Eğitim-Sen’in sözleşmeli öğretmenliğin iptali için açtığı dava sürmektedir. Umuyoruz ki; bu dava lehimize sonuçlanır ve sözleşmeli öğretmen alımı tarihe gömülür.
Talebimiz ivedilikle sözleşmeli öğretmen alımının iptal edilmesi, tüm öğretmenlerin kadrolu olarak ve sadece KPSS puan üstünlüğüne göre istihdam edilmesi ve öğretmenlik mesleğinin rencide edilmesine daha fazla müsaade edilmemesidir.
Öğretmenlerin mahrumiyet bölgelerinde uzun süre kalmasını sağlamak istiyorsak, bunun yolu sözleşmeli öğretmen istihdamı değildir; mahrumiyet derecesine göre 1 brüt asgari ücret ile 2 brüt asgari ücret arasında değişen miktarlarda zorunlu hizmet tazminatı ödemesi yapmaktır.
Eşler birleştirilmeli, aileler parçalanmamalıdır.
Bilindiği gibi Milli Eğitim Bakanlığı her ikisi de sözleşmeli öğretmen olarak görev yapanlara eş durumuna bağlı atama başvurusu yapabilmelerine olarak tanımıştır.
Bu, olumlu bir gelişme olmasına rağmen eşi öğretmen olmayan sözleşmelilerin aileleri ne yazık ki birleşememiştir. Sivas’ta ticaretle uğraşan bir öğretmen eşi, Van’da ne yapacaktır? Ya da Aselsan’da çalışan bir mühendis öğretmen eşinin görev yeri olan Erzurum’a giderse, yeniden iş mi arayacaktır?
Sadece iller arası değil, aynı il içinde olmasına rağmen aralarında yüzlerce kilometre mesafe bulunan öğretmenlerimizin de feryatlarına kulak verilmelidir. Örneğin Antalya’nın Gazipaşa ilçesi ile Elmalı ilçesi arasındaki mesafe 286 kilometredir.
Bu mesafe iki il arasındaki mesafelerden daha fazladır. Dolayısıyla öğretmenler bu mesafeyi her gün gidip dönemeyecekleri için ayrı yaşamak zorunda kalmaktadır.
Eş durumu mağdurlarının sorunun çözülmesi için il/ilçe emri getirilmesi gerekmektedir. Sayın Milli Eğitim Bakanı Selçuk’tan istirhamımız, bu çocuklarımızın boynu bükük kalmaması, anne babalarına özlem duymaması, aile bütünlüğünün bozulmaması için il-ilçe emri getirmesidir.
Ayrıca alan değişikliği talebinde bulunan öğretmenlerimiz konusunda Türk Eğitim-Sen olarak sayısız girişimde bulunmuş, nihayetinde MEB alan değişikliği takvimi yayınlamıştı. Bu minvalde alan değişikliği işlemlerinde tüm normlar açılmalı ve beklentilere cevap verilmelidir.
Yönetici atamaları ve şube müdürlüğü atamaları yazılı sınav sonuçlarına göre yapılmalıdır.
Mülakat her alanda adaletsizlikler doğurmaktadır. Nitekim mülakat sebebiyle yönetici atamalarında yaşanan kul hakkı gaspı yaz dönemine damgasını vurmuştur. Yerel çeteler Bakanlık merkez teşkilatından bağımsız hareket ederek, yandaş sendikanın üyelerine yüksek puanlar vermek suretiyle, diğer sendika üyelerine ya da sendikasız olanlara düşük puanlar verdiler.
Sendikamız konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanı’na bir rapor sundu ve hakkaniyetten uzak puanlar verilmesinin önüne geçmesini istedi. MEB’de gerçekten liyakati sağlamak, makamların ehil kişiler tarafından yönetilmesinin önünü açmak, başarılı okullar ve başarılı öğrenciler oluşturmayı hedefliyorsak, o halde yönetici atamalarında kul hakkı gözetmeliyiz.
Bunun için de en başta yapılması gereken yönetici atamalarında objektiflikten uzak olan sözlü sınavı kaldırmak, yazılı sınav esasına göre yönetici atamalarının atanmasını sağlamak olmalıdır.
Geçmiş dönemde Bakan oluruyla yapılan şube müdürlüğü ve il/ilçe milli eğitim müdürü atamaları eğitim camiasında büyük bir huzursuzluğa neden olmaktadır. Bu konuyu da Sayın Ziya Selçuk ile paylaştık ve 76. Madde atamalarının iptal edilmesini istedik. Siyasi saiklerin ön planda olduğu, yandaş sendika üyelerinin kayırıldığı şube müdürlüğü atamalarında da hakkaniyet ivedilikle sağlanmalıdır.
Herkes bilmelidir ki; birtakım sendika, vakıf, dernek ve cemiyetlere yakın kişilere iltimas sağlandıkça, biat edenler koruyup, kollandıkça, alın teri görmezden gelinip, torpilliler iş başına getirildikçe eğitimin hiçbir kademesinde liyakati sağlayamaz ve eğitim kurumlarının içini bir bir boşaltırsınız.
Öğrenci Andı yeniden okutulmalıdır.
Tüm karşı çıkışlarımıza, yaptığımız eylem ve basın açıklamalarına rağmen Öğrenci Andı 2013 yılında kaldırılmıştı. Biz o dönemde Öğrenci Andında yer alan Türklük kavramının, Anayasa’da tanımlanan Türklük kavramı olduğunu, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesinin bir ırka mensubiyet anlamına gelmediğini, milli kimlik ifadesi olduğunu, Öğrenci Andının milletimizi birleştiren, bütünleştiren en önemli unsurlarından biri olduğunu dile getirmiştik.
Nitekim 15 Temmuz felaketi göstermiştir ki, milletimizin en çok ihtiyaç duyduğu şey milli birlik ve beraberliktir. Milli birlik ve beraberlik ruhunun toplumun tüm kesimlerine sirayet etmesi sayesinde 15 Temmuz hain darbe girişimi başarıyla geri püskürtülmüştür.
Bu minvalde tek bir millet olma şuurunun küçük yaşta çocuklarımıza kazandırılması gerekmektedir. Öğrenci Andı da bu ruhun kazandırılmasının mihenk taşıdır. Andımız, içeriği ve verdiği duygu bakımından bu amaca hizmet ediyordu. Dolayısıyla Öğrenci Andı 17 Eylül Pazartesi gününden itibaren ve devam eden süreçte okullarımızda yeniden okutulmalıdır.
Öte yandan;
Bölgeler arasındaki eşitsizlikler mutlaka giderilmelidir.
Okullaşma oranları mutlaka artırılmalıdır. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 99,57 iken, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 91,54’e düşmüştür.
Bunun dışında okul öncesi, ortaokul, ortaöğretim ve yükseköğretimde okullaşma oranlarının az da olsa arttığını görüyoruz. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranı okul öncesinde 5 yaş düzeyinde yüzde 42,54, ortaokulda yüzde 94, 52, ortaöğretimde yüzde 76,65, yükseköğretimde yüzde 39,89 iken; 2017-2018 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranı okul öncesinde 5 yaş düzeyinde yüzde 66, 88, ortaokulda yüzde 94,47, ortaöğretimde yüzde 83,58, yükseköğretimde ise yüzde 45,64’tür. Okullaşma oranlarının eğitimin her kademesinde yüzde 100 oranına ulaşması gerekmektedir.
Ülkemizdeki öğretmen ve eğitim çalışanlarının maaşları artırılmalıdır. OECD 2018 Bir Bakışta Eğitim Raporunda; satın alma gücü paritesi dikkate alınarak yayınlanan verilerde, OECD ülkeleri ortalamasına göre ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 32 bin 258 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen ise yılda brüt 54 bin 156 dolar kazanmaktadır.
Ülkeleri ayrı ayrı incelediğimizde Avustralya’da göreve yeni başlayan bir öğretmen ilkokulda yılda brüt 41 bin 798 dolar, en üst kademedeki öğretmen yılda brüt 59 bin 568 dolar; İspanya’da göreve yeni başlayan ilkokul öğretmeni yılda brüt 38 bin 987 dolar, en üst kademedeki öğretmen yılda brüt 55 bin 384 dolar; Lüksemburg’da göreve yeni başlayan bir ilkokul öğretmeni yılda brüt 70 bin 192 dolar, en üst derecedeki öğretmen yılda brüt 124 bin 36 dolar; Danimarka’da göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 44 bin 919 dolar, en üst kademedeki öğretmen yılda brüt 51 bin 506 dolar kazanmaktadır. Aynı raporda Türkiye, ilkokul öğretmenleri maaş sıralamasında, 35 OECD ülkesi arasında 25’inci sırada yer almaktadır.
Türkiye’de öğretmenlerin maaşları ek ders ücretleri hariç yılda net 6 bin 246 dolar ile 7 bin 298 dolar arasında değişmektedir. Ülkemizde sadece öğretmenler değil, tüm eğitim çalışanları düşük ücretler almaktadır. Yapılması gereken ülkemizde eğitim çalışanlarının maaşlarını insanca yaşayabilecekleri düzeye çıkarmaktır.
Her eğitim-öğretim yılı başında verilen eğitime-öğretime hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına verilmesi sağlanmalıdır.
Karma eğitim ile ilgili tartışmalara üzülerek şahit oluyoruz. Bilindiği gibi 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 15. Maddesinde “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır” denilmektedir.
Görüldüğü üzere okullarda karma eğitim yapılması hususu kanunda çok net olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla karma eğitim tartışma malzemesi yapılmamalı, bu konu siyasi, ideolojik çekişmelere alet edilmemelidir.
Okullara verilen ödenekler artırılmalı, hizmetli kadrosu güçlendirilmeli, okullar kaderleri ile baş başa bırakılmamalıdır.
Her okulun güvenliği sağlanmalı, okullar kameralarla donatılmalı, şiddet olaylarının önüne geçilmelidir.
Eğitim sistemi, müfredat, mevzuat konuları başta olmak üzere yapılacak değişiklikler hayata geçirilmeden önce paydaşların görüşü alınmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.