NECİP FAZIL VE TÜRKLÜK

NECİP FAZIL VE TÜRKLÜK

Hak’ka uğurlanışının 30. Yılında, üstad Necip Fazıl’ı rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.

Türkçemizin süvarisi, Türk şiirinin sultanı Necip Fazıl Kısakürek çağımızın büyük dehalarından biriydi. Büyük bir dava ve gönül adamıydı. Hayatını büyük ideallerini gerçekleştirmek için mücadeleyle geçirdi.

“… O, karanlık devirleri aydınlatmış, kendini bütün varlığı ile inancına adamış, “Türk’ün ruh köküne bağlı” nesiller yetiştirmek için çıra gibi yanmış, beyinlere ve gönüllere ışık tutmuş, gençliğe istikamet vermeyi başarmış, milli kalarak evrenseli yakalamış müthiş bir fikir ve aksiyon kasırgasıydı.  O hep mağdurların ve  mazlumların safında yer aldı. Çiğnenen mukaddesat ve unutturulmak istenen milli değerler için mücadele verdi. Her zaman zora talip oldu…” (Dr. Mehmet Güneş)

Üstadı genel olarak İslamcı kişiliği ile öne çıkartırlar. Aslında O, aynı zamanda milli bir şairdir. Ülkenin yükselişinin Türk – İslam hamurunda yoğurularak gerçekleşeceğine inanmıştır.

Bu hususta, “Beklenen zuhur (çıkış, yükseliş) ümidi, herşeye rağmen ancak Türkiye’dedir. Çünkü Türk’te bozulan ancak Türk’te düzelebilir… Türk’te düzeldiğinde her yerde düzelir ve herşeyi düzeltir.

Üstad mücadelesinin gayesini de şöyle ifade etmiştir; “Yalnız ve yalnız Türk çocuğunun, Türk gencinin, Türk ihtiyarının, Türk kızının madde ve ruh hakkını müdafaa eden biz, yılmak, bezmek, dönmek, susmak şöyle dursun, tam şahlanmasının mevsimine arife günü kadar yaklaşmış bulunmaktayız.”

Üstad, İdeolocya Örgüsü adlı eserinde, “Türk vatanının, yalnız Müslümanlar ve Türkler’e meskun, yalnız Türkler ve Müslümanlardan ibaret bir hale gelmesi hain ve muzlim (karanlık) unsurlardan baştan başa temizlenmesi için her tedbir alınacaktır” diye yazmıştır.

Necip Fazıl, Türk’ün tekamülünü şöyle izah etmiştir; “Orta Asya yaylalarından inen zamansız ve mekansız Bozkurt, Anadolu ırmaklarından birinde su içerken, suda ateş gözlerinin aksini seyrede ede bir söğüt ağacına istihale etti (Bir halden başka bir hale geçti.) ; toprağa, göğe ve güneşe perçinlendi (onlarla bütünleşti, onlara sindi, onlarlaştı), yepyeni bir rûh ve iman hamûlesiyle (yükü ile) gerçek zaman ve mekân âlemine girmiş oldu."

Ayrıca soyumuzla, sopumuzla, derimizle, ruhumuzla, namusumuzla mensup olduğumuz Aziz Türk Milleti… Nutuklarımı Türkçe söylüyorum. Yarın öldüğüm vakit de affımı Türkçe isteyeceğim” diyerek dilimize bütün benliği ile sahip çıkmıştır.

 

Milli olan herşeyi yücelten Üstad, sadece makalelerinde değil, yazdığı şiirler ve tiyatro eserlerinde de Türklüğe onlarca defa vurgu yapmış, Türk Milliyetçiliğini savunmuştur.

Özellikle ömrünün son yıllarında, yani 1977 yılında yayınlamış olduğu “Türk Milletine Beyannamesinde”, Milliyetçi gençliğe hitaben şu sözleri söylemiştir;

İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım. Allah’ın inâyeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!...”  Bu beyannamesinden sonra rahmetli Necip Fazıl, Türk Milliyetçilerinin tüm organizasyonlarına katılmış, konferanslar vermiş, mitinglerde konuşmuştur…

 

Onun büyük Doğu Marşı’ndaki şu mısraları Türk Milleti için ölümsüzdür:

 

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

 

Hakkında yazılmış en önemli eserlerden biri olan İşte Necip Fazıl adlı kitabın yazarı Ahmet Kaplan, üstad için;

 

 “Üstâd'ın bizim neslimize kazandırdığı en muhteşem hediye, tarihe, kültürümüze, medeniyetimize, siyasî ve sos­yal olaylara “bakış açısı”dır. Yıllarca O'nun çevresinde bulunup da… onu anlayıp kavrayamayanlar, Üstâd'ı taklit ederek, üstâdlık davasına kalktı­lar, O'nu terk ettiler... Ancak, O'nun vücudu soğumadan yazdıkları yazılarda varislik iddiasında bulunmaktan da ge­ri kalmadılar…! Bunlar, Üstâd'ın Türk soyundan gelmesini hazme­demeyen, tarih görüşünü asla anlamayan, “Sakarya Türküsü”nün, “Büyük Doğu Marşı”nın sırrını çözemeyen gafiller­di. O'nun kucaklayıcı milliyetçiliğinden gocunan, Üstâd'ın iliklerine kadar Türk Milleti'ne bağlı, Türk Milleti'ne âşık ka­rakterine yabancı ve O'na sinsi sinsi düşmanlık besleyen azınlık ırkçılarıydı. Bunlar kafalarını, gönüllerini acem ellerinde "Lânetullah"lar eliyle estirilen rüzgârlara kaptırmış, "devrim" sarasına tutulmuş, "Türk'ün Ruh Kökü"nden kopuk acizlerdi. Üstâd ise, su katılmamış bir Türk'tü…”

 

Yıllarca O’nunla olupta, O’nu anlamayanlar için yukarıdaki tespit günümüzde tecelli etmiştir. Ayrıca rahmetli Necip Fazıl, yaşadığı dönemde devlet yöneticilerine de yanlışlarında sesini yükseltmiş, zaman zamanda tavsiyelerde bulunmuştur. Bu bağlamda, rahmetli Adnan Menderes’e hitaben “Türksün kim ne derse desin,yakından biliyoruz ki, Türk ruhunun muhteşem cevherinden kalbinde pırıltılar taşıyorsun” ifadesi oldukça manidardır.

 

Şimdi üstadın kemikleri sızlıyordur. Dizinin dibinde yetişenler bugün Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan ve bürokrat olarak ülkeyi yönetiyorlar. Ne yazık ki, Türklüğü ve değerlerini ortadan kaldırmak için de herşeyi yapıyorlar. Zaman zaman konuşmalarında da üstaddan örnekler veriyorlar. Necip Fazıl’ın fikirlerini anlayamadıklarını da her fırsatta ortaya koyuyorlar.

 

Fahrettin Yokuş

Türk Büro-Sen Genel Başkanı

Güncelleme Tarihi: 24 Mayıs 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER