MEMUR SEN SINIFTA KALDI !

Hükümetin memurlara yönelik atmış olduğu ek ödeme golünden sonra Memursen şube başkanlarının sendika genel merkezine yönelik eleştirel sözler söylemeye başladılar. Toplu sözleşme sürecinin ardından Memursen'de öz eleştiri ve Memursen'e en sert eleştiri Memursen'in Gaziantep eski il başkanı Zekeriya EFİLOĞLU'UNDAN geldi. İşte çok ses getiren o yazı...

MEMUR SEN SINIFTA KALDI !

Dostların dostluklarından emin oldukları için dostları uzaklaştırırlar.Düşmanları dost edinmek için onlara yaklaştırırılar.Uzaklaştırılan dostlar dost kalmadı.yakınlaştırılan düşmanlarda dost olmadı.Dostlar düşmanlar aynı safta birleşince  yıkılmaları mukadder oldu.

Bugünkü yazıma, otuz yıl boyunca Hindistan ve Kuzey Afrika'yı dolaştıktan sonra 1256'da memleketi Şiraz'a dönerek şiirleri yazmaya başlayan ve günümüzdeki en çok konuşulan eseri Gülistan olan Şeyh Sadi Şirazi’nin:
“Ne söyleyeyim diye başta düşünmek, niçin söyledim diye sonunda pişman olmaktan iyidir!” sözüyle başlamak istiyorum.


“Toplu Görüşme” adı altında memurların “havasını alarak tatmin olmalarını sağlayan” uyduruk bir anlayıştan; “Toplu Sözleşme” maratonuna geçiş bir hayli sıkıntılı bir seyir izlemişti. “Toplu Sözleşme” bildiğimiz gibi toplu pazarlık demektir. Bu da emek ve sermaye arasındaki çelişkilerin taraflar arasındaki dengesini kurmak ihtiyacından doğmuştur. Bizim Toplu Sözleşmemiz, anlaşma sağlanamazsa “Hakem Heyetine” gider ve son sözü eskiden “Bakanlar Kurulu” yani Hükümet söylerken şimdi “Hakem Heyeti” söyler mantığı içinde işlemektedir. Aklınıza “minare ve kılıf” olayı geldiğini sezebiliyorum. Haklısınız da…

Son yıl hariç “Hakem Heyeti” hep bol keseden “Nasılsa benim bağlayıcılığım yok.”diye şirin gözükme anlayışıyla hep sendikaların isteklerine yakın olanı memurun lehine verdi. Ancak son yıl tüm sorumluluk “Toplu Sözleşme” hakkından dolayı kendinde olunca, azıcık bir oynamayla hem İsa’ya hem de Musa’ya yaranmak istedi. Aslında İsa’ya yarandı ama Musa’ya yarandığı söylenemez.

Hakkını yemeyelim Memur-Sen Toplu Sözleşmeye giden süreçte açıklamalar yaparak televizyonlarda bangır bangır bağırarak “Gelecek sene toplu görüşme masasına oturmam bu yasayı meclisten çıkarın!..” baskısı takdire şayandı. Ancak daha sonraki süreçte hükümetle olan yakın dialog ve temaslar neticesinde iyice sendikal jargondan çıkarak bu işi düzgün ilişkilerle sürdürme anlayışının nasıl da aysberge çarptığını herkes canlı yayınlarda izledi…

Masaya oturma süresi, yasanın geç yürürlüğe girmesinden dolayı uzayınca, memurlar arasında huzursuzluk artmaya başladı. Huzursuzluğu bastırmak için sürekli “elma şekeri” vererek bir beklenti için sokulan kitle, beklenti gerçekleşmezse taşacağının sinyalini de beraberinde vermeye başladı. Bu sırada hala “cennet ve barış masalları”alabildiğine gırla gidiyordu...

Osmanlının yeniçerileri susturmak için kullandığı “ulufe mantığı” akla geldi ve hemen“Hükümet bize söz verdi, ek ödeme şu kadar, maaş artışı şu kadar, falan şu kadar….” diye şubeler el altından ayaklanmayı bastırsın diye bilgilendirildi. Kısmi etkisi oldu bu söylemlerin. Hatta yeni üyeler kazanıldı ve beklenti daha da arttı. Öyle ki artık memurlar “Biz de askerler ve polisler kadar hatta onlardan fazla para alacağız ve tatil öncesinde cebimizi dolduracağız…” havasına girdiler. Memur-Sen Hükümetten aldıkları söze o kadar güveniyordu ki 1 Mayıs etkinliği kapsamındaki Ankara’daki “eylem, eğlenceye” dönüştü. Bu tarz eylemlerde pek gözükmeyen hükümet yetkilisi sayın bakan da bir konuşma yaptı. Memur-Sen sendikal eylem sürecine yeni bir boyut getiriyordu. Faks Eylemlerine, Şubelerin basın açıklaması ve iş bırakma eylemlerine cılız katılımlar sağlanıyordu. Kitleler ne olduğu daha tam olarak anlayamamışlardı. “Hem bize sözler verildi.” deniliyor hem de yalancıktan eylemler yapılıyordu. Halis niyetle eyleme akın eden üyeler tam bir hayal kırıklığıyla geri dönüyorlardı. Oysa ahlak ve siyaset felsefesinin kurucusu ünlü Çinli bilgin Konfüçyüs “Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir!” Haklıydık ancak nedense hakkımızı aramak adına gereğini yerine getiremiyorduk, belki de korkuyorduk…

 

Nihayet toplu sözleşme başladı. Hükümet daha yılbaşından önce bütçe oluşturulurken belirlediği rakamın üzerine çıkmadı. Sözler ve vaatlerin ne kadar anlamsız olduğu ayan beyan bir kez daha gözüktü. “Etmeyin, yapmayın, söz verdiniz!...” nidaları ve derken “Hakem Heyeti”nin kararı ile sonuç yine değişmedi ve buçukluk artış kocaman hayalleri, beklentileri toplu paraları, tatil heyecanını bir anda aldı ve götürdü…

Sonuç mu sonuç kocaman bir hüsran. “Anayasa değiştirilsin, referandum, muhalefet partilerine cevap” gibi konularda aslanlar gibi televizyon televizyon dolaşıp gördükleri her mikrofona benzer her şeye konuşanlar birden ortadan kayboldu…

Eskiden cebimizden para vererek açık tutmaya çalıştığımız, bir demlik çay demleyip bitiremediğimiz, şimdilerde sendika toplantılarını “yurt dışlarında, 5 yıldızlı ve lüks otellerde” yapan sendikamızdaki bu şaşkın hava herkese sirayet etti. Şube başkanlarının cılız konuşmaları ise sonucu değiştirmedi… Konuşurlarsa da vay hallerine…

Memur-Sen’in durumunu Rus tiyatro yazarı ve modern kısa öykülerin kurucularından Anton Çehov’un söylediği bir söze çok uygun görüyorum. “Sana bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber; henüz ölmedik, Kötü haber; hala yaşıyoruz.”

Aktif-Sen’in kuruluşunun ve Memur-Sen’in son bir yıllık süreci iyi yönetememesinin önümüzdeki günlerde neler getireceğini hep beraber göreceğiz. Ancak 5.000 üye olmazsa Kon(Fedarasyon) olamayacağız günlerinden 650 binlere dayanan süreçte “artık sahte değil gerçek ricat dönemi başlamıştır” diye düşünüyorum…

Üye sayısı olarak “yetkili” olma ancak “etkili” olamama, sendikaya emeği geçenlerin küstürülmesi, İlksan seçimlerinde yaşanan hezimet, Toplu Sözleşme sürecindeki etkisizlik, sendikacılığı kural ve kaidelerine göre yapmama, sürekli hamasi nutuklarla yağıp yağıp gürleyememe ilerleyen zamanlarda tüm üyeler tarafından değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Mevcut siyasi iktidarın dayanılmaz albenisi memurların üzerindeki etkisini korumakta ve istifalar belli oranda kalmaktadır. Ancak önümüzdeki yıl durumun bu kadar rahat bir şekilde gideceğini düşünmüyorum…

Bu sıralar dostların söylediklerine kulaklarını tıkayan Memur Sen’e; Asıl adı Abd-ur Rahman olan Ebû Müslim künyesi ile tanınmış İran'lı Müslüman siyasetçi Eb-u Müslim Horasani’nin Emevi Devleti'nin yıkılışı ve Abbasi Devleti'nin kurulması aşamalarında söylediği şu meşhur sözü hatırlatmak isterim:

 

“Dostlarının dostluklarından emin oldukları için dostlarını uzaklaştırdılar. Düşmanları dost edinmek için onları yaklaştırdılar. Uzaklaştırılan dostlar dost kalmadı, yakınlaştırılan düşmanlar da dost olmadı. Dostlarla düşmanlar aynı safta birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”

Zekeriya EFİLOĞLU

Ajanskamu.com
 

Güncelleme Tarihi: 09 Ağustos 2012, 00:00
YORUM EKLE
YORUMLAR
ahmet
ahmet - 12 yıl Önce

günaydın....ne sınıfta kalmsası ya...adamlar hiç okula devam etmedi ki sınıfta kalsınlar...bedavadan diploma veriyorlar her yıl ama deniz bitti...nihayet kendileride farketmişler...çalışanlar açısından olumlu bir gelişme...

nejdet
nejdet - 12 yıl Önce

bunlar çoktan tasdiknameyi hakettilerde biz elimizi çabuk tutamadık,bu yıl defterlerini dürmek lazım.

Cihan
Cihan - 12 yıl Önce

Bu sene uğradığımız hakaretin tek sebebi Memur-Sen'dir.Gol hükümet tarafından değil, Memur-Sen tarafından bize atılmıştır. Bizim için savaş diye göndediğimiz asker tek bir kurşun dahi atmadan silahını da düşmana teslim ederek geri kaçmıştır. ilgil sendikayaüye arkadaşların neden hala üye kaldıklarını anlamıyorum.

SIRADAKİ HABER