Sendikal mücadeleyi bir takım siyasal ve ideolojik hedeflerini sürdürmek için bir iktidar mücadelesine dönüştürmeyi amaç edinmiş malum çevreler, çalışanların demokratik tercihleri karşısında ibret verici bir tahammülsüzlük sergilemişler ve üye iradesini hiçbir şekilde ortadan kaldırmayacak bir eksikliği fırsata çevirmeye çalışmıştır.
Yargıtay aşamasında devam eden dava ile ilgili şu gerçeklerin bilinmesinde fayda bulunmaktadır:
-Çalışma Bakanlığı; mahkemenin talebi doğrultusunda gönderdiği resmi yazıda, "üyeliklerin genel merkez tarafından onaylandığı ve karar defterinde yer aldığı sürece şube mührünün iptal gerektirici bir durum oluşturmadığı" şeklinde görüşü belirtmiştir.
-Mahkemece iptal edilen üyeliklerin hepsi Sendika Genel Merkezi tarafından kabul edilmiş üyeliklerdir. Kaldı ki, 4688 Sayılı Sendika Yasası'na göre, sendika genel merkezi üyelik başvurusunu onaylamasa bile 30 gün sonunda üyelik geçerli olmaktadır.
ILO'nun örgütlenme hakkını teminat altına alan sözleşmelerine alenen aykırılık teşkil eden kararın Yargıtay'dan döneceğine inanıyoruz.
Bugün kesinleşmemiş bir karardan nemalanmaya çalışan malum sendika, çalışanların tercihine ipotek koyabilecek hiçbir karar olamayacağını gördüğü için, Sağlık-Sen'in 2010 yılında 10 bin üye farkıyla ulaştığı yetki ile ilgili yargı yoluna başvuramamıştır.
Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının güveni ile birlikte yetkiyi de kaybeden malum sendika, Sağlık-Sen'i usulsüzlükle suçlarken, önce 7 yıllık dönemde ne yaptıklarına, sonra da Sağlık-Sen'in 2 yıllık yetki dönemine baksınlar...
Biz yetkiye ulaştığımız ilk yıl toplu sözleşme talebiyle masaya oturduk ve tabanımıza hizmet sendikacılığı farkını ispat ettik. Onlar ise, siyasetten aldıkları emirle, toplu sözleşme hakkının imzalandığı mutabakat metnine bile imza atmaktan kaçarak, 7 yıl kamu çalışanlarını toplu sözleşme hakkından mahrum kalmasının, sorunlardan nemalanma alışkanlıkları olduğunu ispat ettiler.
Ancak, Sağlık-Sen'in hizmetleri ile büyüdüğünü bir türlü anlamak istemeyen bu çevreler, sadece kendileri çalıp, kendileri söylüyorlar.
Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının güveni, Sağlık-Sen'i, 2008'de 26 bin, 2009'da 22 bin, 2010'da 10 bin üye artışı ile son üç yılda Türkiye'nin en çok büyüyen sendikası haline getirmiştir.
Halen bu gerçeği görmek istemeyenlere işte 15 Mayıs cevabımız: 135 BİN ÜYE....
Hizmet sendikacılığımızı zirveye taşıyan sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarına saygıyla duyurulur.
Türk Sağlık-Sen'in bırakın şekli hatalı üye formlarını, üye formu bulunmayan binlerce kişiden aidat aldığı resmi makamlarca tespit edildiği halde bunu da kararında dikkate almamış, ancak Sağlık-Sen'in tamamen kişinin iradesi ile gerçekleşen üyeliklerini, şube mührü kullanıldığı gibi bir gerekçeyle iptal etmiştir.
Başta sayın Başbakan olmak üzere,sağlık bakanı,sağlık bakanlığı müsteşarı,müsteşar yardımcılarının ve genel müdürlerin bir kısmı,il sağlık müdürleri,hastane başhekimleri,başhekim ve il müdür yardımcıları,bazı başhemşi,re ve yardımcıları,kısaca iktidar tarafından atanmış yetkililer tarafından işi gücü bırakıp sağlık-sen i yetkili sendika yapmak için türkiye genelinde ortaya koyduğunuz baskı,zulüm,işkence ,tehdit,vaat gibi sendikacılık adına esef verici davranışlarla zorla kişileri üye yapıp yetki aldığınızı neden yazmadınız?kızılcahamamda tüm Tüm illerin yetkililerini ve bakanı da toplayıp sağlık-sen e herkesi üye yapmayı bakanlık hatta hükümet politikası haline getirmedinizmi?hangi ahlak ve demokrasiden bahsediyosunuz?insanları ekmeği ile tehdit ederek sendikaya üye kaydetmeyi sendikacılık mı sayıyorsunuz??daha söylenecek çok gerçekler var ama inanın sizin yerinizde olmaktansa onurumla ölmeyi tercih ederimm...