Biri Diğerini Gerçekleştiren İki Hedef; Emek Kesimini Güçlendirmek ve Enflasyonu Düşürmek 2018 yıllık enflasyon verisinin kesinleşmesi için kalan iki aylık süreye rağmen ortaya çıkan tablo, Yeni Ekonomik Programda ortaya konan 2018 yılsonu enflasyon hedefinin üzerinde bir sonucun, ihtimal olmaktan çıkıp kesinleşme noktasına ulaştığını işaret etmektedir.
Enflasyonla mücadele kapsamında Yeni Ekonomik Program’da ortaya konan irade ile “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” başlığıyla hayata geçirilen soyut uygulamaların enflasyonda aşağı yönlü hareketlik üreteceğine ilişkin umutları korumanın, enflasyonla mücadelede en önemli eşiklerden biri olduğuna inanıyoruz.
Bu itibarla, enflasyonun yüksek seyretmesine bağlı olarak yaşanan mağduriyetleri ve buna dayalı memnuniyetsizlikleri gidermek; “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kapsamında değerlendirilmesi gereken sürekli eylemler arasında kabul edilmelidir.
Siyasi irade ve ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadele kararlılığı ile toplumsal kesimleri enflasyona karşı koruma sorumluluğunu birlikte ele almalı; aile bütçelerinin gider tarafındaki yükselmeyi engellemeye dönük fiyat artışlarını frenleme çabalarının yanında aile bütçelerinin gelir tarafındaki tutarları yükseltme amacıyla maaş ve ücret artışları için gaza basma hamlelerini de hayata geçirmelidir.
2018 Eylül ayı enflasyon verilerinin açıklanması sonrasında deklare ettiğimiz “Enflasyon Farkı için yılsonu beklenmemeli” çağrımız doğrultusunda işlem yapılmasının ne kadar elzem olduğu, Ekim ayı enflasyon verilerinin açıklanmasıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Yeni Ekonomik Program ile 2019 Merkezi Yönetim Bütçe Teklifi birlikte değerlendirildiğinde, tek haneli enflasyon hedefinin gerçekleşme ihtimalinin 2020 olarak belirlendiği gerçeğine rağmen 2019 bütçesinde maaş ve ücretlilerin yararlanacağı bir çok mali ve sosyal hakta ya hiç artış yapılmadığı ya da 2018 ve 2019 yılları enflasyon verileri toplamının oldukça altında bir artışla yetinildiği de görülmektedir.
Kamu görevlileri dahil olmak üzere ücretlilerin enflasyona ezdirilmemesi sorumluluğunun/vaadinin, sadece maaşları değil göreve/kadroya bağlı olarak yararlanılan diğer mali ve sosyal hakları da kapsadığı kabul edilmelidir.
Enflasyon Mağduriyetini Gidermenin Yolu, Adaletli Tazminden Geçer
2018 yılı genelinde ve özellikle de yılın ikinci altı aylık döneminde enflasyonun maaş ve ücret geliriyle hayatlarını idame ettiren kesim üzerinde oluşturduğu baskı ve yaşattığı mağduriyet, yılsonu itibariyle yapılacak enflasyon farkı hesabı ve 2019 yılı Ocak ayında bu farkın maaşlara yansıtılması suretiyle giderilebilecek düzeyi aşmıştır.
Yılın ilk altı aylık dönemi için Nisan-Haziran döneminde ikinci altı aylık döneminde ise Ekim-Aralık döneminde maaşların enflasyon altında kaldığı/kalacağı kesinleşmiştir.
Bir başka ifadeyle Ocak ayında maaşı 100 birim olan bir kamu görevlisinin maaşı Nisan-Haziran döneminde 91-99 düzeyine, Eylül-Ekim aylarında 78-83 seviyesine kadar gerilemiştir.
Somut olarak, anılan aylarda kamu görevlilerinin hem maaşlarında/gelirlerinde/satın alma güçlerinde hatırı sayılır oranda bir azalma/kayıp meydana gelmiştir.
Elbette 2018 Temmuz ayında enflasyon farkı maaşlara yansıtılmış ve şüphesiz ki 2019 Ocak ayı itibariyle de 2018 yılı ikinci altı aylık dönemdeki enflasyon farkı maaşlara yansıtılacaktır.
Fakat bu durum sadece enflasyon kaynaklı kaybın sonraki altı aylık dönemin başlangıcı itibariyle devamını engellemeye dönük bir hamle olacak, geçmiş dönem kayıplarını telafi ve tazmin edecek bir sonuç üretmemektedir.
Bu nedenle, hedeflenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki dört katı aşan farklılık nedeniyle kamu görevlileri başta olmak üzere ücretlilerinin enflasyon kaynaklı mağduriyetlerinin geçmişe etkili olacak şekilde tazminini sağlayacak bir uygulama, kamu görevlileri için haklı talep siyasi irade açısından ise hakkı teslim sorumluluğudur.
Bu bakış açısıyla, kamu görevlilerinin maş ve ücretlerinde yapılan artışın enflasyonun altında kaldığı aylardaki gelir kaybının/maaşlardaki reel ücret azalışının hesaplanarak, 2018 yılı enflasyon tazminatı olarak 2019 Ocak ayı maaşlarıyla birlikte ödenmesini sağlayacak bir yaklaşım hayata geçirilmelidir.
Enflasyon farkıyla geleceğe etkili sonuçlar üretilmesi noktasında ortaya konan sorumluluk alma iradesinin/yönteminin enflasyon tazmini uygulamasıyla geçmişe etkili olarak da uygulanması gerekmektedir.
Aksi halde, enflasyona karşı koruma sorumluluğu, zamanın bütününde gerçekleştirilen bir eylem olarak değil anlık gerçekleştirilen bir refleks olarak anılacaktır.
Kamu Görevlilerinin Mahkum Edildiği Artan Vergi Yükü-Azalan Maaşı Garabeti Sona Ermeli
Diğer taraftan, enflasyon oranlarının yüksek seyri ile ortaya çıkan sonuçlardan biri de hiç kuşkusuz “yeniden değerleme oranı” tespitinde kendisini gösterecektir.
Enflasyon farkı kaynaklı artışlarla maaş bordrosundaki tutarları yükselen (gerçekte reel gelir kaybı yaşayan) kamu görevlilerinin gelir vergisi tutarları da buna bağlı olarak artmakta, bir yönüyle vergi yükü arterken maaşları/net gelirleri azalmaktadır.
Bunun temel nedenlerinden biri ise, devletin tarafından sunulan ve mal ve hizmetlere yeniden değerleme oranı kadar artış yapılırken, gelir vergisinin hesaplanmasına esas matrah tutarlarında yeniden değerleme oranından daha düşük düzeyde artış yapılmasıdır.
Buna bağlı olarak, kamu görevlilerinin yılın çok daha erken aylarından itibaren %20-27 oranında gelir vergisi ödemek durumunda kalmaktadır. 2018 yılı enflasyon verisinin yüksek seyretmesine bağlı olarak yeniden değerleme oranı da yüksek çıkacağı kesindir.
Buna rağmen matrahlarda, yeniden değerleme oranından daha düşük oranda artış yapılmaması halinde, 2019 yılında kamu görevlileri çok dana erken aylarda yükse orandan gelir vergisi ödemek durumunda kalacaktır.
Bu çerçevede, 2019* yılı gelir vergisi matrahlarının da geçmiş yıllarda bu yönde yapılan hataları da telafi edecek şekilde belirlenmesi ve bu sayede kamu görevlilerinin gelir vergisi mağduriyetinin de giderilmesi gerekmektedir.