Dünya tarihi içinde müstesna bir yer tutan Türk tarihini takip ettiğimizde millet olarak zor süreçler yaşasak da Türk’ün pratikliğine, azmine, teşkilatçılığına ve kahramanlığına sahip milletler yeryüzünde oldukça sınırlıdır.
İşler iyi gitmediğinde, hatta hasımlarının bu defa bitti dediği pek çok hadisede Türk Milleti mevzilenip toparlanacak yeni bir Ergenekon bulmuş, adeta kendisine dayatılmaya çalışılan kaderi, ya da masa başında yazılan antlaşmaları tıpkı bir paçavra gibi yırtarak hasımlarının suratına atarak küllerinden yeniden doğmuştur.
Milletlerin göstermiş oldukları inisiyatifler ve kazandıkları başarılar millî hafızada taşınıp gelecek nesillere aktarıldıkça millî romantizmin canlı tutulması mümkün olmaktadır.
Millî romantizm; tarihin ve güncel şartların size sunmuş olduğu durumu yüreğiniz, inancınız ve millî birliğiniz ile tersine çevirmenin sözlüklerdeki karşılığıdır.
Türk milletinin tarihinde Ergenekon, 1071 Malazgirt Zaferi , İstanbul’un Fethi, Çanakkale Destanı birbirinden güç alan ve milleti destekleyen hadiselerdir. Düşmanın maddi imkanlarına ve sayıca üstünlüğe karşı inanç, iman ve mefkurenin zaferi olan Çanakkale Destanı yaşanmasa idi yeni Türk Devleti’nin kuruluşu mümkün olmaz idi.
Atatürk’ün, Muhtaç Olduğun Kudret Damarlarındaki Asil Kanda Mevcuttur..! sözü işte bu durumun ifadesidir. Türk milletinin birikimi ve azmi karşılaştığı her zorluğu yenmeye muktedirdir.
Milletimizin kalıtımsal hafızası imkânsızlıklardan imkân yaratmaya, hezimetlerden zafer doğurmaya, küllerinden çakan kıvılcım ile yeni bir özgürlük ve bağımsızlık ateşi yakmaya talimlidir.
Yüzyıl önce de Türk milleti içinde bulunduğu olağanüstü zor şartlara ve kısıtlı imkânlara rağmen zorlu bir sınavı alnının akıyla vermiş, kendisine biçilen kefeni ve hazırlanan kurşun tabutu parçalayıp atmıştır.
1. Dünya Savaşını Osmanlı Devleti için bitiren Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk milleti için 19. yüzyılda başlayan zor günlerin zirve yaptığı dönemler olmuştur.
İşgallere karşılık bölgesel direniş cemiyetlerinin kurulması ile Türk milletinin millî hafızasının tepki vermeye başladığı bu süreç Anadolu’da yeni bir oluşumun yeni bir Ergenekon’un kıpırtıları idi.
Bu hareketlenme Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması ile farklı bir ivme kazanmıştır. 21-22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Genelgesi’ne damga vuran “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..! ilkesi; Türk milletinin en önemli donanımının hatta en büyük sermayesinin; bağımsızlığa olan aşkı, egemenliğine olan tutkusu ile bunlara hangi şart altında olursa olsun ulaşabilme azmi ve kararlılığının bir göstergesidir.
Anadolu, işgal ve savaşlardan kurtulabilen ve Türk bağımsızlığına inanan her kim var ise bağrına basmış yeni bir mücadele çınarının filizini oluşturmuştur. Ankara’da kök salan yeni filiz, herkesin Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında haleler oluşturmasına imkân vermiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da bir meclisin toplanıp kurtuluş mücadelesini bu meclisin yürütmesini öngörmüştür. Demokrasi’nin tecellisi ve toplumsal uzlaşının bir göstergesi olarak toplanan mebuslar marifetiyle kurulan meclis, Türk devlet geleneğinde yer alan istişare, feraset ve ortak akıl mekanizmasını işletme sayesinde bir kez daha geçmiş olduğumuz dikenli darboğazda bizleri felaha eriştirmiştir.
Ergenekon Destanı’nda yer aldığı gibi zor duruma düşen ve Ergenekon’da toplanıp güçlenen Türk milletinin fertlerinin tarih sahnesine tekrar çıkarak, kaldıkları yerden devam etmesinin farklı bir örneği Türk kurtuluş mücadelesinde kendisini göstermiştir.
23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde kılınan cuma namazının ardından kapıya bağlanan kırmızı beyaz kurdelelerin Mustafa Kemal Paşa tarafından kesilmesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır.
Samsun’da yakılan bağımsızlık meşalesi ile başlayan ve Ankara’ya ulaşan “Kuva-yı Milliye’yi amil, İrade-i Milliye’yi hakim kılmak esastır.” ilkesi meclisin de parolası olmuştur.
8 Şubat 1921 tarihli kararnamede “Türkiye Büyük Millet Meclisi” adının geçmesi 1400 yıl sonra tekrar devlet adında ilk defa Türk isminin geçmesini mümkün kılmıştır.
23 Nisan 2020 yılında 100. yılını kutlayacağımız TBMM’nin kuruluşu, Türk destanlarında ve millî hafızamızda yaşayan, milletin kendi içinden kendi kahramanlarını çıkarıp, zorlukların üstesinden gelecek çözümleri ürettiği Ergenekon’un 20. yüzyılda farklı bir tecellisi olarak değerlendirilebilir. TBMM’nin kuruluşu on yedinci Türk devleti olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk evresi de olarak kabul edilmelidir.
Gazi Meclis, 1. Dünya Savaşı sonrasında savaşları bitiren bir savaşı başlatarak; bunu antlaşmaları bitiren bir antlaşmayla neticelendirmiştir. Gazi Meclis millî aklın Türk Devlet geleneğinde zor durumlarda ne kadar önemli kararlar alabildiğinin ve bunların büyük bir dirayetle uygulanabildiğin de en önemli göstergesi olmuştur.
Ayrıca Türk milletinin muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmesi yolunda, hazırlamış olduğu kanunlar sayesinde ülkemizi çağlar üzerinden sıçratarak önemli bir kalkınma seferberliği başlatmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletine güvenerek çıkmış olduğu tam bağımsızlık mücadelesinde askeri başarıların bilhassa eğitim alanında devam ettirilmesi marifetiyle sürdürülebilir olacağını düşünüyordu.
Türk milletinin ümidi olan çocuklarına verdiği önemi güçlü bir şekilde vurgulayabilmek için TBMM’nin açıldığı gün olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabul edilerek Türk ve Dünya çocuklarına armağan edilmiştir.
Ulus devlet inşasında millî bayramların yeri millî bilincin kazandırılmasına katkı sunmak olarak da görülmelidir. Bu bayram vesilesi ile Türk ve Dünya çocuklarının içinde bulunduğu şartlara bir kez daha duyarlık gösterilmelidir. İstismar, çocuk işçiliği gibi insan onuruna yakışmayan uygulamaların son bulması hem Türk hem de dünya kamuoyunun birinci görevi olarak görülmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu ve Türk bağımsızlık hareketi günümüzde farklı bir anlam kazanmıştır. Korona Virüsü kaynaklı dünyayı ve ülkemizi tehdit eden salgın sürecinde her bir mensubunun elindeki imkânları seferber ederek çağımızın sinsi düşmanına karşı verilen mücadeleye destek olması, Türk bağımsızlık ruhunun ve mücadele azminin genlerimizde yaşadığının en açık göstergesidir.
Meslek liselerinde, fabrikalarda, laboratuvarlarda, sokaklarda ve sınır kapılarında, yollarda hatta ülkemizin her yerinde görev yapan doktor, hemşire, sağlık çalışanı, bilim adamı, öğretmen, güvenlik güçleri, öğrenci, postacı, kargocu, sanayici, ve daha sayamadığımız diğer alanlarda emek veren her bir ferdimiz bu mücadelenin ete kemiğe bürünmüş unsurlarıdır.
Üretmiş oldukları maddeler ve sağlamış oldukları hizmet ve yararlılıklar ile Türk milletinin içinde bulunduğu durumdan çıkması için yeni bir mücadele vermektedirler. Bu mücadele sürecinde katkısı olan herkesi saygıyla selamlıyorum.
Ne yazık ki salgın nedeniyle bu 23 Nisan'da, 100. yılına yakışır bir şekilde TBMM'nin Açılışı ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayamayacağız.
Çocuklarımızın bayramlarını okullarında, tören alanlarında, dışarıda ve gönüllerince kutlamalarını sağlayamayacağız. Ancak tüm bunlara rağmen Türk halkı olarak, 83 milyon tek bir ağızdan yürek yüreğe, ellerimizde Türk bayraklarıyla, evlerimizin balkonlarımızda İstiklal Marşı'nı okuyabilir, bu coşkuyu çocuklarımıza biraz olsun yaşatabiliriz.
Gazi Meclis’in 23 Nisan 1920'de açılışı ve ardından Türk devlet geleneğinin bir meyvesi olarak Cumhuriyetin ilanı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeni bir destanın adı olmuştur.
Bu vesileyle Gazi Meclisimizin açılışının 100. yıl dönümünü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutluyor; Ulu Önder Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.