DİKKAT , VAKA LİMİT AŞIMI !

Türk Eğitim Sen ilçe Başkanı ve Kamudan.com yazarı Selçuk Engin’in başına gelenler ise tam bir komedi öyküsü, Engin başına gelenleri yazdı.

DİKKAT  ,   VAKA LİMİT AŞIMI  !
 
Alime Cengiz, kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle 7 yaşına gelene kadar 3 defa ameliyat oldu. İddiaya göre de aradan geçen üç yıla rağmen İÜ Tıp Fakültesinin randevu işkencesi nedeniyle  4’üncü ameliyat gerçekleşmeyince hayatını kaybetti.  Bu tartışmalar sürerken Türk Eğitim Sen ilçe Başkanı ve Kamudan.com yazarı Selçuk Engin'in başına gelenler ise tam bir komedi öyküsü işte Engin  başına gelenleri  yazdı.

Geçtiğimiz günlerde tanıştığım “VAKA LİMİT AŞIMI” aslında haber olarak hazırlamam gereken bir konu olmakla beraber, yazmaya başlayınca fark ettim ki, bu konuya yorum katmadan,feryat etmeden bir şeyler yazabilmek için ya güzel ülkemin yalnızca yüzde birini oluşturan mutlu ve müreffeh kesimden biri olmalı insan ; ya da aksine biraz daha yüzdesi yüksek olmakla beraber, hiçbir geliri ve o gelirleri için ödeyecek bir kuruş vergisi,ülke ekonomisine en küçük bir katma değeri olmayan ,çalışmayan-üretmeyen ,üstelik  bu durumdan son derece memnun olan diğer “mutlu” kesimden.
Evet efendim, sözü geçen iki kesimden de değilim maalesef, bendeniz Selçuk Engin , memlekete nice büyük adamlar yetiştirmiş iki mütevazi köy öğretmeninin küçük oğlu.Kendini bildi bileli ülkesine ve milletine, kanunlara,toplumsal değerlere, inançlarına sadakatten şaşmamış, nasıl bulurum değil,nasıl hak ederimin tasasında olmuş,vatan borcunu parayla değil  sevdayla,vergi borcunu maliyeciler yakalayınca tüm faizleri silinip 18 taksitle değil,her ayın 15’inde peşin olarak ödemiş ,devletinin 15 yıllık sadık hizmetkarı “orta direk” Selçuk Engin kısaca…
Gelelim sabrımızın da vatan sevgimizin de  “limitlerini” zorlayan “vaka limit aşımı” meselesine.Hangi aralık “koyuldu” bu limit aşımı bilmiyorum (ki eminim pek çoğumuz bilmiyoruz ) geçtiğimiz günlerde kızımın olağan kontrolleri sırasında öğrenmiş bulundum ben de.Her 3 ayda bir olduğu gibi Çapa Tıp Fakültesi’nde doktorlarımızın istediği 5-6 çeşit tahlil için kayıt açtırırken o meşhur sözler yazıldı tahlil istek kağıdına, “VAKA LİMİT AŞIMI, 11 GÜN SONRA GELİNİZ” Toplam tutarı 50 TL’yi geçtiği için sadece 2 tanesini yaptırabileceğimi,diğerleri için 11 gün beklemek zorunda olduğumu söylediler (Bugün on birinci gün ve tekrar gittim,kalan 4 taneden sadece birinin daha girişi yapılabildi,diğerleri için bir on bir gün daha ! )  5 yaşındaki kızımın doğduğundan beri steroid kullandığını,onu her türlü stresten uzak yaşatmak için çabaladığımızı,kan verirken çocuğun adeta şoka girdiğini ve her 11 günde bir bu stresin ağır geleceğini söyledim tabi.Ve her babanın yapacağı teklifi yaptım “Ben ücreti neyse ödeyeceğim,kanların hepsi bugün alınsın”.İşte o an aldığım cevapsa işin en acı kısmıydı.”SGK girişiniz var,ücretli işlem yapamazsınız,sistem kabul etmiyor.”  Dışarıda özelde yaptıracağım parayla ama, maalesef o  tecrübemiz de var evvelden.Memleketin en önemli üniversite hastanesinde ilgili testin  kiti yok,ne zaman gelir sorusunun cevabı “Dekan bilir,ihaleyle alınıyor,2 aya kadar ihale yapılacak” Derhal testler özel hastanede ücret mukabili yapılır,getirilir.Doktor daha sonucu okumadan başlığa bakar ve “Bizim hastanemizde yapılmamış,bakamam.” deyip uzatır.İnanmayan denesin,Çapa dahil hiçbir hastanemiz dışarıda yapılan teste itibar etmiyor.
Şimdi vaka limit aşımıyla ilgili, limitlerimi aşan soruları konunun gerçek muhatabı olan ilgililere sormak istiyorum, öyle ki  bu uygulamanın “memleketi kurtarmak” adına yapılmış bir tasarruf tedbiri olduğu gün gibi ortada.
Kızımın hastalığının seyriyle ilgili telafisi olmayan sonuçlara neden olur mu, acilen başlanması gereken bir tedavi var ise biz bunu 4 X 11 = 44 gün sonra mı öğrenebileceğiz?
Her 11 günde bir işimi bir günlüğüne aksatmamın bana maliyeti  parayla 60 lira sadece,sorun değil yıllık 27 bin EURO kazanıyoruz(!) Peki ya sınıfımdaki 45 ( bu yıl birinci sınıf alırsam 85 ) öğrenciye maliyeti parayla telafi edilecek türden mi?
Sağlıkta dönüşüm,SGK sisteminde yeniden yapılanma gibi devrim niteliğinde uygulamalar ,özel hastanelerin “bol tetkik bol kazanç” mantığıyla devleti soymasına neden oldu da çözüm olarak vatandaşa günde 4,6 liralık “hastalanabilme hakkı” mı tanındı ?
Ya da üniversite hastanelerinin kapılarını herkese açtık diye tribünlerden bol alkış alan politika aslında son dönemin bütün meşhur icraatlarında olduğu gibi altyapıya mı uymadı? Elbette her vatandaş o hastanelerden faydalanabilmeli bizce de ama, önce üniversiteler yeterince desteklenmeli ve fiziki şartları ve personel sayısı bu reforma adapte edilmeliydi galiba. Çapa’daki bir profesörümüzün beyanatını aynen aktarıyorum. “ Ne yapalım, bizim dışımızda gelişen sorunlar.Birinci ve ikinci basamak sağlık kuruluşlarından sevk edilmeden doğrudan üniversite hastanesine gelmenin yolu açıldı ve bu yapılırken bize buna hazır mısınız diye sorulmadı.İnsanlar direk buraya koşuyor en iyisi diye.Çapa’da günlük 30 tane ishal vakası,40 tane gribal enfeksiyon yatışlı tedavi edilirse, 20 tane sıradan boy kısalığı vakası acaba bir şey mi var diye araştırma konusu olursa olacağı budur.” Acaba diyor insan, acaba üniversiteler iş yüklerini beşe katlayan bu reforma karşı “gizli grev ya da iş yavaşlatma eylemi mi yapıyor” Öyle ya,eskiden poliklinikte direk hocanın baktığı test sonuçlarına şimdi 30 TL vererek baktırabiliyorsunuz,paranız yoksa pratisyen veya intern doktorlar bakıyor, ve bu paranın yasal dayanağı da var.
Çalışan-üreten , ülkesini var eden , sözde sosyal güvencesi olduğu halde ilaç yüzdesi,muayene katılım payı,tahlil sonucunu pratisyen hekim yerine hocaya gösterme bedeli ,döner sermaye katılımı gibi çeşitli adlar altında,ve hatta işimizi aksatmadan devlet hastanesinde sıra bulmak mümkün olmadığı için çoğu zaman doğrudan özel sektörden parayla hizmet alan,en basitinden Babam Recep öğretmen zamanından beri halen dişlerini özelde yaptıran bizler, acaba hata mı ediyoruz? Devletten yeşil kart, sosyal yardım, kömür ve seçim çuvalı bekleyerek yaşamayı benimsemiş, üretmeden tüketen, sırf seçimden seçime al çuvalı bas mühürü  anlayışındaki  kambur mu olmalıydık devletin sırtında?
         Evet dostlar, maalesef durum bundan ibaret. Bordrolu çalışanlar olarak kümesteki tavuk misali sıkıştıkça yol,sıkıştıkça yol kelaynağa döndük zaten,elde avuçta kalan tek şey iş güvencesi,o da tarih olacak yakında. Tanıyanlar,yazılarımı takip edenler vatan sevgimi iyi bildikleri için şaşıracaklar belki ama,ülkesine olan sevdasını orada yaşıyor ve ona hizmet ediyor olmanın gururuyla taçlandıramayacak kadar ümitsizim artık yarınlardan.Vaktiyle rahmetli dedeme “Alamanya” işçi daveti mektubu geldiğinde “Ben vatanımdan ayrılamam” diye vazgeçiren rahmetli ananeciğim görseydi şu hali,”Hadi gidelim,en azından çocuklar çifte vatandaş olur,gelecekleri güvencede olur ”der miydi acaba?
         YOK  YOK , O KADAR DA DEĞİL.TÜRKİYE SEVDALISI DEDİK BİR DEFA KENDİMİZE , SURİYELİ MÜLTECİLER KADAR DEĞERİMİZ YOKMUŞ GİBİ HİSSETSEK DE, ELİN YURDUNDA MÜLTECİ OLMAYA DAİMA YEĞLERİZ KENDİ VATANIMIZDA KARA SEVDALI OLMAYI…
         Güzel günlere…
Güncelleme Tarihi: 28 Ağustos 2012, 00:00
YORUM EKLE
YORUMLAR
nimet asiltürk
nimet asiltürk - 12 yıl Önce

ilk önce çok geçmiş olsun diyor acil şifalar diliyorum kızınız için. buna benzer bir durumada ben şahit oldum. kahramanmaraşta yaşıyorum. istanbullu bir ailenin annesi, kahramanmaraşta geçici olarak çalışan kızlarının yanına özel bir film çektirmek için gelmişti. şaşırdım ve istanbulda bunun neden yapılamadığını sorduğumda üç ay sonraya gün verildiğini ve oradaki sağlık karmaşası yüzünden ölmeye niyeti olmadığını söyledi ablamız. burada film öncesi kullanılması gereken ilaçlar ve tutulması gereken ağır bir oruç nedeni ile sadece bir hafta içerisinde filmi çektirebileceği, birkaç gün içerisinde de sonuca ulaşabileceği için burayı tercih etmişti. vatan sevmekse işini bilmeyen yöneticilerin bize ikram ettikleri şerbet değil, sizin de dediğiniz gibi doğuştan gelen asil kanımızdadır, yüreğimizde ki kara sevdamızdadır.

SIRADAKİ HABER