Biliyoruz ki, Türkiye de en küçük bir iş görme bile adamını devreye koymakla halledilmektedir. Yine gelişmiş ülkelerin tek gerçeği eğitimin kaliteli verilmesi, değerlerini aldıkları eğitimle yaşamaktadırlar. Ülkemizde hâlâ eğitim ve eğitimi yürütenler içler acısı bir halde. Hâlbuki eğitime, eğitimi yürütene ne kadar önem verilirse ne kadar çalışma koşullarını iyileştirirse diğer var olan alanlara da o değer yansıyacaktır.
Türkiye’de bir kamu personel reformuna ihtiyaç vardır. Bu reformun hükümet ve sosyal tarafların bir araya gelerek, diyalog ve uzlaşma ile, her kesimin memnun kalacağı ve kabulleneceği bir düzenleme olması gerektiğini vurguluyoruz. Ne yazık ki; hükümet, bu konuda sendikaları ve sivil toplum örgütlerini dikkate almama tutum ve davranışını sürdürmektedir.
İş Güvencemize Dokundurtmayız !
Ülkemizde, işçiler yıllardan beri iş güvencelerine kavuşmak için mücadele ederken, iş güvencelerinin ellerinden alınmasına 2.6 milyon memur asla müsaade etmeyecektir. Son zamanlarda başta Çalışma Bakanı olmak üzere bazı Bakanların memurların iş güvencesinin kaldırılmasına yönelik açıklamalarına “yetersiz ve suç işleyen.” memurların işine son verilmemesini gerekçe olarak göstermektedirler. Oysa yürürlükteki 657 sayılı DMK’nun 125. maddesi hangi fiilleri işleyenlere hangi cezaların verileceğini düzenlemiştir. Devlet memurları Kanununda işten kaytaran, verimsiz memurlar var ise disiplin cezaları verilmektedir. Tekrarlanması durumunda daha ağır cezalar, hatta meslekten çıkarma, devlet memurluğuna son verme cezası veriliyor/verilebiliyor. Ayrı bir yasal düzenleme ile kargaşa oluşturmanın ne âlemi var? O zaman yetersiz ve suç işleyen memurların işine son veremiyoruz demek, asılsız bir iddiadır.
Her yıl disiplin suçu işleyen yüzlerce memur işten atılmaktadır. Buna rağmen, memurun iş güvencesi ellerinden alınarak; kaderi, siyasilerin ve bürokratların iki dudağı arasında bırakılmak istenmektedir. Böylece memur; siyasetçi ve bürokratlara oyuncağı haline gelecektir. Şahsiyeti ayaklar altına alınacaktır. İşten atılma korkusuyla amirlerinin her dediğini yapacak duruma getirilecektir. Bu süreçte; tabir-i caizse “astığım astık, kestiğim kestik”, “istediğimi devlet memuru olarak alırım, istediğimi de işten atarım” dönemi başlatılmış olacaktır.
Hükümetlerle gelip, hükümetlerle giden memur anlayışı, hem devletin varlığı prensibine ve hem de devlet hizmetlerinin devamlılığı esasına aykırıdır. Memur devletin memurudur, Türkiye Cumhuriyeti Devletine adına millete hizmet eder. “Hükümetin memuru” anlayışını asla kabul etmiyoruz.
Türkiye de idarecilerin çoğu liyakatle atanmıyor.
Çalışmayan memuru denetleyecek mekanizma ne kadar adil olacak?
Madem verimlilik ve çalışanın kalifiye olması isteniliyor, o zaman dil tazminatlarına, yüksek öğrenime de hak ettiği tazminatları ödeyelim. Kendini yetiştirmek isteyen personele imkân tanıyalım. Yurt dışı olanaklarını artıralım. İdarecileri torpili olandan değil de hak edenlerden seçelim. Sınav sistemini kaldırmayalım her alana atamayı sınavla yapalım. Torpilin ve adam kayırmanın bu kadar çok olduğu bir ülkede bunu nasıl becereceksiniz? Çalışmayan memuru denetleyecek mekanizma ne kadar adil olacak? Kötü niyetle yaklaşılan tüm çalışmaları reddediyor, gerekli olan tepkiyi en üst seviyede vereceğimizden hiç kuşkunuz olmasın.
Yalakalığın, ispiyonculuğun adam satmanın dönemi başlayacak, tecavüzler çoğalacak
Adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef! Bu kanunla yalakalığın, ispiyonculuğun, adam satmaların çoğalacağı yeni bir dönem başlayacak ve “ben bu personeli sevmedim işine son verelim” sistemi başlayacak KULA KUL olma devri başlayacak. Çünkü insanlar ekmek derdinde ekmeği için herkes sus pus olacak kadın personellerin tacizcileri çoğalacak. Bu sistemle bile tacizci müdürlerin haberlerini okumayanımız kalmamıştır hemen hemen. Hatırlayalım haber başlıklarını: (06 Haziran 2012) Pendik Milli eğitim müdürü 'taciz'den cezaevinde. Fatih'te taciz skandalı. İlçe Milli Eğitim Müdürü, aralarında yetiştirme yurdunda büyüyenlerin de bulunduğu 4 kadın personeli taciz suçlamasıyla tutuklandı…haberini. İşte bu gibi zihniyete zemin hazırlamaktır. Adaletin zulme dönüşmesine yardımcı olursanız, yarın sizinde başınıza gelir. Biliyoruz ki herkes bu dünyada namusu ve onuru için yaşıyor. Cinayetin sebebi olmayı çok mu istiyorsunuz?
SGK Açığının Nedeni Çalışanlar ve Emekliler Değildir.
Devlet memuriyetine giren bireyler, kaç yıl çalışacağını ve kaç yaşında emekli olacağını bilirler. Hükümetler zaman zaman sosyal güvenlik açıklarını kapatma adına emeklilik yaşını yeniden düzenlerler. Bilindiği gibi, 1999 yılına kadar erkeklerde 25 yıl, kadınlarda 20 yıl olan zorunlu çalışma süreleri, bu yıldan sonra yapılan düzenleme ile kademeli olarak 58-60 yaş bandına çıkartılmıştır. Bu da yeterli görülmeyerek 2008 yılında Sosyal Güvenlik reformu adı altında yapılan kanuni düzenleme ile bu tarihten sonra emeklilik yaşı 65’e yükseltilmiştir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarına göre; “Emeklilik sistemini mevcut haliyle yürütmek mümkün değildir. Sosyal Güvenlik açıkları artarak devam etmektedir. Bu nedenle çalışma ve emeklilik yaşı tekrar yükseltilmelidir.” Çalışma Bakanı ise “bu konuda son kararı Başbakanın vereceğini ve çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etmiştir”.
Bu nasıl bir anlayıştır ki; hükümet beceriksiz yönetim anlayışının faturasını çalışanlara ödetmek istiyor. Bilindiği gibi tek dönem olsa dahi milletvekilliği yapan hem emekli olabiliyor, hem süper emeklilikten yararlanıyor. Bu kıyak hangi dünya ülkesinde var onu söyleyin. Sistemin laçkalığını, kara düzenini bizlere mal edemezsiniz.
2013 Yılı Bütçesinde de Çalışanın Adı Yok
Memura 2013 yılında öngörülen tahmini enflasyon oranı kadar zam yapılacaktır. Bu oran, % 3+3 şeklinde öngörülmektedir. Hükümetin enflasyonu ile dar ve sabit gelirlilerin enflasyonu arasında derin uçurumlar bulunmaktadır. Yeni yılda, vergi oranlarında yapılacak artışlar, memurlara yapılan zam miktarından daha yüksek olacak, memurun eline koca bir sıfırdan başka bir artış geçmeyecektir.
Memura büyümeden pay verilmesine, bu yıl da hükümet yetkilileri tarafından karşı çıkılmıştır. Refah payı memura neden verilmez? Bu ülkenin kalkınmasında, büyümesinde memurun katkısı yok mudur?
Kamu çalışanların 2013 yılında yaşayacağı diğer bir mali kayıp da fazla mesailerden kaynaklanacaktır. Bilindiği üzere, 1 Ocak 2013 gününden itibaren, yüz binlerce memurun çalışarak elde ettiği fazla çalışma ücretlerinin büyük bir bölümü kaldırılacaktır. Zaten oldukça zor şartlarda geçim mücadelesi veren memurlara, fazla mesailerinin kaldırılmasıyla bir darbe daha vurulacaktır.
2013 yılı bütçesi tam manasıyla bir “savunma bütçesi” olarak düzenlenmiştir. Bütçede, savunma, emniyet ve istihbarata ayrılan miktarda büyük bir artış görülürken, yatırımlara ise gerektiği oranda pay ayrılmamıştır. Bu yıl açıklarının en önemli nedeni güvenlik harcamalarındaki yüksek artışlardır.
Dar ve sabit gelirlilerin adının geçmediği bütçede, yaklaşan yerel seçimler öncesinde sosyal yardımlaşmaya büyük oranda pay ayrılması “seçim yatırımı” olarak değerlendirilmektedir.
Bütçe açığındaki sapmanın 8 ayda 8.5 milyar TL’ye yükselmesinde Başbakan’ın inisiyatifindeki örtülü ödenek harcamalarındaki yüksek artışlardır. Bilindiği gibi bu harcamalar, TBMM’ nin denetimine tabi değildir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; görülen o ki, akaryakıt başta olmak üzere doğalgaz ve elektriğe yapılan yüksek zamların yanında; fazla mesailerin kaldırıldığı, emeklilik yaşının yükseltildiği, iş güvencesinin yok edilmeye çalışıldığı “kara bir kış” memurları beklemektedir. 2013 yılı kamu çalışanları için çok zor geçecektir. Böyle bir anlayışın karşısında tüm sivil toplum kuruluşlarını, tüm sendikaları ve kamu çalışanlarını haklarını aramaya ve mücadeleye davet ediyoruz.
EĞİTİM VE BİLİM ÇALIŞANLARI SENDİKASI GENEL MERKEZİ
Güncelleme Tarihi: 01 Kasım 2012, 00:00