KORKARIZ SAYIN BAKAN TARİHE "DÖNEMİNDE EN ÇOK İŞ CİNAYETİ VE MESLEK HASTALIĞI YAŞANAN BAKAN" OLARAK GEÇECEK!
Sayın Bakan, 3.3.2011 tarihinde yapmış olduğu basın toplantısında, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin Bakanlık çalışmalarını kendinden menkul bir biçimde anlatmıştır. Çalışmaları da kendi tarihinden başlatmıştır.
AKP‘nin kurucularının muhalefetteyken destekledikleri ve iktidar olduklarında da dönemin çalışma hayatında "devrim" olarak nitelendirdikleri 4857 sayılı İş Yasası AKP iktidarının ilk döneminde kabul edilen Yasa‘dır. 2003 yılında kabul edilen Yasa 9 yıldan bu yana yürürlükte olmasına karşın, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı Yasa‘nın kabul ediliş gerekçesine uygun olarak hala düzenlenmemiştir. Yasa‘nın işçi sağlığı ve iş güvenliği bölümü torba yasalarla değiştirilerek amacı da deforme edilmiştir. En büyük deformasyon da Sayın Bakan‘ın döneminde olmuştur.
Sayın Bakan, 9 yıldan bu yana iktidarda değillermiş gibi, kamu yönetimi geleneğini eleştirerek, geleneğin günlük sorunlarla uğraştığını, kendilerinin iki yıldan bu yana tek tek işletmeleri denetleme eğilimini değiştirmeye, önleyici tedbirler almaya çalıştıklarını ifade etmektedir. Bakan, "2004 yılından bu yana iş güvenliği uzmanı yetiştirmek amacıyla yapılan eğitimler sonucunda verilen belgelerin de meslek odalarının açmış olduğu davalar nedeniyle iptal edildiğini, 1777 kişiye belge verdiklerini, bu belgelerden 220 belgenin iş yeri hekimlerine verildiği, bu belgeler iptal edilmez ise bu kişilerin iş güvenliği uzmanı olacağını, özel sektöre eğitim yapma fırsatı vererek bu sorunun üstesinden geleceklerini fark ettiklerini, üç üniversiteyle konuyla ilgili çalışma başlattıklarını, eğitim verecek 28 işletme oluşturulduğunu, 57 tane ortak iş sağlığı ve güvenliği birimi kurulduğunu, 704 eğitici yetiştirildiğini, şu anda 16.000 civarında iş güvenliği uzmanına ihtiyaç olduğunu, iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda süratle uzman yetiştirmek, bu konuda hizmet üreten sektör yaratmak ve sektörle tüm ülkede iş sağlığı ve güvenliği denetimlerini başarmak zorunda olduklarını" söylemektedir.
Özetle sunmaya çalıştığımız anlatımlardan bizim çıkardığımız sonuç; sosyal hukuk devletinde kamu geleneği adına ne varsa hızla tasfiye edileceğidir.
Kamu hukuku alanı olan işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin, (tarafımızca küçük işletmeler için önerilmiş) "ortak iş sağlığı ve güvenliği birimlerinin" ticari sektör haline getirilip işyerlerini devlet adına denetlemesi ve özel eğitim kurumlarının belgeledikleri meslek mensuplarının "ortak iş sağlığı ve güvenliği birimleri" tarafından işyerlerine kiralık işçi olarak verilmeleri çözüm olarak sunulmaktadır. Bakanın çözümü ve alana bakışı budur.
TMMOB ve TTB işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının piyasalaştırılamayacağını, meslek mensuplarının ise kiralık işçi konumuna getirilemeyeceğini başından bu yana savunmuştur ve savunmaya devam edecektir.
Sayın Bakan, meslek örgütlerimizi "bakanlık düzenlemelerini yargıya taşıdığımız" için işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında engel olarak görmektedir. Yargı tarafından hukuka ve kamu yararına aykırılığı tespit edilmiş ve bu nedenle iptal edilmiş yönetmelikleri savunmak ve dava açanları suçlamak, demokratik hukuk devletinde örneğine rastlanacak bir durum değildir. Hukuka aykırı düzenleme yapanlar değil de; dava açanları suçlamak, olsa olsa kamuya ticari sektör olarak bakanlara özgü bir durumdur. Oysa hukuk devletinde öncelikle yönetenler hukuka uymak ve yargı kararlarını yerine getirmekle yükümlüdür. Ülkemizde ise, yargının iptal ettiği her düzenleme ve işlemi, "hukuka" değil "yasaya" uydurmak için bir günde yasalar ve yönetmelikler değişmektedir. Bu durum ürkütücüdür, korkutucudur ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.
Ülkemizin en ciddi sorunlarından biri olan işçi sağlığı ve iş güvenliği olgusu, iş cinayetleri ve meslek hastalıkları Bakanın ifade ettiği yöntemle çözüme kavuşturulacak bir sorun değildir.
Sayın Bakan anlamak zorundadır:
Kamu düzenini, iş güvenliğini ve işçi sağlığını ilgilendiren bu konunun kamusal hizmet anlayışı ile ele alınmadığı müddetçe çözümü olanaklı değildir. Her şeyden önce bireye, ailesine, toplumsal işgücü kaybına, işletmeye ve ülke ekonomisine ağır fatura çıkaran bu konu piyasalaştırılamaz. Piyasalaştırılırken dahi hukuksuzluğun sınırları bu kadar genişletilemez ve gerçeğe aykırı gerekçe üretilemez.
İş cinayetlerinde Avrupa ve Dünya ölçeğinde en üst sıralarda bulunmamak için; işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ne yapılması gerektiğini çok anlattık.
Bir kez daha anlatalım:
Esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan 4857 sayılı İş Yasası yerine bütün tarafların katılımı ile demokratik bir yasa çıkarılmalıdır. İş mevzuatı, ekseni "insan" olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı Taslağı" Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliği, sendikalar ve üniversitelerin görüşleri alınarak ve bu görüşler yansıtılarak yeniden düzenlenmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili yasa, tüzük ve yönetmelikler uluslararası sözleşme, standart ve normlar dikkate alarak yenilenmelidir.
50‘den daha az işçi çalıştırılan iş yerlerinde de İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarının kurulması yasalarla güvence altına alınmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bütün iş yerlerini ve tüm çalışanları kapsamalı; sektör ve kurum farkı gözetmeksizin tüm işyerleri için geçerli olmalıdır. Kurulların eğitilmiş ve yetkilendirilmiş kişilerden oluşturulması sağlanmalı ve tarafların eşit sayıda temsil edildiği demokratik yapılar olarak düzenlenmeli, tavsiye değil yaptırım gücüne sahip kurullara dönüştürülmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin sunumu için belirli işçi sayısı aranmamalı; uygulamalar devlet memurları, kendi hesabına çalışanlar, tarım kesimi gibi yaptığı iş ve çevresinden etkilenen tüm çalışma hayatını kapsamalıdır.
"İş Güvenliği Mühendisliği" kavramı, TMMOB‘nin belirlediği şekilde tanımlanmalı, 50‘den fazla işçi çalıştıran sanayi işletmelerinde "tam zamanlı" iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması sağlanmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştırmak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, eğitim kurumları bu konuda özendirilmelidir. Eğitim ve öğretim müfredatı, orta öğrenimden başlanarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu da içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli, bütün okullarda işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi yapılmalı, üniversitelerin ilgili fakültelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kürsüleri kurulmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimine önem verilmeli, eğitim almamış çalışana işbaşı yaptırılmamalıdır. Eğitimler, ilgili meslek örgütleri tarafından verilmeli, bu eğitimler özerk olmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, işyeri mekânı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi, çalışanların sağlığının korunması v.b. konular proje aşamasında planlanmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar ve kişisel koruyucular, ilgili standart ve mevzuata uygun olarak üretilmelidir. Bu konuda zorunlu standartlar oluşturulmalı; üretim, satış ve kullanım sırasında mutlaka denetim yapılmalıdır. Standart dışı malzemelerin piyasaya girişi ve sunumu engellenmeli ve bu konuda bir denetim ağı oluşturulmalıdır.
Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Bugün meslek hastalıklarının tanınması ve önlenmesi sadece proje bazlı çalışmalarla sağlanmaya çalışılmaktadır. Öncelikle meslek hastalığı tanısının konması mevzuatı sadeleştirilmeli ve başta meslek hastalıkları hastaneleri, üniversite hastaneleri ve her ilde en az bir tane olmak üzere eğitim ve araştırma hastaneleri tarafından meslek hastalığı tanısı konması sağlanmalıdır. Silikozis örneğinden ders çıkarılmalı, meslek hastalıklarının önlenmesine ilişkin kamusal eylem planı bir an önce uygulamaya geçirilmelidir. İş kazası araştırmaları gerçekçi ve güvenilir olmalıdır. İşyerlerinde kaza ve meslek hastalıklarına ait bilgiler bir veri tabanında toplanmalı, bu bilgilerden ölçme ve değerlendirme amaçlı yararlanılmalıdır.
Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır. Ucuz iş gücü olarak görülen kadın işçilik üzerindeki tüm olumsuz uygulamalar ve ürkütücü boyutlara ulaşan çocuk emeği sömürüsü ortadan kaldırılmalıdır.
Biz, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde "önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği" anlayışı yerleştirilmelidir diyoruz.
TMMOB ve TTB, dün olduğu gibi bugün de, yarın da işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının ticarileştirilmesine, piyasalaştırılmasına, taşeronlaştırılmasına, niteliksizleştirilmesine; hizmet verecek hekim, mühendis, hemşire ve diğerlerinin dışlanmasına, mesleki bağımsızlığımızın yok edilmesine karşı her türlü girişimi yapacaktır.
Çünkü biz "önce insan" diyoruz ve samimiyetle "iş cinayetlerinde ölenlerin, sakatlananların, meslek hastalıklarına yakalananların anaları ağlamasın" istiyoruz.
TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
TTB Türk Tabipleri Birliği
Güncelleme Tarihi: 10 Mart 2011, 00:00
Bu bakan (fakat asla göremeyen) bilimsel hırsız değil mi idi?! Hani intihalci mi ne deniyor?! Hani Almanya da Savunma Bakanını istifaya sürükleyen ve kameralar önünde, maden de vefat eden emekçiler için sokaktaki yurttaşlarımızın dahi aklına hayaline gelmeyecek söylemlerde bulunan. Adı üstünde bakan, fakat asla göremeyen...