YENİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI EĞİTİM ÇALIŞANLARINA SAHİP ÇIK
2012-2013 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılı sona ererken Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer görevinden alınarak yerine Prof. Dr. Nabi Avcı atanmıştır. Yeni Bakanın eğitim camiası için hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz. Aklı başında bir ekiple çalışmasını, haksızlığa meydan vermemesini, eğitimin ve eğitimcilerin sorunlarının çözülmesi için yoğun gayret sarf etmesini bekliyoruz. Doğru yaptığı her icraatı destekleyeceğimizi, yanlışlarının karşısına kaya gibi duracağımızı bilmesini istiyoruz.
Bilindiği üzere bu eğitim-öğretim yılına 4+4+4 eğitim sistemi damgasını vurdu. Yeni sistem; yangından mal kaçırırcasına, tarafların öngörüleri ve kaygıları dikkate alınmadan, ortak mutabakata varılmadan hazırlanarak, uygulanmaya başlandı.
ALAN DEĞİŞTİREN ÖĞRETMENLERİMİZDEN İSTEYENLERE ÇALIŞTIĞI YERDE GERİ DÖNÜŞ HAKKI VERİLMELİDİR
Bu yıl en fazla acıyı sınıf öğretmenleri yaşadı. Hatırlanacağı üzere, sendikamız bu sistemle birlikte sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olacağını söylemiş, eski Milli Eğitim Bakanı ise ısrarla bir tane bile sınıf öğretmeninin norm fazlası olmayacağını ileri sürmüştü. Bugün gelinen noktada, sendikamızın uyarılarında ne kadar haklı olduğu görüldü.
Sınıf öğretmenleri yeni sistem dolayısıyla norm kadro fazlası olmalarına isyan ederken, eski Milli Eğitim Bakanı hem mağduriyetleri gidermek ve norm kadro fazlası öğretmenleri eritmek, hem de özür grubu tayini gerçekleşmeyen öğretmenlere sözüm ona kolaylık sağlamak için alan değişikliği hakkı getirdi.
Ancak bu kez öğretmenler değiştirdikleri alanda mutlu, verimli ve başarılı olamadı. Kolay değil, tecrübe sahibi olduğu branşları bırakmak zorunda kalan öğretmenler, hâkim olmadıkları branşlarda öğrencilerine ders vermeye çabalamaktadır. Elbette bu durum, ne öğretmenleri, ne öğrencileri, ne de velileri memnun etmiştir. Yeni sistemle birlikte tüm branşlarda norm kadro fazlası olan öğretmenlerin sayısı 70 bin civarındadır. Norm kadro fazlası olduğu için alan değiştiren sınıf öğretmenlerinin sayısı ise tam 23 bin 559’dur.
Bunun üzerine eski Milli Eğitim Bakanı 2012 yılı yer değiştirme döneminde iller arası yer değiştirme yoluyla alan değiştiren öğretmenlerimize, eski iline dönmek şartıyla, eski alanına dönme hakkı (!) tanıdı. Yani Bakanlık, alan değişikliği iptalini sadece özür grubu mağdurlarına vermiş oldu, il içi alan yer değiştirme yoluyla alan değiştirenleri kapsam dışı bıraktı.
MEB, özür grubu mağdurlarına sözüm ona imkân (!) tanıdı, ama aslında Bakanlık, özür grubu mağduru öğretmenlere, ‘Ailene kavuşman için sana alan değişikliği hakkı tanımıştım. Şu an görev yaptığın alanda mutlu değilsen, yine ailenden ayrılarak, eski alanına dönebilirsin’ dedi. Bakanlık, özür grubu mağduru öğretmenlere bu imkânı (!) biraz da mecburiyetten verdi. Öğretmenlerin alan değiştirdikleri branşlarda başarılı olmadığını, bunu da eğitim-öğretimin kalitesini düşürdüğünü anlayan Bakanlık, özür grubu mağdurlarının tepkilerini en aza indirgemek için bu yolu denedi.
Öğretmenlerimize bu kez eski alanı ile ailesi arasında tercihe zorlayan eski Milli Eğitim Bakanı anlaşılan onlarla çok fena alay etmiştir. Öğretmenlere tanınan sözde ‘hak’ kabul edilebilir değildir, mantık sınırları içinde hiç değildir. Bu gelişmenin üzerine sendikamız, Bakanlığa yazı yazarak, alan değiştiren öğretmenlerimizden isteyenlere çalıştığı yerde geri dönüş hakkı verilmesini istedi.Ancak Bakanlık, henüz bu talebimize olumlu cevap vermedi.
Şu anda öğretmenler çaresiz bir şekilde yeni Milli Eğitim Bakanından akıl ve izanla bağdaşır bir adım atması için beklemektedir.Türk Eğitim-Sen olarak yeni Milli Eğitim Bakanından talebimiz, eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Bakanlığı dönemindeki ben bilirim anlayışını terk ederek, alan değiştirmek zorunda kalan öğretmenlerimizin mağduriyetlerine son vermesidir. ALAN DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA KALAN ÖĞRETMENLERİMİZDEN İSTEYENLERE ŞUBAT AYINDA ESAS BRANŞLARINA DÖNÜŞ HAKKI TANINMALIDIR.
Öte yandan alan değişikliğinin ardından bu kez diğer branşlarda yığılma olmuştur. Özellikle Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliği yığılma olan branşların başında gelmektedir. Dolayısıyla bu durum öğretmen atamalarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Gelecek yıllarda birçok teknoloji tasarım öğretmeni norm kadro fazlası olacaktır.Peki, Bakanlık bu soruna nasıl bir çözüm getirecektir?
Bakanlık bu konuda sağlıklı bir yol haritası ortaya koymalıdır. Artık Milli Eğitim Bakanlığı plansızlığın diğer adı haline gelmemeli ve yapılan hataların faturası eğitimcilere ödetilmemelidir.
BAŞBAKAN, ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİ İLE İLGİLİ ‘ŞUBAT’TA ATAMA’ SÖZÜNÜ TUTMALIDIR
Öğretmenler, eski Milli Eğitim Bakanının özür grubu tayinlerini yılda bir kereye indirmesiyle birlikte büyük mağduriyet yaşamıştır. Aileleri parçalanan, eşiyle arası bozulan, çocuklarından ayrı kalan, sağlık sorunları yaşadığı halde ailesinin bulunduğu ile gidemeyen ya da ailesinden biri sağlık sorunları yaşamasına rağmen onun yanında olamayan, yüksek lisans yapma hakkının önüne engeller konulan öğretmenlerimiz şu anda sıfır motivasyonla görev yapmaktadır.
Öğretmenlerin başına bu belayı saran eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bu akla ziyan uygulamaları hemen yürürlükten kaldırılmalıdır. Sayın Nabi Avcı, mutsuz, huzursuz öğretmenlerle istenilen verimin elde edilemeyeceğini aklınızdan çıkarmamanız gerekir. Özür grubu tayini isteyen öğretmenlere alan değişikliği hakkı tanıyarak, bu sorunu çözeceğini zanneden ama öğretmenleri daha büyük sorunlar sarmalına bulayan, öğretmenleri ikilemde bırakan, eşi ve işi arasında seçim yapmaya zorlayan eski Bakanın yaptığı hatadan bir an önce dönülmelidir. Bir öğretmenin çocuğunun büyüdüğünü görememesi, Bakan için kırılma noktası değil midir?
Başbakan’ın ‘Aile değerlerimiz milli bekamızın en önemli teminatıdır’ şeklinde billboardlarda ilanı vardır. Sık sık ailenin kutsallığından dem vuran, vatandaşlarımızdan üç çocuk yapmalarını isteyen, aile değerleri için billboardlara ilan veren Başbakan son yaptığı açıklamada Şubat’ta eş durumundan tayin talebi için “Yeniden atama yapılacak, hazırlıklar yapılıyor” demiştir. Başbakan’ın bu açıklamasının hemen ardından eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bir kez daha özür grubu tayinlerinin Ağustos ayında yapılacağını söylemişti. Peki, bu durumda öğretmenler kime inanacaktır?
Yeni Milli Eğitim Bakanının Başbakan’ın bu sözünü yerine getirmesini bekliyoruz. Şayet bu söz yerine getirilmezse, ya da eksik yerine getirilirse, bunu siyasi erke her fırsatta hatırlatırız. Unutulmamalıdır ki; sözünde durmayan devlet adamları saygıyla yad edilmez. Ayrıca, Şubat ayında sadece eş özrü mağdurlarının değil, sağlık ve öğrenim özrü mağdurlarının da tayin talebi gerçekleştirilmelidir. Her sene öğretmenlerimizin bu strese girmemesi için de Bakanlık, özür grubu tayinlerini eskiden olduğu gibi yılda iki kez yapmalıdır.
Türk Eğitim-Sen olarak; allı, pullu, cicili, bicili laflar değil, ailelerin birleştirilmesini, sağlık sorunları yaşayan öğretmenlerin çilesinin bitmesini, öğrenimin önüne konulan engellerin kaldırılmasını istiyoruz. ŞUBAT AYINDA MUTLAKA ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİ YAPILMALI VE ÖĞRETMENLERE YAŞATILAN ÖZÜR GRUBU TAYİNİ İSKENCESİNE ARTIK SONSUZA DEK SON VERİLMELİDİR.
ŞUBAT AYINDA 30 BİN, AĞUSTOS AYINDA 70 BİN OLMAK ÜZERE 2013 YILINDA 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMASINI İSTİYORUZ
Ataması yapılmayan öğretmenler hemen her gün meydanlarda atanma taleplerini dillendirmektedir. Sendikamız da atama bekleyen öğretmenlerin mücadelesine destek vermekte, onlar için sayısız eyleme imza atmaktadır. Hatırlanacağı üzere Türk Eğitim-Sen, son olarak, Şubat ayında 30 bin öğretmen ataması yapılması için Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok ilde eylem ve yürüyüş yaptı.
Ancak, aradan geçen sürede Bakanlık, ataması yapılmayan öğretmenlerin haykırışlarını, yakarışlarını duymadı ve Şubat ayında öğretmen ataması yapılmayacağını açıkladı.
Oysa 350 bin gencimiz atama beklemektedir. Öğretmen ihtiyacı eski Milli Eğitim Bakanının verdiği rakamlara göre 127 bin 212’dir. OECD ülkeleri ile kıyaslandığında ise öğretmen açığı ülkemizde çok daha fazladır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2012 Raporunu incelediğimizde; öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalaması ilköğretimde 15.9, ortaöğretimde 13.8’dir. Buna göre; OECD ülkelerinin ortalaması baz alındığında, ülkemizde öğretmen açığı, ilköğretimde 136 bin 438, ortaöğretimde 40 bin 709 olmak üzere toplam 177 bin 147’dir.Ülkemizde öğretmen açığı, OECD ülkelerini ayrı ayrı baz aldığımızda daha da yüksektir.
Ülkemizde öğretmen açığı İtalya baz alındığında ilköğretimde 401 bin 971, ortaöğretimde 82 bin 187; Finlandiya baz alındığında ilköğretimde 224 bin 963, ortaöğretimde 42 bin 727; Avusturya baz alındığında ilköğretimde 334 bin 263; ortaöğretimde 161 bin 687’dir.
ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISI 69 İLDE 57 BİN 400’DÜR
Öğretmen açığı, ücretli öğretmenler eliyle kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir. Eski Bakan Dinçer, ücretli öğretmen sayısını 12 bin 37 olarak açıklamıştır. Oysa sendikamızın ücretli öğretmen araştırması bu rakamın yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.
Sendikamızın İl Valiliklerinden elde ettiği rakamlara göre, 69 ilde ücretli öğretmen sayısı 57 bin 400’dür. Ücretli öğretmenlerin 22 bin 730’u Eğitim Fakültesi mezunu, 23 bin 886’sı lisans mezunu, 10 bin 757’si ise ön lisans mezunudur. En fazla ücretli öğretmen 13 bin 411 ile İstanbul’dadır. İstanbul’u 3 bin 185 ile Ankara, 2 bin 873 ile Şanlıurfa, 2 bin 319 ile Bursa, 2 bin 78 ile Konya gelmektedir.İki yıllık meslek yüksekokulu mezunlarının bile öğretmen olduğu, hatta zihinsel engelliler öğretmenliği yaptığı ülkemizde durumun vahameti yürek burkmaktadır. 69 ilde zihinsel engelliler öğretmeni olarak görev yapan tam 964 ücretli öğretmen bulunmaktadır. Ön lisans mezunu branş öğretmenlerinin sayısı ise 4 bin 251’dir.
Bakanlığın Şubat ayında öğretmen ataması yapmaması düşünülemez. Bakanlık bu konuda dayatmacı ve ısrarcı davranmaması gerekir. Yeni Bakan masaya yumruğunu vurmalı ve ağırlığını koymalıdır. Öğretmenlerin kadro meselesi sadece Maliye Bakanlığı’nın tekelinde midir? Biz, ihtiyaç yoksa yine de ‘atama yapın’ demiyoruz. Ülkemizin öğretmen ihtiyacı olduğunu biliyoruz ve bu nedenle ‘ihtiyaca göre atama yapın’ diyoruz.
Öte yandan Başbakan’ın, atama bekleyen öğretmenlerin sorununa duyarsız yaklaşması ve bu sorunu çözmek yerine, polemik yaratan bir üslup tercih etmesi çok acıdır. Başbakanın, bir öğretmenin “Şubat’ta atama olmazsa, size oy vermeyeceğiz” sözlerine karşılık “Al oyunu kendine sakla” şeklinde cevap vermesi manidardır. Kamuoyunda ikinci ‘Ananı da al git’ vakası olan bu diyalog atama bekleyen öğretmenleri çok üzmüştür. Başbakan, bu ülkede yaşayan herkese saygı göstermek zorundadır ve tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede yaklaşmalıdır. Başbakan “Bize kimin oy vereceği belli” diyemez, kendisine tepki gösterenleri kategorize edemez, bir tarafı sahiplenirken, diğer tarafı ötekileştiremez. Bu ülkeyi yöneten Başbakanın herkesi kucaklaması, talepleri ve eleştirileri büyük bir sükûnetle dinlemesi gerekir. Bu gençler ne ideolojik davranmakta, ne de siyaset peşinde koşmaktadır. Onların tek istediği mesleklerini yapabilmektir. Başbakan’ın en azından gençlerin bu talebine saygı duyması gerekir.
Eski Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bugünlerde yapılan bu tip taleplerin arkasında siyasi ve biraz da sendika destekli bir muhalefet çabası yattığı kanaatindeyim” şeklindeki sözleri manidardır. Sendikamızı açıkça hedef alan eski Bakan Dinçer, kendisine yönelen bu kadar tepkiyi siyasi olarak görme hevesine kapılmıştır ki, yeni Bakan Nabi Avcı’nın bu hataya düşmemesini temenni ediyoruz.
Şayet eski Bakan Dinçer, atama bekleyen öğretmenlerin Şubat atamalarını sekteye uğratmasaydı, öğretmenlerin ailelerine kavuşmasını engellemeseydi, sağlık sorunları yaşayan öğretmenlerimize kucak açsaydı, öğretmenlerin öğrenim hakkının önüne barikatlar koymasaydı bunların hiçbiri yaşanmazdı. Ayrıca Bakan’ın “Şubat ayında atama isteyen kişi on yıldır öğretmenimiz. Şubat ayı ataması onun sorunu değil ki” sözleri de acı vericidir. Başbakan’a tepki gösteren öğretmenimizin eşi atanamamıştır ve Şubat’ta atama talebi hem eşi hem de atama bekleyen yüz binlerce öğretmen adınadır. Elbette Bakan’ın bu kadar geniş bir perspektiften konuyu değerlendirmesi bizler için büyük yanılgı olurdu. Bunun ardında başka şeyler arayan, son derece insani olan bir talebi siyasi zemine çekmeye taşıyan, ideolojik gören bir Bakanın, zaten Bakanlığı tartışmalıydı ve sonunda görevden alınmasıyla beklenen de oldu.
Sendikamız elbette her zaman doğru bildiğini söyleyecektir. Bu durum siyasi erk’in rahatını bozmuş olabilir, eski Bakan Dinçer’i son derece rahatsız etmiş olabilir. Bunlar bizi hiç ama hiç ilgilendirmez. Eski Bakan, öğretmenlerin tahrik edildiğine karşı saçma sapan iddialarda bulunsa da, sendikamızın hak arama mücadelesi sürecektir.
Bu minvalde Türk Eğitim-Sen olarak; Şubat ayında 30 bin, Ağustos ayında 70 bin olmak üzere 2013 yılında 100 bin öğretmen ataması yapılmasını istiyoruz. Bu konudaki ısrarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ayrıca, neredeyse asal istihdam haline gelen ücretli öğretmenliğe son verilmeli ve tüm öğretmenler kadrolu olarak atanmalıdır. Türk milli eğitiminin ucube, verimi ve kaliteyi düşüren istihdam modelleri ile işi olmamalıdır.
YÖNETİCİ ATAMALARI NE OLACAK?
Milli Eğitim Bakanlığı, yönetici atamalarını henüz yapmamıştır. Oysa Yönetici Atama Yönetmeliğine göre; atamalarının sınava dayalı olarak Ocak-Şubat aylarında yapılması gerekmektedir. Bu konuda Bakanlık, sendikamızın yazdığı yazıya cevap olarak, 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında mevzuatta düzenleme yapıldığını, düzenlemenin tamamlandığında gerekli açıklamanın yapılacağını bildirmiştir. Yani yeni yönetmeliğin ne zaman yayınlanacağına dair elimizde bir bulgu yoktur. Bu yönetmelik Haziran ayında değişirse, yaza kadar yönetici atamaları yapılmayacak mıdır?
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre; yenilenecek yönetici atama yönetmeliğinde, mülakat sisteminin getirileceği söylenmektedir. Ayrıca Başbakan; yönetici atamalarında puan ve sicil baz alınarak üç aday belirleneceğini, o ilin Valisinin bunların arasından bir kişiyi müdür olarak atayacağını belirtmiştir. Bunu eski Bakan Dinçer de doğrulamıştır.
Sendika olarak mülakat sistemine de, Başbakan’ın ve eski Bakan Dinçer’in tartışmaya açtığı uygulamaya da karşıyız. Şu anda okul müdürlüğüne atamalar puan üstünlüğüne göre yapılmaktadır. Şayet mülki idare amirlerine inisiyatif verilirse, torpil devreye girecek, liyakat ilkeleri yerle yeksan olacaktır. Zira Valilerin büyük bir kısmının siyasi erkin güdümünde hareket ettiğini biliyoruz.
Bu durumda Valilerin objektif davranması son derece güç olacak, yönetici atamalarında ideolojik davranılacak, yandaşlar kayırılacak, hak eden değil, hak dilenen atanacaktır. Eğitimi böylesine şaibeli bir konuma getirmek son derece yanlıştır.
Yönetici atamalarında mülakat getirilmesi durumunda ise, bunun yargıdan döneceği gün gibi aşikârdır. Sendikamız mülakat uygulamasına karşıdır. Dolayısıyla yönetici atamalarında mülakat getirilirse, yargıya başvuracağımız bilinmelidir. Yeni Bakanın aklı başında yönetmelikler hazırlayarak, torpile, yandaş kayırmaya neden olacak uygulamalardan kaçınması gerekir.
Öte yandan yöneticilik sınavlarını kazanmış ve atama bekleyen eğitim çalışanları şu anda büyük bir endişe içindedir. Kendilerine sınav kazanmış olmanın yanı sıra ilave şartlar getirileceği yönünde kaygılar taşıyan yönetici adayları, belirsizlik içinde beklemektedir. Kamuoyunda tartışılan uygulamalar getirilirse, mevcut yönetmeliğe göre sınava giren yönetici adaylarının hakları gasp edilmiş olacaktır.
USULSÜZ ATAMALAR HIZ KESMEDEN SÜRÜYOR, BU ATAMALAR SONA ERDİRİLMELİDİR
Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde de usulsüz atamalar devam etmiştir. Bunun son örneğini şube müdürlükleri görevlendirmelerinde görmekteyiz. Şöyle ki; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan 2012/44 sayılı genelge ile İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesindeki şube müdürlüklerine belirli şartlarla görevlendirme/atama yapılacağı bildirilmişti.
Bu süreçte sendikamız, şube müdürlüğü görevlendirmelerinin iptali için dava açtı ve görevlendirmeler yerine bir an önce “şube müdürlüğü sınavı” yapılmasını istedi. Hukuki süreç devam ederken, Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı hatanın biraz geç olsa da farkına vardı ve genelgeyi yürürlükten kaldırdı.
Ancak, işin enteresan tarafı, yürürlükten kaldırılan genelgeye dayalı olarak şube müdürlüğü görevlendirmeleri yapılmaktadır. Hatta bu görevlendirmeler, el altından dilekçeler alınarak gerçekleştirilmektedir. İşin ehli olmayan, liyakatten yoksun kişiler ülkemizde şube müdürü olmaktadır.
Sınav yerine, torpil ile şube müdürü olan bu kişiler bu makamları hak edenlerin kızgınlığına neden olmuştur. Bu görevlendirmeleri, Valilikler ve İl Milli Eğitim Müdürleri yapmaktadır. Peki, eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in dönen dolaptan haberi olmaması mümkün müdür? Yeni Milli Eğitim Bakanı torpilli şube müdürlüğü görevlendirmelerini derhal iptal etmelidir.
MEB, ORTAÖĞRETİMİ FELÇ ETMEKTEN VAZ GEÇMELİDİR
Bilindiği gibi Hükümet, 4+4+4 sisteminin ardından, ortaöğretim sisteminde de birtakım değişikliklere gitmektedir. Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in açıklamalarına göre; SBS kaldırılacak, tür olarak liseler akademik, meslek, fen ve özel lise olacak, adrese dayalı olarak öğrenciler Anadolu liselerine kayıt yaptıracak, Anadolu öğretmen liseleri kapanacak, Fen liseleri nüfusu 500 bin olan yerlerde olacak.
Tüm bu değişikliklerin hedefinde, aslında dershane sisteminin kaldırılması vardır. Başbakanın, dershaneleri kapatmak konusunda verdiği karar sonucunda sistemde aceleyle değişiklik yapılmaktadır.
Bu sistemin sonuçları, tıpkı 4+4+4 sisteminin sonuçları gibi olacaktır. Sınavların kaldırılmasının, dershanelerin kaldırılması sonucunu doğuracağını hesap eden Bakanlık, sırf bu nedenle ortaöğretimi felç etmek üzeredir.
Şöyle ki; bir süredir genel liselerin Anadolu lisesine dönüştürülme çalışması vardır. Yeni sistemde bu dönüşüm tamamlanacaktır. Ancak, tüm genel liseler Anadolu liselerine dönüştürülürken, aslında Anadolu liseleri genel liselere dönüştürülmüş olacaktır. Hepsinin tabelasında Anadolu Lisesi yazacak, ancak, kalite açısından okullarda hiçbir değişiklik olmayacaktır.
Öğrenci kabulünün adrese dayalı kayıt sistemiyle olması ve nüfusu 500 binin altında olan yerlerde fen liselerinin kapatılması ise zengin-fakir çocuk arasındaki ayrımı daha da belirginleştirecektir. Daha önceleri maddi durumu iyi olmayan ailelerin zeki ve başarılı çocukları sınavla puanı yüksek olan Anadolu liselerine ya da Fen liselerine gidebilirken, kaliteli okullarda okuyabilirken, şimdi bu imkân çocuklarımızın elinden alınmış olacaktır. Başarılı çocuklara ikametgâh adresindeki okullar adres gösterilecektir ya da nüfusu 500 binin altında olan yerlerde yaşayan çocuklar başarılı olmasına rağmen Fen lisesine gidemeyecektir. Kısacası maddi durumu iyi olmayan çocuklara kaliteli ve başarılı okulların kapısı tamamen kapatılacaktır.
Anadolu öğretmen liselerinin kaldırılacak olması da son derece yanlıştır. Anadolu öğretmen liseleri kaliteli eğitim veren liselerimizdir. Bu liselerden mezun olan çocuklarımıza, üniversite sınavında Eğitim Fakültelerini tercih etmeleri durumunda ek puan verilmektedir. Öğretmen yetiştiren bu liselerin kapatılması, Türkiye’nin kaliteli, donanımlı, nitelikli öğretmen yetiştirmesine vurulmuş bir darbedir. Bu nedenle, Türk Eğitim-Sen olarak, Anadolu öğretmen liselerinin kapatılmasına karşıyız.
Bilindiği gibi Fen ve Anadolu liselerine öğretmen alımı sınavla yapılmaktadır. Sistem değişikliği ile birlikte bu öğretmenlerimizin akıbeti ne olacaktır?
Milli Eğitim Bakanlığı, bu sistemle birlikte, özel okullara talebi artırmayı da hedeflemektedir. Evinin yakınındaki okula gitmek istemeyen öğrenciler, özel okullara yönelecektir. Zaten dershaneleri özel okullara dönüştürme projesi de bunun bir parçasıdır. Olan yine maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına olacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı plansız, programsız hareket etmekte, bu işi de oldubittiye getirmeye çalışmaktadır. Herkes bilmelidir ki; ortaöğretimde sistem değişikliğinin faturası çok ağır olacaktır. Yeni Milli Eğitim Bakanı bu yanlışı bir an önce düzeltmelidir.
YENİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI EĞİTİM ÇALIŞANLARININ İTİBAR KAYBINI ÖNLEMELİDİR
Bu eğitim-öğretim yılına damgasını vuran konulardan birisi de öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının yaşadığı itibar kaybıdır. Başta Başbakan olmak üzere, eski Milli Eğitim Bakanı ve bazı Bakanlar sıkça öğretmenleri incitecek sözler sarf etmiştir. Atama bekleyen öğretmenleri yem bekleyen güvercinlere benzeten bir Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlerin az çalışıp, çok tatil yaptığını ifade eden, ‘Al oyunu kendine sakla’ diyen bir Başbakan ve diğer kırıcı sözlerin sahipleri Bakanlar… Atatürk’ün öğretmenlere verdiği değer ne kadar fazlaysa, bugünkü siyasi erkin öğretmenlere verdiği değer bir o kadar azaldı. Mesnetsiz sözlerin sahipleri, öğretmenleri o kadar küçültmüştür ki, öğrenci ve veliler bile onları değersiz görmeye başlamıştır. Bu nedenle yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı öğretmenlerin itibarını iade ile işe başlamalıdır.
ÖĞRETMENLER ÜLKEMİZDE YILDA 12 BİN 415 DOLAR İLE 14 BİN 681 DOLAR ARASINDA ÜCRET ALIYOR
Saygınlığı azalan öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız, sosyo-ekonomik yönden de gün geçtikçe hak kaybına uğramaktadır. Yüzde 3+3’lük zamma mahkûm edilen öğretmen, hizmetli, memur, teknisyen, şef, daktilograf, veri hazırlayıcı gibi eğitim çalışanlarının maaşları yerinde saymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapmakta olan personelin görev tanımı yoktur, çalışma saatleri, özlük hakları ve yer değiştirmeleri ile ilgili sıkıntıları vardır. Bu personelin yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar açık olarak tespit edilmediği için özürleri bile olsa bu talepleri reddedilmektedir.
Yıllardır maaşlarına iyileştirme yapılmayan öğretmen ve akademisyenlerin ek ödemelerine de artış yapılmaması bardağı taşırmıştır. OECD ülkeleri ile kıyaslandığında ülkemizdeki öğretmenlerin maaşlarının ne kadar düşük olduğu daha net görülecektir. OECD 2012 Bir Bakışta Eğitim Raporuna göre, OECD ülkelerinde ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı ortalama yıllık brüt 28 bin 523 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmenin maaşı ortalama yıllık brüt 45 bin 100 dolardır. Ülkeler ayrı ayrı incelendiğinde; Norveç’te ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 32 bin 629 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 40 bin 405 dolar, Amerika’da ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 36 bin 858 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 52 bin 137 dolar, Lüksemburg’da göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 65 bin 171 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 114 bin 988 dolar kazanmaktadır. Aynı raporda Türkiye’de ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı yıllık brüt 23 bin 130 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmenin maaşı yıllık brüt 26 bin 587 dolardır. Ancak bu rakamlar satın alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır ve brüt maaşlardır. Ülkemizde öğretmenlerin eline geçen net rakamlar elbette bu şekilde değildir. Söz konusu rapor, Türkiye ile diğer ülkeleri kıyaslamak açısından önemlidir. Ülkemizde öğretmen maaşları yılda 12 bin 415 dolar ile 14 bin 681 dolar arasında değişmektedir.
Sefalet ücretlerine talim eden eğitim çalışanlarımız artık sosyo-ekonomik ve itibar yönünden hak ettikleri konuma getirilmelidir. Yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı’ya başarılar dilerken, eğitim çalışanlarına da sahip çıkmasını bekliyoruz.
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen
İstanbul İl Başkanı
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan
Güncelleme Tarihi: 25 Ocak 2013, 00:00
YORUM EKLE
YORUMLAR
NAMAZ VAKİTLERİ
İMSAK
06:22
GÜNEŞ
07:51
ÖĞLE
12:55
İKİNDİ
15:26
AKŞAM
17:49
YATSI
19:13
1
MEMURLAR BU HABERE DİKKAT 657 DEĞİŞİYOR
2
REKTÖRÜN ŞOK İNTİHARI
3
GEÇEN YIL MEHMETÇİK KAÇ TERÖRİST ÖLDÜRDÜ
4
BAKAN YILDIZ AÇIKLADI VATANDAŞA YENİ YÜK MÜ GELİYOR...
5
AKP'Yİ KIZDIRACAK ANKET
6
2013 YILI TOPLULAŞTIRILMIŞ PROJELERİN ALT PROJELERİ...
7
ÖĞRETMENE ZAYIF KARNE DAYAĞI
8
KAMUDA FARKLI STATÜLER ORTADAN KALKMALI
9
ZONGULDAK'TA YAPILACAK 'EMEĞE SAYGI' MİTİNGİNDEYİZ...
10
EĞİTİM BİR SEN'DEN ŞUBATÇILARA DESTEK
ANKETTüm Anketler
TESPİTLERİN ÇOK DOĞRU VAR OL BAŞKANIM...