MEB REFORMLARINA RUH KATMALIDIR !

MEB REFORMLARINA RUH KATMALIDIR !


İnsan bedenine anlam katan, asıl ya da öz dediğimiz yegâne şeyin ruh olduğu, görüntünün ancak ruh ile birlikte bir anlamı olduğu, her ikisinin birlikte bir “insan”ı oluşturduğu herkesin malumudur. Dış görüntü ne kadar makyajlı, ne kadar sistemli olursa olsun eğer ruh yoksa ya da ruh bu bedeni taşıyacak olgunlukta değilse başarısızlık kaçınılmazdır.  Bedir’de, Malazgirt’te , Büyük Fetihte ve Çanakkale’ de yayılan destansı zaferlerin tamamının arkasında  inanmış ve adanmış bir “ ruh” olduğunu kimse inkar edemez.  Kitlelerin sayısal çoğunluğunun bir “sürü” görüntüsünden öteye gitmediğini, bu kitlelere anlam kazandıran yegâne şeyin ruh olduğunu, kemiyetten çok keyfiyetin önemli olduğu tarihsel bir gerçektir.
              
MEB, reformlara teşkilatı yeniden yapılandıran KHK ile başladı. Bizzat Sayın Bakan MEB’deki  bu köklü yapısal reformla  re-aksiyoner bir yapıdan aksiyoner yapıya geçişi hedeflediklerini  ifade etmiştir. Daha hiç soluklanmaya fırsat bulamadan kesintisiz eğitime son verilirken, diğer taraftan da tüm kademelerde Kuran-ı Kerim ve Siyer-i Nebi derslerinin seçmeli olması sağlanıyordu. Milli Güvenlik dersi, katsayı zulmünün son bulması ve İmam Hatip ortaokullarının açılması bunları takip eden diğer reformlardı.
     

Bütün bu değişikliklere karşı durmak biryana, şapka çıkartılacak reformlar olduğunu belirtmek isterim.  Hele Eğitim Bir Sen olarak yıllardır büyük bir onurla mücadelesini verdiğimiz değerlerin hayat bulmuş olması bizleri ziyadesiyle memnun etti. Karşı duranların meseleye ideolojik yaklaşmış olmalarından olsa gerek, bir türlü tartışılması gereken asıl konuları ve değişimdeki teknik sorunları tartışamadık. Aynen 652 Sayılı KHK da yürütülen eleştirilerde olduğu gibi. Efendim Milli Eğitim Temel Kanundan Atatürkçülük ifadeleri kaldırılmış. Meseleye böyle dar çerçeveden bakılıp, tartışma bu dar alana sıkıştırılınca söylenmesi ve eleştirilmesi gereken birçok şey gölgede kalıp ötelendi.
        
Kısa sürede gerçekleşen bu köklü değişimler doğal olarak teknik aksamaları da beraberinde getirdi. Bu aksaklıkların tamamında çözümün en kolay yolu seçilerek çalışanlara, idarecilere, öğrencilere hatta velilere fatura çıkarıldı. Normlardaki değişim ve okul dönüşümlerinden dolayı öğretmenler, bir anda iki okulun sorumluluğunu almak durumunda kalan müdürler,  yine dönüşümden dolayı norm sıkıntısı yaşayan müdür yardımcıları, ne yapacağını bilemeyen öğrenci ve veliler. Yani bir keşmekeşlik sormayın gitsin. Dönüşümlerin sancısız olamayacağını pekala bizlerde biliyoruz. Ancak burada anlamakta zorlandığımız şey; değişimin mimarları bu sorunların asgariye çekilmesinde ciddi fedakarlık yapıyorlar mı? Bu fedakarlık geceyi gündüze katmakla birlikte, gelen eleştiri ve çözüm önerilerini sisteme entegre gayreti şeklinde olabiliyor mu? Ne yazık ki bunu ben şahsım adına gözlemlediğimi söyleyemem. Tam tersine çoklu zeka ve düşünmeye karşı direnç gösteriliyor. Bu yönetim anlayışı, yapılan reformların ruhsuz ve sahipsiz kalmasına neden olmaktadır.
            
Bu günlerde Milli Eğitim Camiasından kime dokunsan bin ah işitiyorsun. Dahası uğrunda yılların mücadelesini verdiğimiz bu reformların,  metodolojik boyutta irdelenmiyor olması, eğitim alanlarını coşkudan ve ruhtan mahrum bırakmıştır. Birçok kader arkadaşlarımız dahi bütün bu sıkıntılar İmam Hatip açmak içinse ben yokum diyebilecek duruma geldi. İşte asıl tehlikede burada. Bizim necip milletimiz İmam Hatiplere ve İmam Hatiplilere gözü gibi bakmıştır. Şucu- bucu, neci olursa olsun İmam Hatip öğrencilerinin birçoğunun, model öğrenci olduğunu kabul etmiş ve bağrına basmıştır.  Öyle ya nasıl olmasın ki? Hem başarılı, hem terbiyeli ve hem de vatanını ve milletini seven bireyler yetişiyordu. Bugün ülkemizin en fazla sıkıntı duyduğu terörün, asla zemin bulamayacağı mekanlardı bu kurumlar. Yeniden bu heyecanın, bu kardeşlik ruhunun tüm ülke sathına hızla yayılıyor olması büyük coşku ve bayram sevinci ile karşılanması gerekirken ne yazık ki böyle olmuyor. Tam tersine sanki içten içe bir nefret oluşuyor.  Evet bu çok ciddi bir tehlike. Yılların mücadelesinin verildiği kadim değerlerin gerçekleşiyor olması bir heyecan oluşturmuyor. Bana kalırsa bu değişimin ruhu yok. Sorgulanması gereken yer de burası.
 

Oysa bizim yaşam felsefemizi Allah Resulü ne güzel de özetlemiş; “Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz”. Nitekim bu reformlardan biri olan Siyer dersleri yarın sınıfta işlenirken,  Allah Resulü’nün bir Rahmet peygamberi olduğunu, bundan dolayı ne Taiflilere ve ne de Vahşi’ye asla nefret ve kin ile bakamadığı anlatılacak. Çocuklara kin, nefret ve öfkeden uzak, zorluk ve sorunun değil, çözüm ve kolaylığın, insanı, insana hizmeti merkeze alan,  bir anlayış ortaya konulacak.  Eğer yaptığımız işlerde biraz da Allah’ın rızasını arayacak isek bu düsturları da unutmamamız gerekir.

Tekrar konuya dönersek, MEB icraatlarına ruh vermelidir. Bunun için çalışanları bu reformlara ortak etmeli, ülkemizin, çocuklarımızın geleceği için bu reformların önemine değinilip, sahiplenmeleri sağlanmalıdır. Sadece ellerini değil, yüreklerini de taşın altına koymalarının yolları aranmalıdır.
      
Şuan İmam Hatip ortaokullarına kayıt sorunu aşılmaya çalışılıyor. İl ve ilçe merkezlerinin çoğunda bu okullar kenarda, kıyıda, köşe de kalmış bir görüntü oluşturdu. Bu dönüşümlerde okulu sürükleyecek asıl unsur olan müdürlerin niteliğine bakılmadı. Halk tarafından tepkinin en az olacağı coğrafi bölgede ki okullar İmam Hatip’e dönüştürülürken, bu treni amacı doğrultusunda ilerletecek lokomotife hiç bakılmadı. Bence ilçelerde karşılıklı rıza doğrultusunda bu güzide kurumları sırtlayacak idari kadroların oluşabilmesinin önü açılmalıdır. Ancak bu şekilde heyecan oluşturulabilir. Bu heyecan bir şekliyle teveccühe dönüşecektir.

Gelinen süreçte Yönetici Atama Yönetmeliğinde değişiklik kaçınılmaz olmuştur. Bu şekliyle devam edilmesi durumunda her geçen saat İmam Hatiplerin aleyhinedir. Bir taraftan bu okulların milletin gönlünde yeniden taht kurması beklenirken, diğer taraftan “az öğrenci kaydı olsun da yeniden ortaokula dönüşeyim” beklentisinde olan idareciler bulunmaktadır. Bütün bu sorunları aşmak hiç de zor değil. Yeter ki bir ruh ve heyecan oluşturulabilsin. Bu nasıl olacak? Bence kafa yorulması gereken bam teli de işte burası. MEB nerede hata yaptığını kendine sormalı?

Eğitim-Bir-Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı 
Emrullah Aydın                         


 

Güncelleme Tarihi: 15 Ağustos 2012, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER