Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Ankara 5 No’lu Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı. Toplantıya Genel Mali Sekreter Seyit Ali Kaplan, Ankara 5 No’lu Şube’ye bağlı işyeri temsilcileri, İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, İlksan temsilci adayları ve üyeler katıldı.
Devlet; hukukun üstünlüğünü esas alan, kurum yöneticilerinin sorumluluklarını ve sınırlarını bildiği ve bu sorumluluklar içinde davrandığı, herkesin kendi işini en iyi şekilde yaptığı bir organizmadır. Ne yazık ki bugün bunlar ortadan kaldırılıyor.
Toplantıda Şube Başkanı Sevgi Yalav ve İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz bir konuşma yaptı. Daha sonra Genel Başkan İsmail Koncuk kürsüye geldi.
Genel Başkan Koncuk ülkemizin geleceği ile ilgili kaygıları olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Maalesef kötü günler yaşıyoruz. Kamil bir devlet olma özelliğimizi giderek kaybediyoruz. Devlet; hukukun üstünlüğünü esas alan, kurum yöneticilerinin sorumluluklarını ve sınırlarını bildiği ve bu sorumluluklar içinde davrandığı, herkesin kendi işini en iyi şekilde yaptığı bir organizmadır. Ne yazık ki bugün bunlar ortadan kaldırılıyor. Bizi endişelendirmesi gereken husus budur. Birçok kesim gibi aydın dediğimiz insanlar da bu olumsuz gidişatı düzeltmek adına bir gayret içinde değil. Peki yaşanan olumsuzluğu nasıl düzelteceğiz? Aydınlar, okumuş insanlar da aynı yapının içinde olmayı kar sayıp sessizliğe büründüğü zaman bunları düzeltecek mekanizma kalmıyor” diye konuştu.
Genel Başkan Koncuk ülkemizin geleceği ile ilgili kaygıları olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Maalesef kötü günler yaşıyoruz. Kamil bir devlet olma özelliğimizi giderek kaybediyoruz. Devlet; hukukun üstünlüğünü esas alan, kurum yöneticilerinin sorumluluklarını ve sınırlarını bildiği ve bu sorumluluklar içinde davrandığı, herkesin kendi işini en iyi şekilde yaptığı bir organizmadır. Ne yazık ki bugün bunlar ortadan kaldırılıyor. Bizi endişelendirmesi gereken husus budur. Birçok kesim gibi aydın dediğimiz insanlar da bu olumsuz gidişatı düzeltmek adına bir gayret içinde değil. Peki yaşanan olumsuzluğu nasıl düzelteceğiz? Aydınlar, okumuş insanlar da aynı yapının içinde olmayı kar sayıp sessizliğe büründüğü zaman bunları düzeltecek mekanizma kalmıyor” diye konuştu.
Sadece kendisi için yaşayan insanların arttığını da söyleyen Koncuk, “Tüm kurumları geziyorum, insanlarla oturup konuşuyorum. Bazı insanlar maalesef sadece kendisi için yaşıyor. Mesela rektör olmak için sendikaya üye olmuyor. Sendika üyeliği bir kenara, bu hastalıklı anlayışı bir düşünsenize; her şeye gözümü kapatacağım, gelen ağam giden paşam diyeceğim ama rektör olacağım! Böyle bir insan memlekete hiçbir şey veremez.”
Elbette sendikal kimliğimizi hiç unutmuyoruz. Çalışma hayatı vurgusunu ortaya koyarak yolumuza devam ediyoruz. Ama şunu da biliyoruz: Sendikal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için sağlam bir vatan zemini gerekiyor.
Sendikal faaliyetlerin ancak sağlam bir vatan zemininde sürdürülebilecek bir faaliyet olduğuna dikkat çeken Koncuk, “Türkiye Kamu-Sen’i, Türk Eğitim-Sen’i aydın hareketi olarak sunmamız lazım. Elbette sendikal kimliğimizi hiç unutmuyoruz. Çalışma hayatı vurgusunu ortaya koyarak yolumuza devam ediyoruz. Ama şunu da biliyoruz: Sendikal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için sağlam bir vatan zemini gerekiyor. Devlet denilen yapının, anladığımız anlamda devlet olması lazım. Aksi taktirde sendikacılık yapamazsınız. Devlet içinde yetki karmaşası varsa zaten sendikacılık yapma iddianız olamaz” dedi.
Mevcut iktidarın gücünü öne çıkaran ve bu gücü çalışanlar üzerinde baskı aracı olarak kullanan, yarattıkları korku iklimiyle beslenerek sendika olduğunu iddia eden bir yapı söz konusudur.
Yandaş sendikayı da eleştiren Genel Başkan Koncuk şunları kaydetti: “Sendikal faaliyet demokrasi içinde yapılabilen bir faaliyettir. İdare ile herhangi bir konuyu müzakere edemiyorsanız ya da müzakere ettiğinizde ve talepleriniz cevap bulmadığında tepki gösteremiyorsanız, bu sendikacılık değildir. Mesela yandaş sendikanın ortaya koyduğu sendikacılığı düşünün. Sendika literatürüne uyan bir stratejileri yok. Mevcut iktidarın gücünü öne çıkaran ve bu gücü çalışanlar üzerinde baskı aracı olarak kullanan, yarattıkları korku iklimiyle beslenerek sendika olduğunu iddia eden bir yapı söz konusudur. Bizim açıklamalarımızın ciddiyetiyle onların açıklamaları arasında fersah fersah fark var. Herkes bizi işini ciddiyetle yapan sendika olarak görüyor. Kimseye hakaret etmiyoruz ama söylenmesi gerekenleri de en açık ifade tarzıyla ortaya koyuyoruz. Bu noktada onların yetkili olması bir anlam ifade etmiyor. Biz daha itibarlıyız. Onların nasıl bir sendikal yapıya sahip olduğunu muhatapları da biliyor ve bu nedenle ciddiye bile alınmıyorlar, ancak oluşturdukları korkudan besleniyorlar, tabi buna çanak tutan insanların varlığını da unutmayalım.”
Ne yazık ki milletimizi kiralık olarak gören bir siyasal anlayış var.
“Kamil demokrasinin olduğu bir ülke meydana getirmeliyiz” diyen Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki bunu kim başaracak? Herkes bu sorunun cevabını verebilse mesele bitecek. İnsanlar, birileri bir şey yapacak diye bekliyor. Birileri kim? Elbette sizsiniz. Bunu ideolojik bir bağnazlıkla söylemiyorum. Çünkü temsil ettiğimiz kesimin yapısını, ahlaki duruşunu, olaylara bakış tarzını iyi bildiğim için bunları ifade ediyorum. Hayatının merkezine rektör ya da müdür olmayı kafasına koymuş bir insanın ahlaki değerleri de bu hedefi doğrultusunda gevşeyebilir. Ama hedefi toplumla beraber yürümek, toplumsal problemleri çözerek, toplumu huzurlu, mutlu kılmak olan bir insan çok daha farklı düşünür, buna göre fikirler öne sürer. Bizim dini inançlarımız da bunu gerektirir. Mesela dinimiz, ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ der. Buna rağmen insanların büyük kısmı ne yazık ki sadece kendisini düşünür hale gelmiş. Peygamber Efendimiz ‘Çalıştırdığınız insanlara yediğinizden yediriniz, giydiklerinizden giydiriniz’ diye buyurur. Buna karşılık çalışma hayatında kiralık işçi dönemi başlıyor. Çalışma Bakanı’na, ‘Bu milleti kiralamayın, bu millet kiralık bir millet midir?’ dedim. Ne yazık ki milletimizi kiralık olarak gören bir siyasal anlayış var. Çalışma hayatı zaten hercümerç hale getirilmiş. Taşeronlaşmanın geldiği nokta bellidir. Taşeronları güya kadroya alacaklar ama onlara verilen aslında kadro değildir. Ucube bir yöntem getiriliyor. Belki de bu insanlara 4/E statüsü getirilecek. Bakınız; Maliye Bakanı, ‘Kurumlar personel ihtiyaçlarını bu yeni oluşturacağımız sistem üzerinden halletsin’ diyor. Azıcık izanı olan bütün insanlar buna isyan eder. Bu yapılan, ‘yazıklar olsun’ denilmesi gereken bir uygulamadır. Kiralanacak olan biziz, bizim çocuklarımız, torunlarımızdır. Bir yandan İslam vurgusu yapacaksınız, diğer yandan tüm dini bakış açısını da, evrensel hukuku da hiçe sayacaksınız. Ben bunları kabul etmiyorum. Görüldüğü üzere idrak sahibi insanların kendine vazife edinmesi gereken bir ortamdayız.”
Kasasında 1 milyar TL’den fazla para olan bir kuruluş kayyumu niye beklesin?
İlksan ile ilgili önemli açıklamalar da yapan Koncuk, İlksan ile ilgili bilgi kirliliği oluşturulduğunu söyledi. ‘Kayyumu bekleyen İlksan’ şeklinde yapılan haberi sert dille eleştiren Koncuk, “Bu haberi yapmak için ya olayların farkına varmamak ya da art niyetli olmak lazım” dedi. “Kasasında 1 milyar TL’den (1 katrilyon) fazla parası olan bir kuruluş kayyumu niye beklesin?” diye soran Koncuk, 1996 yılından önce eksi 3 trilyon bütçeyle kayyumu beklemeyen İlksan, bugün 1 milyar TL’nin üzerindeki parasıyla mı kayyumu bekleyecek?” dedi. Koncuk şöyle konuştu: “İlksan ilgili mevzuat yönünden eleştiri yapılabilir. Zira bu yönüyle biz de eleştiriyoruz. Mesela İlksan’a zorunlu üyelik doğru bir uygulama değildir. Ama bu yanlışın sebebi ne Tuncer Yılmaz’dır ne de İsmail Koncuk’tur. 1943 yılında İLKSAN Kanunu çıkaranlar üyeliği zorunlu hale getirmiştir. Ancak bugün zorunlu üyeliği eski üyeler bakımından ortadan kaldırdığınız zaman, İlksan ödeme güçlüğü içine girer. Bu da sandığı yıkmak, yakmak anlamına gelir. Bunun zararını yaşayacak olan yine İlksan üyeleridir. Türk Eğitim-Sen, 1996 yılından önce adeta çökmüş bir kurum olan İlksan için 1996 yılından bu yana emek ortaya koymuştur ve İlksan’ı belli bir düzeye getirmiştir. İlksan’da hırsızlık yapılması engellenmiştir. 1996 yılından beri verdiğimiz emeği birilerinin heba etmesini istemiyoruz. 1996 yılından beri kimse İlksan’ı bir yerlere peşkeş çekmemiştir, çekemez de. Herkesin, 1996 yılından önce malları çalınan, batan İlksan’ı kim bu şekilde düzeltti? diye düşünmesi gerekir.”
İlksan’ı Türk Eğitim-Sen delegelerinin yönetiyor olması, İlksan’ı Türk Eğitim-Sen’in yönettiği anlamına gelmez. Ama biz İlksan Yönetim Kurulu Üyelerimize çok güveniyoruz. Eğer birilerinin iftiraları gerçek olsaydı herkesten önce biz müdahale eder; İlksan’da hırsızlık, suiistimal varsa olağanüstü genel kurulu toplardık. Allaha şükür böyle bir şey yok!
“Eğitim Bir Sen toplu sözleşmede İlksan ile ilgili karar aldırmış. İlksan, toplu sözleşmenin konusu olmadığı için, İlksan ile ilgili karar alınamaz. Dolayısıyla bu konu tabi ki yargıdan döner. Devlet İlksan’ın kasasına bir kuruş koymuş mu ki, İlksan ile ilgili toplu sözleşmede karar aldırıyorsun?” diyen Koncuk, şunları da kaydetti: “İlksan’ı Türk Eğitim-Sen delegelerinin yönetiyor olması, İlksan’ı Türk Eğitim-Sen’in yönettiği anlamına gelmez. Ama biz İlksan Yönetim Kurulu Üyelerimize çok güveniyoruz. Eğer birilerinin iftiraları gerçek olsaydı herkesten önce biz müdahale eder; İlksan’da hırsızlık, suiistimal varsa olağanüstü genel kurulu toplardık. Allaha şükür böyle bir şey yok! İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz’dan Allah bin kere razı olsun. Gönlüm çok rahat. Sayın Yılmaz, dürüst, ahlaklı bir arkadaşımız. Tuncer Yılmaz, İlksan’da çok ciddi bir tecrübe kazandı ve ciddi atılımlar yaptı”
Korkutarak üye yaptığınız insanlar Allah ile baş başa kaldığında doğru karar verir.
Koncuk şunları da söyledi: “2013 yılından önce yapılan İLKSAN Temsilciler Kurulu Toplantısı'nda Ali Yalçın '2013 yılında hesaplaşacağız' demişti. Güya seçimde bizi ezip, delegeleri ele geçireceklerdi. Seçim oldu, kendileri ezildi. Tarihlerinin en büyük hezimetini yaşadılar. Üstelik milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe milli eğitim müdürleri devredeydi. Buna rağmen biz galip geldik ve tam 133 tane delege çıkardık. Eğitim Bir Sen'in çıkarabildiği toplam delege sayısı ise 42 idi. Hatta Eğitim-Sen bile çok daha az üyesi olmasına rağmen onlardan daha fazla delege çıkarttı. Seçimlerden sonra Ali Yalçın o toplantıda yine bulundu ve kürsüden ağır konuşmalar yaptı. Ben de bunun üzerine kürsüye gelerek, ‘Sizin üye sayınız bizimkinden fazla, buna rağmen 42 tane delege çıkartabildiniz. Bu ne anlama gelir biliyor musunuz? Sizin üyeniz bile bizim delege adaylarımıza oy veriyor. Size güven duymuyor. Ben olsam istifa ederdim” dedim. Bugün de İlksan seçimlerine giremiyorlar. Çünkü seçimi kaybetme ihtimalleri yine çok güçlü. O dönemde bana mesaj atan Eğitim Bir Sen üyeleri bile ‘Başkanım, korkudan Eğitim Bir Sen’e üye olduk ama İlksan seçimlerinde sizi destekleyeceğiz’ dedi. Şunu unutmayın: Korkutarak üye yaptığınız insanlar Allah ile baş başa kaldığında doğru karar verir.”
İnanmış insanların karşısında hiçbir güç duramaz. Hele ki derme çatma insanlar hiç duramaz.
Genel Başkan Koncuk, yandaş konfederasyonların taşeron çalışanları da tehdit ettiğini belirterek, “Taşeron çalışanları, ‘Sınav geliyor. Bize üye olmazsanız bu sınavda başarılı olamazsınız’ diye korkutuyorlarmış, tehdit ediyorlarmış. Bu duruma isyan eden, Türk İş'e bağlı Güvenlik İş Sendikasının Genel Başkanı Ömer Çağrıcı, beni arayarak durumu bildirdi, "Bu nasıl bir sendika? Taşeronların kadroya geçeceği dahi belli değil, düzenleme bile yapılmadı. Bu gariban insanları korkutmak bir sendikaya yakışır mı, bunlar utanmıyorlar mı?’ diye isyan ederek yaşananları bana anlattı. Buradan tüm kamu çalışanlarına sesleniyorum: Tüm bu olumsuzlukları beraberce düzeltebiliriz. Beraber çalışırsak, alın teri dökersek, gayret edersek başarırız. İnanmış insanların karşısında hiçbir güç duramaz. Hele ki derme çatma insanlar hiç duramaz. Hayatında tek derdi müdür ya da müdür yardımcılığı makamını elde etmek olan insanlar güçlü bir şahsiyete sahip olabilir mi, cesaretli olabilir mi? bu insanlar, koltuğu elinden alınacak diye korkarak, birilerinin elini eteğini öperler. Unutmayın ki; en güzel hayat dimdik yaşanan hayattır, şerefle yaşanan hayattır” diye konuştu.
Güncelleme Tarihi: 29 Mart 2016, 00:00