EĞİTİM-İŞ BİNLERCE ÜYESİYLE TANDOĞAN'DAN MEB'E YÜRÜDÜ

EĞİTİM-İŞ BİNLERCE ÜYESİYLE TANDOĞAN'DAN MEB'E YÜRÜDÜ
 
 
Eğitim-İş üyesi binlerce eğitim çalışanı, haklarını savunmak,AKP iktidarının eğitim çalışanlarına uyguladığı haksız yaptırımları protesto etmek için“Mesleğimiz Onurumuzdur” sloganıyla Tandoğan’dan, Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüdü.
Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen binlerce Eğitim-İş üyesi, Tandoğan’da bir araya geldi. “Mesleğimiz onurumuzdur”, “Laik, demokratik, bilimsel ulusal ve parasız eğitim” pankartı taşıyan Eğitim-İş üyeleri burada kortej oluşturdu. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nı tek yönlü trafiğe kapatan eylemciler, yoğun yağmura rağmen “Bu sendika sarı değil, öğretmenler sürü değil”, “Yalvarmaya değil, ders vermeye geldik”, “Paralı değil, kamusal eğitim”, “Mustafa Kemal’in öğretmeniyiz”, “AKP’nin memuru olmayacağız”, “Öğretmenin onuru AKP’yi yenecek”, “Ömer Dinçer artık yeter” sloganları atarak Tandoğan’dan Kızılay’a yürüdü. Yürüyüş sırasında emniyet güçleri yoğun güvenlik önlemi aldı. Grubun Kızılay meydanına çıkmaması için çevik kuvvet ekipleri, caddenin bitiminde barikat kurdu. Grup daha sonra Milli Müdafaa Caddesi’nde toplandı. Eyleme, CHP’li milletvekilleri, DSP, TKP, HKP ve İP Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile ADD, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Engelliler Federasyonu, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu, Anadolu Eğitim-Sen, TGB, MÜZED, Altı Nokta Körler Derneği ve çok sayıda demokratik kitle örgütü de destek verdi.
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, Milli Müdafaa Caddesi’nde toplanan gruba seslendi ve eğitim çalışanlarının sorunlarının, siyasi iktidarların eğitimde uyguladığı yanlış politikalar sonucu kaygı verici noktaya geldiğini vurguladı. Özellikle AKP iktidarı döneminde uygulanan yanlış politikaların, öğretmenlik mesleğini yıkım kararlarına dönüştüğünü kaydeden Demir, şöyle konuştu:
“Bugün, ‘devlet eğitimden elini çeksin’ diyerek, her fırsatta eğitimi özelleştirmeye, bilimsel-laik özünden kopartıp dinselleştirmeye ve öğretim birliğini kaldırmaya çalışan bir anlayış iş başındadır. Cumhuriyet ve laiklik ilkeleriyle kavgalı olan bu anlayış, eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkartıp, öğretmenlerin ve tüm eğitim çalışanlarının iş güvencesini elinden alarak  ‘kölelik’ düzenini kurmaya çalışmaktadır.
Mevcut siyasi iktidarın mesleğimize yönelik saldırılarının temelinde yatan nedenler, eğitim sistemimizi özelleştirerek küresel sermayenin egemenliğine sunmak; laik, demokratik, bilimsel ve kamusal yapısını yıkarak eğitimde ideolojik değişikliği gerçekleştirmektir. Eğitim çalışanlarımıza yönelik olarak,  bizzat başbakan ve milli eğitim bakanları tarafından sarf edilen söz ve söylemlerin aleyhte bir kampanyaya dönüştürülmesi, ALO 147 ihbar hattı ile binlerce eğitim çalışanımız hakkında soruşturma açılması, öğretmenlere uygulanan şiddet olaylarının artması, sistemden kaynaklı dayatmaların sonucu olan alan değişikliği, eğitim çalışanlarımızın maaş ve ücretlerinde bir türlü yapılmayan iyileştirmelerin temelinde de bu gerçeklik yatmaktadır.”
Demir, 652 Sayılı KHK ve 4+4+4 yasası ile eğitim sisteminin piyasa koşullarına açık hale getirildiğini belirterek, “Eğitim sistemimiz, Bakanlığın gerici uygulamalarıyla ortaçağ karanlığına sürüklenen bir yapılanmaya dönüşmüştür. Hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan, konunun taraflarına danışmadan, okullarımızda herhangi bir alt yapı çalışması yapılmadan hazırlanan 4+4+4 yasası ile eğitim sistemimiz bir kaosa sürüklenmiştir. Dört aylık uygulamanın ortaya koyduğu gerçek ise; binlerce öğretmenimiz norm kadro fazlası olmuş,  öğrencilerimiz okullarından ve öğretmenlerinden edilmiş, velilerimizin sırtına yüklenen eğitim harcamaları artmıştır” dedi.
Eğitime bütçeden yeterli kaynak aktarılmaması nedeniyle okullarda sağlıklı eğitim-öğretim ortamı sağlanamadığına dikkat çeken Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Okullarımızın derse hazır hale gelmesinde en önemli görevi yerine getiren hizmetli ve memurlarımız, adeta köle gibi, iş tanımı yapılmadan çalıştırılmaktadır. Her öğretim yılı başında öğretmenlere verilen üç kuruşluk eğitim öğretim tazminatı bile hizmetli ve memurlarımıza çok görülmektedir.
Örgütlü mücadelemiz sonucunda elde ettiğimiz özlük haklarımız bir bir elimizden alınmaktadır. Özür durumu atamaları yılda bir kereye düşürülürken, sağlık nedeniyle aldığımız sevk ve raporlar sonucunda ücretlerimiz kesilmekte, mesleğimiz kariyer basamakları uygulamalarıyla paramparça edilmekte, iş barışı bozulmaktadır.
Öğretmen yetiştirme konusunda bir politika geliştirmeyen hükümet, atama isteyen öğretmenlerimizi ‘yem bekleyen güvercinlere’ benzetmektedir. Hazırlanan YÖK yasa taslağında bu soruna çözüm getirmeyen hükümet, üniversitelerimizi siyasi iktidarın egemenliği yanında, paranın egemenliğine de alarak özerk ve özgür yapılarını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Üniversitelerimizde akademisyen ve öğrencilerimiz, muhalif bir tavır sergileyememekte, düşünceler baskı altında tutulmakta, en masum talepler bile şiddetle bastırılmaktadır.
Tüm bu gelişmeler, siyasi iktidarın eğitimde gerçekleştirmek istediği dönüşümün aslında mesleğimizi elimizden almaya yönelik olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu süreçte siyasi iktidar, eğitim çalışanlarının mücadelesinde halktan alacağı desteği engellemek amacıyla mesleğimizi itibarsızlaştırma üzerine politika izlemektedir.
              Eğitim-İş, karşı devrimci güçlerin yok etmek istediği demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne, emeğimize, geleceğimize ve bağımsızlığımıza sahip çıkmak için verdiği mücadeleden asla vazgeçmeyecektir.”  
Demir’in konuşması öncesi öğretmenler, gazeteci-yazar Uğur Mumcu’yu andı. Eyleme katılan Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu ise, simge haline gelen Şafak öğretmenin fotoğrafını açtı.
Güncelleme Tarihi: 19 Ocak 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER