BAKAN DİNÇER EN FAZLA ZARARI KİME VERDİ ?

Ömer Dinçer En Fazla Zararı Kime Verdi?

BAKAN DİNÇER EN FAZLA ZARARI KİME VERDİ ?
Milli Eğitim Bakanlığı asla diğer bakanlıklarla kıyaslanamayacak ölçüde zor bir bakanlık. Kamuda çalışan toplam personelin nerdeyse 1/3’ü bu bakanlıkta. Eğer konuya eğitim çalışanları bazında bakılırsa 2.5 Milyon memurun bir milyonu eğitim hizmet kolunda. “Allah dağına göre kar verir” derler ya Milli Eğitim Bakanlığı’nı yönetecek kişi için kar çok, yeter ki omuzlayacak dağ olsun.
 
Otoriter ve baskıcı tavırlarla yönetilemeyecek olan Milli Eğitim Bakanlığı’nda başarılı bir yönetimin tek çıkış yolu sosyal paydaşlarla iletişim içerisinde olmaktır. Ak Parti Hükümetleri döneminde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Çelik ve Nimet Çubukçu zamanının kendine göre avantajları ve dezavantajları vardı. Ama hiçbir zaman şu an yaşanan karmaşa kadar bir karmaşa yaşanmadı. Nedeni Hüseyin Çelik’te Nimet Çubukçu’da “Amerika’yı yeniden keşfetmek” için uğraşmadı. Ustalık kabinesi bakanı olmadıkları için de bu gün el atılan bazı icraatlar gündemde olmadı. Ölümüne eleştirildikleri icraatları olmadı değil. Fakat hiçbir zaman işler bu günkü kadar sarpa sarmadı.
 
Milli Eğitim Bakanlığı’nda ben bilirim havasında hareket etmek isteyen birisinin Milli Eğitim’in içerisinden yani kılcal damarlarından yukarı doğru süzülerek gelmiş birisi olması lazım. Bir insan akademisyen anlamında eğitimci olabilir ama Milli Eğitim teşkilatı başlı başına bir hafızadır ve eğer hafızaya vakıf değilseniz, çok iyi bir bürokrat yapınız yoksa, istişareye önem vermiyorsanız, tek adamlığa oynuyorsanız bir tarafı yaparken diğer tarafı bozar, diğer tarafı yaparken öbür tarafı bozar ve işi çorbaya çevirirsiniz. Tıpkı şu an yaşananlar gibi.
 
Eğitim camiasında şu an tam bir kaos hakim. Bulunduğum ilde İl müdürü de bir şey söyleyemiyor çünkü görüyorum ki o da bunalmış durumda. Nedeni nedir diye sormaya gerek var mı? Nedeni gayet açık… Reform yapıyorum havasında yapılan işler heyecan üretmedi ve hatta bazıları arapsaçına döndü. İsterseniz sırasıyla gidelim.
 
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer zamanında yapılan iddialı işlere bir göz atalım.
 
1.       Teşkilat yasası ve merkez teşkilatında yapılan değişiklik,
2.       Okullarda Bağış yasağı,
3.       19 Mayıs törenleri ile ilgili sivilleşme,
4.       Milli Güvenlik Dersi konusundaki değişiklik,
5.       4+4+4 Yeni Eğitim Sistemine geçiş,
6.       Seçmeli Kuran, Din Eğitimi ve Siyer Dersleri
7.       Andımızın sadece ilkokullarda okunacak olması,
8.       Öğretmen seminerlerinin interaktif ortamda verilmesi,
 
Yukarıda saydığım maddelere eklenebilecek bir veya iki konu daha bulamazsınız. Bakanlığın kendi siyasal tabanına söyleyebileceği iddialı konular bunlardır. Bu konuları hiç duymamış olan ve eğitim camiasının dışında birileri için bunları duymak heyecan verebilir ama bunların serüvenini bilen birisi için asla heyecan vermeyecektir. Çünkü bu filmin senaryosu iyi ama yapımı ve çekimi gerçekten çok kötü olmuştur.
 
Teşkilat yasası önceki bakanlar döneminde çalışılan ve olgunlaştırılan bir konudur. Hayata geçişinde öğretmenlerin özür grubu tayinlerini yılda bir kez olacak şekilde düzenlemeyi içermesinden dolayı murdar edilmiştir ve eğitimciler yapılan değişikliğin heyecanı yerine nefretini büyütmüşlerdir.
 
Okulların mali giderleri karşılanmadığı halde, bütçeleri olmadığı biline biline “Bağış Genelgesi” bütün okul yöneticilerinin tepkisine neden olmuş açılan soruşturmalarla yöneticiler itibarsızlaştırılıp, Bakan’dan ve Bakanlık’tan nefret eder hale getirilmiştir.
 
19 Mayıs törenleri ile ilgili düzenlemede mevzuat açısından yapılan hata yüzünden gereksiz mahkemeleşme yaşanmış ve ikinci dikişte tutturulabilmiştir.
 
Milli Güvenlik Dersi ile ilgili atılan adımın ilki 18. Milli Eğitim Şurası’dır ve Eğitim-Bir-Sen sendikasının tekliflerindendir. Tamamen kaldırıp, tarih derslerine yedirerek atama bekleyen tarih öğretmenlerine umut olabilecekken bu fırsat ta ıskalanmıştır.
 
4+4+4’ü en son değerlendireceğim o yüzden öncelikle seçmeli din eğitimi ve Kuran-Siyer dersleri ile ilgili düzenlemeye değinmek istiyorum. Bu konuda 18. Milli Eğitim Şurası’nda Eğitim-Bir-Sen sendikasının teklifi ve etkinliği ile tavsiyeye dönüşmüştür. Hayata geçmesi dolaysıyla Ak Parti tabanından memnun olmayacak kimse yoktur.
 
Andımızın sadece ilkokullarda okunması konusu yenilik gibi sunulmak istenebilir ama asala yenilik değildir. Militarist bir öğreti kaldırılmak yerine Ak Parti zamanında da meşrulaştırılmıştır.
 
Dönem sonlarında öğretmenlerin aldıkları seminerin interaktif ortamda verilmesi ve Bakan’ın “Ulusa Sesleniş” etkinliğini gerçekleştirmesi teknolojiyi kullanma açısından önemlidir. Eleştirmek için art niyetli olmak gerekir. Fakat bol “parmaklı” ulusa sesleniş sempati yerine nefret doğurmuş ve öğretmenlerin topluca salonu terk edişleri haberlere yansımış, günlerce tartışma konusu olmuştur. Hatta Türk Eğitim Sen “Ömer Dinçer Elinden Geleni Ardına Koyma” diye manşet atmıştır. Bakan’ın öğretmenlerle ilgili söylemelerine gelince bu konuda içinden çıkılamayacağını bildiğim için bilinçli olarak bir şey söylemeyeceğim.
 
Gelelim en önemli konuya. 4+4+4 yeni eğitim sistemi son derece önemlidir. 28 Şubat cenderesinden kurtulmanın ve eğitimdeki toplum mühendisliğini kaldırıp atmanın projesidir. Bu konuda 18. Milli Eğitim Şurası’nda Eğitim-Bir-Sen sendikasının teklifi ve etkinliği ile tavsiyeye dönüşmüştür. Ak Parti grubu yasayı Eğitim-Bir-Sen’in bir kısım itirazlarına rağmen geçirmiştir. Ama yasayı geçirmekle yasayı hayata geçirmek arasında fark vardır. Bu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın maharetine bağlıdır. İşte bam teli burası… Bakanlık neyi nasıl yapacağını bilmediği gibi, bilmediğini de bilmemiştir. Eğitimin en büyük sivil örgütlenmesi olan Eğitim-Bir-Sen, kendi öngörüleri dolaysıyla sancısız geçiş için pratikte atılabilecek adımları çok iyi bildiğinden olsa gerek bu konuda Ömer Dinçer faktörünü göz ardı ederek sorun yaşanmayacak taahhüdünde bulunmuştur.
 
Yönetim organizasyon (!) konusunda uzman olan Bakanlık, maalesef alt yapıyı oluşturamamıştır. Bütün öğretmenleri tedirgin etmekle kalmayıp üstüne üstlük de mağdur etmiştir. Her eline kalemi alanın “Bakanlığı tanımayanlar bakanlığı yönetiyor (yönetemiyor)” çıkışı, Bakanlık tarafından belki de “meyvesi olan ağaç taşlanır” gibi değerlendirilmiştir. Ama bu durum hakikati örtememiştir. Ak Parti’ye oy vermiş olanların ekseriyetini içerisinde bulunduran Eğitim-Bir-Sen’i, işte tam da burası preslemiştir. Hatalar Eğitim-Bir-Sen’e fatura edilmektedir.  Bakanlık mevcut hafızayı kullanmadığı gibi öğrendiğim kadarıyla Eğitim-Bir-Sen’in hafızasını da devre dışı bırakmıştır.
 
Toplu sözleşme sürecinde öğretmenlerin mağduriyetine inanan ve direnen Eğitim-Bir-Sen, “ek ödeme” konusunda tavizsiz davranınca, iş bırakma dahil bütün sivil reflekslerini ortaya koymuştur. Öğretmenler gelinen aşamada sendikadan başka kapılarının olmadığını daha iyi anlamış durumdalar. Yetkili sendika olan Eğitim-Bir-Sen bu dönemeçte de yalnız kalmıştır. Hükümet içerisinde öğretmenlerin durumunu anlayan ve onları anlatan birisi olmadığı herkesçe malum olmuştur. Öğretmenleri temsilen tek başına kalan sendika hükümetle ipleri germiştir. Her ne kadar diğer sendikalar bu noktadan Eğitim-Bir-Sen’e eleştiri getirmiş olsalar da bunun kesinlikle sendikal geçmiş ve badireler açısında; sağ ve sol sendikalarla kıyaslanamayacak acemilikte olan üyeleri çelmeye dönük bir propaganda olduğunu düşünenlerdenim.
 
Eğitim-Bir-Sen’in Hükümetle geçici olarak yaşadığı gerilimin şahsen Ömer Dinçer ile de geçici olacağını düşünmüyorum. Çünkü 4+4+4’te yapılan hataları telafi kolay olmayacaktır. Planlama hatası sıkıntıyı devamlı gündemde tutabilir. Yasalaşma sürecinde Eğitim-Bir-Sen diğer sendikalar gibi davranmamış ve aynı geçmişten geldikleri için Bakan’ın söylemlerini muteber kabul ederek muhatap almıştır. Bakan’ın söylemelerindeki çelişkiler diğer sendikalar tarafından haber sitelerinde analiz ve alay konusu yapılırken, sanırım Eğitim-Bir-Sen “ben nerde yanlış yaptım” sorusunu kendisine soruyordur.
 
Gelinen nokta itibariyle: 4+4+4’te ki planlama hatası, yönetmelik ve klavuz yazarken yapılan mevzuat hataları, iller arası yer değiştirmelerde sınıf öğretmenleri için uygun pozisyonlardaki daralma, özür grubunda il emrinin kaldırılması, öğrenim özrünün özür olmaktan çıkarılması, alan değişikliğinin zamanında yapılmaması, yasalaşma esnasında okulların kademeli geçiş yapacak şekilde sınırlanması, okullar ayrılırken yakın okula kadroların aktarılmayıp herkesin tayine zorlanması, Anadolu Lisesi öğretmenliği ile ilgili keşmekeş ve tarifi mümkün olmayan mağduriyetler… vs. vs.
 
Yazımın başında zararı Eğitim-Bir-Sen ödeyecektir dedim. Belki iddialı bir cümle ama 36 bin Anadolu Lisesi öğretmenini Eğitim Sen mağdur ettiği halde bunun cezasını dahi Eğitim-Bir-Sen’ kesmek isteyeceklerdir. Bakanlığın kimseyi takmayıp kaosa doğru yol aldığını ve kimseyi dinlemediğini herkes bildiği halde “Bakanlığı Eğitim-Bir-Sen neden uyarmıyor” diye etrafımda söylenenleri görünce bu tezimin kesinlikle doğru olduğuna kanaat getirdim.
 
Beni acımasız bulanlar çıkabilir. Ömer Dinçer’in Eğitim-Bir-Sen’e hiç faydası olmamış mıdır diyenlerde.  Ben o zaman şunu söylerim. Başbakan’ın ve Ak Parti iktidarının getirdiği iklimin Eğitim-Bir-Sen’in üye kaydında katkısı olmadı demek nasıl ki “aklınla sorunun mu var” olarak değerlendirilirse; Dinçer’in üye kaybına neden olmadığını söylemekte aynı kabilden değerlendirilmelidir. Yok, yok katkısı oldu diyen varsa lütfen beri gelsin…
 
Ben Bakanlığın bu keşmekeşten çıkışının yolunun Eğitim-Bir-Sen’den geçtiğini düşünüyorum. Eğitim-Bir-Sen’in bu cendereden çıkışının yolunu söylemeye bile gerek yok. Önümüzdeki günler kesinlikle neşeli (!) geçecektir. Benden söylemesi…
 
M. Ferit GÜLMEZ
Eğitim Yöneticisi
Güncelleme Tarihi: 07 Ağustos 2012, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER