YÖNETİCİ ATAMADA MÜLAKAT İNADI VE KISIR DÖNGÜ

Bilindiği üzere kamuoyunda “28 Şubat Yönetmeliği” olarak bilinen yönetici atama yönetmeliği bu konudaki yılların birikimini ve kazanımlarını elinin tersiyle bir kenara iterek, adeta 10 yıl öncesine geri dönüş yapmış ve mülakat, yani torpil atamasını yeniden hortlatmış ve yoğun bir kamuoyu tepkisiyle ve yargıya açılan davalarla karşılaşınca yeniden revize edilmek zorunda kalmıştır…

YÖNETİCİ ATAMADA MÜLAKAT İNADI VE KISIR DÖNGÜ

Ancak yine kamuoyuna sızan haberlere göre bu işi yapan insanlar hala bu konunun ciddiyetini anlamamış olacaklar ki mülakatta ısrar etmeye devam ediyorlar ve bunun sonucunda da görünen o ki yine kısır döngü devam edeceğe, deyim yerindeyse de tarih tekerrür edeceğe benziyor…

 

          Mülakatta ısrar edilmesinin gerekçesi ve yasal dayanağı, güya bu işi yapanlara göre, 652 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 38/8. Maddesinde yer alan “Okul ve kurum müdürleri; yazılı ve/veya sözlü olarak yapılacak okul veya kurum müdürlüğü sınavında başarılı olmak kaydıyla, hizmet süreleri, performans ve yeterlikleri dikkate alınarak il millî eğitim müdürünün teklifi üzerine vali tarafından atanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.” hükmüne dayandırılmaktadır.

 

          Şimdi bu maddeyi birlikte analiz edelim ve doğruyu anlamaya çalışalım. Öncelikle sözlü sınavının yalnızca okul ve kurum müdürleri için düzenlenebileceği, müdür başyardımcıları ve müdür yardımcıları için böyle bir düzenlemenin olmadığı doğrudur. Zaten şu an bakanlığın revize etmekten anladığı ve yapmaya çalıştığı da budur.

 

          Bir diğer husus ise görüldüğü gibi “yazılı ve/veya sözlü…” şeklinde düzenlenerek bu konuda bakanlığa tercih hakkı verilmiştir. Çünkü eğer “yazılı ve sözlü” şeklinde olsaydı hem yazılı hem de sözlünün zorunlu olarak yapılacağından bahsedebilirdik. Ancak aynı zamanda “ yazılı veya sözlü” ibaresini de koyarak “ya yazılı ya da sözlü” şeklinde bir inisiyatifi Yönetmeliği çıkarmakla yetkili olan Bakanlığa bırakmış durumdadır.

 

          Sonuç olarak son cümlede yer alan “Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.” hükmü gereği bu konudaki yalnızca yazılı sınav ya da hem yazılı hem de sözlü sınav yapılmasına karar verilmesi Bakanlığın yönetmelikle vereceği karara bırakılmıştır. Bunlar 652 sayılı KHK'nin 37/8. Maddesinden çıkan anlamlardır. Ve tekrar söylüyorum mülakat yani sözlü sınav bir zorunluluk değil tamamen bakanlığın tercihine bırakılmış olan bir konudur.  Dolayısıyla Bakanlığın bu tercihini, önceki yargı kararlarını, sendikaların ve eğitim camiasının tepkisini ve geçmişteki tecrübeleri dikkate alarak yapması bize göre çok daha isabetli olacaktır.

 

          Yine bilinmelidir ki bakanlığın böyle bir tercih hakkı olmakla beraber,  mülakat sınavı bu maddeye dayandırıldığında yargıdan dönmez gibi bir yanlış algıya Bakanlık kesinlikle kapılmamalıdır. Zira böylesi bir yanlış algı aslında çok önemli bir Anayasa maddesinden ya haberlerinin olmadığını ya da kanun devleti ile hukuk devleti ayrımını yapamadıklarını göstermektedir. Nitekim Anayasanın 138. maddesine göre “ Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” şeklinde önemli bir hüküm bulunmaktadır. Yani bu hükme göre hakimler sadece önlerindeki 652 sayılı KHK'nin 38/8. maddesine bakıp da karar vermeyecekler, aynı zamanda eğitimini aldıkları “Hukuka” da bakacaklar ve en son vicdanlarına danışarak karar vereceklerdir. Yani işin özeti 652 KHK'nin 38/8. maddesi mülakatı yargı önünde asla garanti altına almaz. Çünkü yine Anayasanın 2. Maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti……bir hukuk devletidir.” hükmü yer almaktadır. Yani kanun devleti değil hukuk devleti, yani doğruluğu yanlışlığı tartışmalı olan ve her an değişime açık olan kanunların esas olduğu değil hukukun yani hakların, adaletin, yasal güvencenin esas olduğu bir devlet demektir. Kaldı ki artık Anayasa Mahkemesine gitme hakkı bireylere de verilmiştir. Bu KHK'nin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde pek ala dava açılarak bu mülakatın dayandığı madde de ortadan kaldırılabilir. Dahası hukuk literatüründe kullanılan bir ifadeye göre “ İdare hukuku daha çok içtihat hukukudur.” Yani idarenin koymuş olduğu kuralların, yasal düzenlemelerin yanlışlıklarını yargı içtihatları ve kararları düzeltir ya da şekillendirir ve son derece dinamik yapıya sahip olan idare hukuku da bu şekilde kendini yeniler. Yani mülakat da artık gelinen noktada yargının da kabul etmediği bir yöntem olarak değerlendirilebilir.

 

          Sonuç olarak tekrar etmek gerekirse mülakat yöntemi sadece müdürler için düzenlense bile sırf KHK'ye dayandırılıyor diye yargıdan dönmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur ve olamaz. Yine çok iyi bilinmektedir ki tıpkı 28 Şubat Yönetmeliğine üç sendikanın derhal dava açtığı gibi yine aynı sendikalar kendi duruşlarını bozmayacak ve çok büyük olasılıkla yine yönetmeliğin mülakatlı çıkması halinde yeni yönetmeliğe de dava açacaklardır. Dolayısıyla yönetici atama süreci tekrar tıkanacak, atamalar mülakatla yapılsa bile çok büyük olasılıkla yargıdan döneceği için atanmış olanlar geldikleri yere mahcup bir eda ile geri dönecekler ve bu kısır döngü daha önce olduğu gibi belki de yıllarca sürüp gidecektir. Bunun sonucunca tabi okullar geçici görevlendirme yöneticilerle vaziyeti idare etme kabilinden idare edilmeye çalışılacak, sınav kazanmış olup atanmayı bekleyenler mağdur olacak ve nihayet olan yine yukarıdakilerin hiç düşünmedikleri eğitime olacaktır.

 

          Bir başka ifade ile Sayın Hüseyin ÇELİK döneminde yaşanmış olan acı tecrübelerden ders alınmadığı için yine tarih tekerrür edecek, yine bile bile lades denecek, yine binlerce eğitimci mağdur olacak ve nihayet olan yine eğitime olacaktır.

 

          Tabi bu konu şeffaf bir şekilde tüm sendikalara sorulmadığına ve onların görüşleri de alınmadığına göre (en azından kamuoyuna yansıyan yazılı bir şey yok) bu inatlaşmanın neden yapıldığı, kimlerin masanın diğer ucunda yer aldığı, hangi pazarlıkların döndüğü yönündeki kuşkular da süre uzadıkça artmaktadır. Nitekim sürenin bu kadar uzaması ve inatlaşmanın devam etmesi mülakat üzerinden kıyasıya bir pazarlık yapıldığı şeklindeki pis kokular etrafa yayılmaktadır. Zira kamuajans'ın çalışması olan malum yönetmelik taslağı bu satırların yazarı ve Feridun Fikret AKSU tarafından tüm boyutları ile tartışıldığı halde yazması dahil en fazla bir haftada yayına hazır hale getirilmiştir.  Dolayısıyla yeni yönetmeliğin hazırlanmasının daha doğrusu revize edilmesinin bu kadar uzun sürmesinin hiçbir makul gerekçesi olamaz, olmamalıdır da. Eğer niyet halis ise…

 

          Ancak yine çok önemli bir konuyu da buradan naçizane hatırlatmak gerekir ki MEB diğer bakanlıklara benzemez ve burada ben yaptım oldu anlayışı bugüne kadar yürümedi, yürümez. Bir devlet nüfusu kadar nüfusa sahip bir bakanlık söz konusu ve çalışanlarının tamamının üniversite mezunu olduğu bir başka bakanlık yoktur. Dolayısıyla yapılan her şey sorgulanır, yargılanır, tartışılır, yanlış olan bir şey eninde sonunda Bağdat'tan döndürülür. Her Bakanlığın nazik bir tarafı vardır MEB'in nazik konusu da yönetici atama konusudur. Zira eğitimi yönetmek stratejik bir konu olduğu için tüm sendikalar, sivil toplum örgütleri, cemaatler ve siyaset, işini gücünü bırakıp bu konuyla özel olarak ilgilenmektedir.  Bu konu bana göre Sayın Hüseyin ÇELİK'i götüren konu olmuştur, eğer ders alınmaz ise yine bakan götüren konu olmaya devam edeceğe benzer.

 

          Sendikalara gelince eğer masanın diğer ucunda bu yönetmelik üzerinden yani mülakat üzerinden bir pazarlık yapılıyorsa -ki yakında kokusu çıkar- emin olsunlar ki bunun altında ezilir kalırlar. Hem de yetkili sendika belirleme günlerine, yani mayıs ayına sayılı günler kalmışken toplu istifaların altında ezilir kalırlar. Bizden hatırlatması…

 

          Sözün özü bu konu hassas bir konu olduğu için yukarıda da belirttiğim gibi çok çeşitli tarafların iştahını kabartan bir konu olup, herkes kendince pay kapma yarışındadır. Ancak bilinmelidir ki  “ Yukarıda filler tepişirken olan aşağıdaki karıncalara olmaktadır.”

 

          Kamuajans olarak biz bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Mülakatın hiçbir türünün kabul edilemez olduğunu ve aynı gün yine yargıya taşınacağından hiç şüphemizin olmadığını bir kez daha vurgular, sitemizin hazırlayıp bakanlığa ve kamuoyuna sunduğu yönetmelik taslağını bir kez daha hatırlatır dikkate almalarını tavsiye ederiz. Hatta bununla da yetinmeyip başta sendikalar olmak üzere herkesin görüşünü yazılı olarak almasını ve bu süreci şeffaf bir şekilde yürüterek en kısa sürede mülakatsız bir yönetmelik yayınlayıp atamaları yapmasını öneriyoruz.

 

          Yönetici adaylarına gelince “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” prensibi gereğince mülakatın yanında yer alan üyesi bulundukları sendikaları bizzat uyarmalarını, bu uyarıyı da dikkate almayan sendika olursa toplu istifaları mayıs ayının on beşinden önce devreye sokmalarını öneririz.

 

08.04.2013

Cafer GÜZEL

kamuajans.com

Güncelleme Tarihi: 08 Nisan 2013, 00:00
YORUM EKLE
YORUMLAR
Ahmet
Ahmet - 11 yıl Önce

Mülakata hayır..

sıla
sıla - 11 yıl Önce

sanki tek dert yöneticilerin mülakatla alınması hani nerde GİH sınıfına geçirmek.hani nerde il dışı tayin hakkı.vb.bunlardan söz eden yok.

karınca
karınca - 11 yıl Önce

Cafer Bey kalemine kuvvet. Akif'i analım da Akif'i anlamayıp anladığını sananlara azıcık gönderme yapalım:Âlemde edânîye müdârâdan usandım,Nâ-hak yere takdîr ile gavgâdan usandım,İkbâl etek öpmekle müyesser olacakmış,Ben öyle rezîlâne temennâdan usandım. Fillere ibret olsun:Kânuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için Şeyhulislâm Ebussuûd Efendi’den aşağıdaki beyitle fetvâ istedi:Dırahta ger ziyân etse karınca,Zararı var mıdır ânı kırıncaPâdişâh’ın bu fetvâ talebine, Ebussuûd Efendi de bir beyitle cevap verdi:Yarın Hakk’ın dîvânına varınca;Süleyman’dan hakkın alır karınca!...Bir karıncayı bile incitmekten çekinecek kadar mükemmel bir mânevi terbiye ile gönülleri yoğrulan kâmil mü’minler, bütün mahlûkâta rahmet pınarı oldular. Şefkat ve merhametleri bütün mahlûkâtı kuvaklayacak kadar genişledi. Gölgesi her yere ulaşan rahmet bulutları hâline geldiler.

SIRADAKİ HABER