Cumhuriyet'in 100. yılı: Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği ‘kadın meselesi’ üstüne dikilmiştir

Yazar Buket Uzuner, cumhuriyetin 100. yılına özel bir yazıyı kaleme aldı.

Cumhuriyet'in 100. yılı: Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği ‘kadın meselesi’ üstüne dikilmiştir

Bir yandan çaylarını ve kahvelerini içerken, onların kuşağının İstiklâl, bizimkinin Kurtuluş Savaşı adını verdiği tarihin en büyük direniş ve bağımsızlık mücadelesini konuşuyorlardı. Çanakkale’de yan yana savaşıp, şehit olmuş Müslüman Türk, Kürt, Arap, Lazların, Yahudi Türklerin bir arada yattığı mezarları hüzünlenerek anıyor, kanla kazanılmış ama akılla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’yle gurur duyuyorlardı.  

Babam, vücudunda iki kurşunla eve dönen gazi dedemden, öbürleri de cepheden hiç dönememiş şehit akrabalarından bahsediyorlardı. Annem araya girip, bana sık sık yaptığı gibi onlara da kaderimizi değiştiren Cumhuriyet Devrimlerini -inkılap diyordu- hatırlatıyordu. Henüz radyo tiyatrosu, çocuk saati dinlenir, Orta Atlas ve Resimli Bilgi ansiklopedisinden bilgi edinilirken, insanlar akşamları komşularına misafirliğe gider ve yüz yüze sohbet ederlerdi.  

Büyükler konuşurken biz çocuklar masadaki ev yapımı kurabiye ve pastaları yiyerek, oyuncaklarımızla oynuyorduk ama benim kulağım onlardaydı ve sık sık Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Halide Edip adlarını duyuyordum. Derken erkeklerden biri öyle bir şey söyledi ki, o sırada henüz ilkokullu bir kız olan ben, bunu yaşamım boyunca hiç unutmayacağımı o akşam orada anladım ve dondum kaldım. 

“Tarih boyunca erkekler arasında çıkan büyük kavgaların, savaşların, işlenen cinayetlerin, aile yıkımlarının sebebi aslında ‘kadın meselesi’dir!” 

Nasıl? Gerçekten böyle miydi? Yani dünyada neredeyse tüm kötülükler hep kadınlar yüzünden mi olmuştu? Şaşkınlığım önce kedere sonra korkuya dönüştü: çünkü ben de büyüyünce kadın olacak bir kız çocuğuydum. Bize misafirliğe gelmiş komşularımızın babası Mustabey Amca, bu sözleri kendinden son derece emin bir şekilde söylemiş, annem ve onun karısı başlarını eğip, sessiz kalmıştı. Daha fazla dayanamadım, masadan kalkıp, yanlarına gittim. Bütün dikkatimi toplayıp Mustabey Amca’nın yüzüne baktım. Dünyadaki, haydi o olmasa Türkiye’deki, o da olmasa bizim mahalledeki bütün zamanlarda yapılmış erkek kavgalarının hatta tüm savaşların nedenini bildiğine gerçekten emin görünüyordu. Onun böyle bilgili oluşu beni hem şaşırtmış hem de etkilemişti. Çünkü babamın ona daha önce ne tarih ne de başka konularda fikir sorduğunu hiç görmemiştim. Onunla yalnızca futbol ve mahalledeki komşular hakkında konuşurdu. Çocuklar, anne ve babalarının kime ne konuda değer verdiğini anlarlar. Yine de sözlerinden çok etkilenmiştim, bütün cesaretimi toplayıp ona sordum:  

“Kadın meselesi ne demek Mustabey Amca?” 

Aslında benim büyükleri dinlememem, diğer çocuklarla ve kardeşimle oyun oynamam gerekiyordu. Ama ben sık sık yaptığım gibi büyükleri dinliyor ve onlara sormaya soru bayılıyordum. 

“Hadi kızım sen git, arkadaşlarınla oyna!” dedi, tüm savaşların sırrını çözmüş olan Mustabey Amca. Bana oynamaya gitmemi söylerken sesinde biraz kızgınlık mı vardı, beni aslında azarlıyor muydu, yoksa bana mı öyle geliyordu ne? 

“Ama anne ben anlamadım ki bunu? diye isyan ettim. 

İyi anlatıldığında çocukların her şeyi anlayacağını bilen bir annem vardı. Fakat bir şeyi ‘iyi anlatmak’ için önce iyi anlamak gerektiğini bana söylemeyi unutmuştu. 

“Ben sana yarın anlatırım Kızım, ama şimdi sen arkadaşını yalnız bırakma, yanına git.” 

Gittim ama o gece ‘kadın meselesi’ni öğrenmeden uyuyamadım.  

‘Kadın Meselesi’ de meğer aynı kızı seven iki oğlanın o kız uğruna kavga etmesi veya ordularıyla onun için birbiriyle savaşmasıymış! 

“Ama sorun buysa, bunu çözmek çok kolay! Eğer kıza sorsalar, kız hangi oğlanı severse onunla evlenir. O zaman neden kavga çıksın ki? Demek ki, büyükler bunu bilse dünyadaki savaşlar biter Anne.” 

Annem, bana zor bir şeyler anlatacağı zaman hep yaptığı gibi içini çekti; tarihte kadınlara kendi tercihleri, hayalleri ve arzularının hiç sorulmadığını, eğer kadın halktan biriyse onun yerine babalarının, kocalarının, ağabey veya oğullarının, eğer kadın prenses gibi soylu biriyse, o zaman hem onun hem de savaşlarda en büyük acıyı çeken milletlerin ve ölecek askerler adına da kralların, sultanları, hakanların karar verdiğini anlattı.  

“Peki ama neden anne?” 

Annem üzgün görünüyordu. Bir kitaptan okur gigi konuştu. Dünyada çok ok uzun çağlar boyunca kadınlar ve çocukların insan olarak hiçbir haklarının olmadığını, bu yüzden onlara kendi isteklerinin ve düşüncelerinin sorulmadığını söyledi. 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER