DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMSİYONU RAPORUNDA ÇARPICI İFADELER !

MECLİS Darbeleri Araştırma Komisyonu ana raporunda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik çarpıcı değerlendirmeler yer aldı. Salı günü Meclis Başkanlığı’na teslim edilecek rapor taslağında, “Vatan elden gidiyor” diye ayağa kalkmanın “Şeriat isteriz” diye ayaklanmadan farkı olmadığı belirtilirken, “Derin devlet” için ise, “Devletin ve vatanın iflah olmaz düşmanıdır” saptamasına yer verildi. Rapordaki bazı çarpıcı değerlendirmeler şöyle.

DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMSİYONU RAPORUNDA ÇARPICI İFADELER !

EŞKIYADAN HÜKÜMDAR OLMAZ

“Devlet hukukla yaşadığına göre, devleti hukuk dışına çıkartan her düşünce ve eylem devlete zarar verir. Çete usul ve mantığı ile devlet yönetilirse eşkıyadan da hükümdar olur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi, yeryüzünün en köklü devlet birikimine sahip bir toplumun içinde yaşadığı bir devlette, ‘vatan elden gidiyor’ diye ayağa kalkmanın, tarihte benzeri görünen ‘şeriat isteriz’ ayaklanmalarından bir farkı yoktur. ‘Derin devlet’, devletin ve vatanın iflah olmaz düşmanıdır. Devlet silahla değil, silahın üzerinde bile egemen olan hukukla yaşar. Devleti hukuk korur ve güçlendirir.

ASKER KENDİNİ İMTİYAZLI SANIYOR

TSK’nın subay adaylarına verdiği eğitim teknik olmaktan ziyade ideolojiktir. Türk subayı aldığı eğitimin bir neticesi olarak kendisini, mesela mühendis gibi, polis gibi bir kamu hizmetini yerine getiren teknik bir eleman olarak değil, tam aksine rejimin bekçisi olarak görüyor ve bundan dolayı da imtiyazlı sanıyor.

DIŞİŞLERİ’NİN HOLDİNGİ NEDEN OLMASIN

OYAK, kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan bir kurumdur. OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, 2010 yılında OYAK’a 30 yıl aidat ödeyen bir subaya 260 bin, astsubaya 205 bin, 45 yıl aidat ödeyen bir orgenerale emekli olurken 600 bin lira emekli ikramiyesi ödendiğini ifade etmiştir. Sivil bürokraside durum farklıdır ve hemen hemen aynı hizmet süresiyle emekli olan bir büyükelçinin emekli ikramiyesi ise yalnızca 75 bin liradır. Hakim, savcı, vali, kaymakam ve benzeri statülerdeki kamu görevlilerinin ikramiyeleri büyükelçinin üstünde değildir. Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim gibi kamu kurumlarında çalışanların aynı şartlarda fabrikaları, holdingleri neden olmasın?

ASKERİ İSTİHBARAT MSB’YE BAĞLANMALI

Askeri istihbarat birimlerinin üst seviyede Milli Savunma Bakanına ve dolaylı olarak Başbakanlığa bağlılığının temin edilmesi kaçınılmaz bir mecburiyettir. İstihbarat, bilhassa günümüzde entelektüel ve stratejik vizyon gerektiriyor, bu itibarla MİT, askeri kadrolardan arındırılmalı ve sivil hüviyetine kavuşturulmalıdır.

SİVİL İSTİHBARAT ORDUYU İZLEMELİ

Sivil siyasi otorite, teşkil ettiği tamamen kendine bağlı sivil bir istihbarat servisi kanalıyla orduyu izlemeli ve ordu içindeki antidemokratik filizlenmeleri derhal durdurmalı ve böylelerini ve bunlara ön ayak olanları ordudan derhal kovmalıdır. Türkiye 21. asırda gerçekten demokrasi oyununu kuralına göre oynamak istiyorsa, demokrasi istiyorsa, bunun asker ile değil siviller ile gerçekleşeceği idrakinde olmalıdır. Vakit kaybedilmemeli ve kendi toplumunu takip eden bir ‘büyük birader’ devleti anlayışı terk edilerek, devletlerarası denge ve stratejik menfaatlere dayalı operasyonları mercek altına alan bir istihbarat odaklanmasına gidilmelidir.

28 ŞUBAT CAHİL CESARETİ

28 Şubat bilim karşıtı, dogmatik bir hareket olduğundan, üniversiteleri kışlalaştırmaya yeltenmiş, bu çerçevede bilim adamlarının sorgulayıcı ve tartışmacı değil, resmi ideolojinin buyruklarını sorgusuz sualsiz kabul eden ‘dogmatik’ kişiler olmalarını ve öğrencilerini de öyle yetiştirmelerini sağlamaya çalışmışlardır. 28 Şubat kalkışması tipik bir ‘cahil cesareti’ örneğidir.

ÖZAL’IN KAHRAMANLIĞI TUTARSIZLIK

Turgut Özal, 12 Eylül darbecileriyle ciddi bir işbirliği içerisine girmiştir. Başbakan Yardımcılığı yapmıştır ama kendisi bugün bir demokrasi kahramanı olarak algılanmaktadır. Bu tutarsızlıktır, çünkü darbe, kendi bakanlarını, kendi bürokrasisini, kendi polis teşkilatını da yaratmıştır. Darbecilere karşı ayakta duran ve ‘hayır ben sizlerle birlikte hareket etmek istemiyorum, çünkü sizler bu ülkede demokrasiyi yok ediyorsunuz’ diyen siyasetçiler, gazeteciler ya da daha önemlisi aktörler çok az sayıdadır ve bugün onları değil, hala onlarla işbirliği yapanları Türkiye’nin anıyor olması önemli bir paradokstur, önemli bir çelişkidir.

ORDU BU SAVAŞI KAYBETTİ

Türk ordusu bu savaşı kaybetti, çünkü bu savaş yanlış bir savaştı. Bir ordu kendi halkına savaş açar mı? Kendi halkına savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır? Silahının parasını, maaşını, askerini aldığı halkı düşman ilan eden bir ordunun zafer kazanma ihtimali olur mu? Yanlış savaşlar kazanılamaz. Halkına karşı örtülü bir savaş yürüten ordu kendini var eden herşeyi tahrip etmeye girişir. Halkı hedef alınca, insanı koruyan devlet, devleti var eden hukuk ortadan kalkar, geride ne savunulacak bir ülke ne sarılacağınız değerler kalır.

GENELKURMAY MODELİ YANLIŞ

Günümüzde, komuta ve savaşa hazırlık için askeri planlama görevleri dışında Genelkurmay Başkanına, kamu güvenliğinden kültür, sivil eğitim ve öğretim alanına kadar oldukça geniş bir platformda görev verildiği ve kimi zaman bu makamın yetkilerinin, normal yönetim dönemlerinde bile sivil otoritenin denetimi dışında tutulabilmesini sağlayan yasal mekanizmalar ile donatıldığını söylemek mümkün olmaktadır. 1961 ve 1982 Anayasalarında yer aldığı şekli ile bakanlar üstü Genelkurmay modeli bu anlamda demokrasi kültürü gelişmemiş Türk siyasal elitine uygun görünmektedir.”

Güncelleme Tarihi: 28 Kasım 2012, 00:00
YORUM EKLE
YORUMLAR
bedr Engin
bedr Engin - 11 yıl Önce

Çete usul ve mantığı ile devlet yönetmek. Erdoğan'ın usul ve mantığı: Kasımpaşa değil, Prag 2013:  ’’.. Adama sorarlar, 54 yıl Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz? Yapamadığı, yapmadığı veya yerine getirmediği ne var? ...Avrupa Birliği bizi resmen almıyor ama Avrupa’da zaten 5 milyon Türk yaşıyor. Oyalamayın gelin bu işi bitirelim.’’Çete tarikat ve cemaat kültürünün hakim olduğu, usullerinin kanunüstü ilan edilen gizli servislerce belirlendiği bir yeri AB'ne kabul ettirme çabası devam ediyor! Bu uslüp, çete ve eşkiyaların at oynattığı, bakanların perde arkasındaki cemaatlerce belirlendiği bir yerin başında olan bir insana ait! Erdoğan Avrupalıları en ince noktadan tehdit ederken Taksim ve Çamlıca'ya kurulacak camilerle de kalmıyor, devamla: “...Topçu Kışlası’nı yapacağız. Üst Kurul reddetmiş. Biz de reddi reddedeceğiz. Rus mimarisi deniliyor, ona bakarsanız İstiklal Caddesi de barok mimari.”...Devamla aşiret yönetircesine, '' İmralı'ya gidecekleri belirliyoruz!'', kendi meclisine paralel bir ''Kürt meclisi'' ni ıssız adalarda, üyelerini de kendisi belirliyor! Sanki seçimler gösteriş olsun diye yapılmış ve bu kadar Kürt TBMM' ne misafir olarak gelmiş!. Kürtleri kriminal platformlara bilerek planlayarak sürükleyip, ''işte sorununuzu o hapishanenin kapısında, işte o ''İmralı'' denilen ada hapishanesinde gizli, karanlık odalarda ele alabiliriz''. Devamla: “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Terör sorunu vardır ve benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır. Bu sürecin süresini kimse bilemez. Biz kimseyle anlaşma masasına oturmuyoruz. Onu da size söyleyeyim. Çünkü bizim illegal bir örgütle anlaşma masasına oturmak gibi bir derdimiz asla olamaz...” Yardımcısı Bülent Arınç da, “Biz doğrudan karşımıza muhatap alarak, hükümet, başbakan, bakan olarak ‘gel bakalım Öcalan seninle oturalım, pazarlık yapalım’ diyemeyiz. Bunu dersek millet bizi affetmez, böyle bir şey olmaz.” “Mevcut durumda sürecin içinde şu anda hükümet yok” demektedir.Bu olay, bu mantık, Kürtleri normal insan yerine koymamanın bir ispatıdır. CHP li biri bunu cesurca söylemiş, bütün TC yönetimi aslında aynı mentaliteye sahip! Görüldüğü gibi diktatör mentalitesi her alanda kendini gösteriyor.Bütün diktatörlüklerin başlangıç noktaları, gizli servisleri kanun dışına taşımakla başlar. Diktatörler gizli servisler olmadan iş yapamaz, herşey gizli saklı ve perde arkasında planlanır, önemli işlerin hemen hemen hepsi önce gizli örgütlerce hazırlanır. Erdoğan'ın en önemli diye tanımladığı terör veya Kürt sorununun MİT' in önderliğine havale edilmesi bunun somut bir örneğidir. Gerekçeleri her zaman aynıdır: ''vatan millet için, halkın çıkarları için, saldırılar karşısında yok olmamak için... vs.. vs..''. Bu zevat halktan korkar! Stalin, kişisel diktasını kurmaya, Beria ile başlamıştır: ''proleteryanın çıkarları'' yani Stalin'in kişisel çıkarları değil! Şimdi de Erdoğan çıkarları değil, vatan millet din iman çıkarları! Naziler'in Gestapo'su Hitler rejimi için aynı gerekçelerle kurulmuştur. Erdoğan'ın gizli servisi MİT zaten şidiye kadar kanunsuzluğu esas almış ama bu yetmiyormuş gibi, başkanlık sevdaları için kişisel örgüt yapılanmasına başlandı. DiktacıDevlet sırrı, Özel Harp Dairesi gibi korkunun, ölümün, suikastların kol gezdiği çevrelerde dolaşır. Sırlar, Dink, Doğan Öz, Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi siyasi cinayetlerin meşrulaşmasına ve siyasi cinayetler üzerine Türkiye’nin daima bir diktacılar düzeni içinde tutulmasına yarayan bir araç oldu. İslamcı Türk Milliyetçisi, Sünni Milliyetçisi ve diğerlerinin hepsi ille de askerci, devletçi ve diktacıdır. Erdoğan'ın şahsen hukuk üstüne çıkardığı Türk istihbarat servisinin pek çok üyesi, gizli tedhiş örgütleri içinde faaliyet göstermeye devam ediyor: Türkiye' deki son araştırmada, MİT ve ve diğer gizli birimlerin, yeniden yapılanmaya tabii tutulan islamlaştırılmış özel Harp Dairesi komutasında faaliyet gösterdikleri, başka bir anlatımla kurumsal anlamda cemaat ve askeri kanat ile iç içe geçmiş iki yapı oldukları ortaya çıktı. Özel güçler, köy koruyucuları ve paramilitar cinayet örgütleri iç içedir ve aynı zamanda devletin resmi istihbarat, polis ve ordu kurumlarıyla da bağlantılıdır. Bu tür örgütlenmeler, hiçbir yasallıkla sınırlı değillerdir ve devletin denetiminde her türlü işkenceyi fütursuzca yapıyor, her türlü cinayeti işlemeye devam ediyorlar.ÖZEL HARP'İN AÇIK VERDİĞİ 3 NOKTA..!Şimdilerde, iktidar dalaşından dolayı, zorlaşan, değişen durumlara iyi ayak uyduramayan ve yakayı karşı kliklerin eline veren özel harpçiler, onların yönlendirdikleri miltanlar, ''çocuktur, yaşı küçüktür, hastalığı var, anormaldır, zaten beyninde tümör vardı'', ''ailevi problemleri var'', ''uyuşturucu kullanır'', ''doktor raporu var'', '' tedavi altındaydı,'' yurtdışına kaçmış'' gibi yollarla korunmaya alınırken, 70 li yıllarda buna gerek duyulmuyordu, çünkü o dönem devlet, özel harpçileri zorunlu olarak koruyordu, iktidarlar onlarsız olamazdı.Genel olarak yapılan eylemler başarılı ise, ''kimliği belirsiz'' kişiler, Kürtler, veya sol örgütler paravanası kullanılırken, başarısızlık durumunda, kullandıkları 3  sabit yöntem onları hemen ele veriyor.1- Yaşı küçük çocuklar - tinerci sokak çocukları bile kullanılmış-2- Hastalık kerameti - tetiği çeken yakayı ele vermişse- katil hemen hasta ilan ediliyor, hasta raporları çekmecelerde hazır tutuluyor.3- Yapılan eylemlerin araştırma süresinin dünya ortalamasına göre çok kısa olması, adeta ezberden verilen resmi demeçler- ''yapan X terör örgütündendir'' - Özel harpçilerin örgütledikleri, karanlık guruplara bağlantlılı objelerin eylem yerlerine paralel hazır tutulması-  çoğu olaydada MLKP- DHKP-C ve PKK- den yakalanmış, ama her ne kerametse hepsi de yanlışlıkla serbest bırakılmış veya cezaevinden kaçmış ögelerin varlığının hemen manşetlenmesi! Bazı örnekler:- Hrant Dink suikastında planlanarak yaşı küçük birine yaslanıldı, Dink cinayeti üzerinden yıllar geçti ve hala esas failler bulunamadı. Ancak ortaya çıkan bulgular faillerin bağlı oldukları organların biçim değiştirerek devam ettiğini gösteriyor. Hrant Dink cinayetinde perde arkasında lojistik görev yapan Gürhan Kuşçu:"...Ogün Samast’ın Başbakanlık müfettişlerine söylediği “Beni öldüreceklerdi” ifadesine ilişkin “Bu işi yaptıranlar Ogün’ü öldürmek istediler. Papaz cinayetinde yönlendiricilik yapan örgüt elemanları-- Trabzon'da 5 Şubat 2006’da Santa Maria Katolik Kilisesi'nde 16 yaşındaki Oğuzhan Akdin'in silahlı saldırısı sonucu öldürülen Rahip Santoro-- eylemini yönetenlerdir.” - Zirve katliamında ve bazı kilise elemanlarına yapılan suikastlerde yaşı küçük ve kriminal unsurlar kullanıldı. Çocuk yaştakilerin deşifresi kolaylaşınca bu yönteme son verildi. - Özel harpçi A.Doğan yakalanınca  6- 7  hastalık taşıdığını söyledi.- V. Küçük kendisinde 4 çeşit hastalık olduğunu askeri doktorların raporlarına dayanarak idda ediyor.- Cezaevlerinde bulunan emekli orgenerallerin hemen hemen hepsi tedavisi mümkün olmayan en az 2 hastalık taşıdıklarını idda ediyorlar, çoğunun da resmi askeri hastanelerden alınmış raporları var...Bu hasta subaylar bir orduyu yönetiyorsa, o ordu hasta bir ordudur.- Sabancı'nın kardeşini vuran DHKP-C li kadın hastaymış zaten, ''Belçika teröristi bize geri vermiyor'', ne aksilikse iade etmemeleri için elden gelen de yapılmıyor değil..! Bu hasta kadın olağanüstü bir kerametle son DHKP-C operasyonunun başarılı olmasında da kilit rol oynamış!- Şimdilerde tarikatların dayatması ile yeniden bakan yapılan, özel harpçilerin Public relations (PR) elemanı kabul edilen M. Güler, özel harp dairesince İstanbul'da yapılan Güngören katliamını, aradan 20 dakika geçmeden PKK' ye yüklemiş, aradan 2 sene geçince de bazı general ve emniyetçilerin de parmak izlerine rastlanıldığı söylenmiş, belgeler yok edilerek, araştırıcılar da  doğuya sürgün edilmiş!- İ. Tatlıses suikastında, kullanılan silah MİT elemanlarından gelmesine rağmen, olaydan bir kaç saat sonra demeç veren müdür ve bakanlar Kürtler'i hedef göstererk, özel harp çemberinde hareket ettiklerini yeniden sergilemişlerdir. Halbuki bu türden eylemlerin araştırılması günler, haftalar alır!- Paris'de 3 kadını katleden Murat'ın beyninde hastalık olduğu iddası, ailesine baskı yapılarak ortaya sürüldü, hemde suç delilleri daha tam değilken! Fransa en iyi büroları ile araştırma yapıp örgüt adını vermezken, AKP bakanları her  zamanki gibi özel harpçilerin dezenformasyonu ile hareket ettiklerini yeniden sergilediler. Yeğeninin hasta olduğunu anlatan Zekai Güney "Yeğenim hasta. Beyninde tümör var, Hastane raporları var. benim yeğenim hasta rahatsız".Canlı yayına telefonla bağlanan amca Güney "Benim yeğenim, rahatsızdır. Beyninde tümör var. Yarım saat öncesini hatırlamaz. Daha evvelden, hastane raporları" dedi. Bunun üzerine Ahmet Hakan'ın 'Madem hasta nasıl güvenlikçi oldu?' sorusuna ise, 'Nasıl çalışıyor, neden çalıştırılıyor bilemem' cevabını verdi.  Erdoğan ise çete reisi gibi konuşmaya devam ediyor,  “Bakın Almanya sırada. Ben Merkel’e bu meseleleri kaç kez anlattım. ‘Şu anda bizde yargılamada olan 4 bin dosya var’ dedi. Paris’te öldürülenlerden Sakine Cansız’ın biz iadesini istedik vermediler. Şimdi durum bu hale geldi. Bundan sonra Almanya’da ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya kalabilir” dedi.  - Son 4 yılda PKK adına yapılan 23 eylemin 17 sini başbakana bağlı TSK' nin özel güçleri-resmi subaylar- MİT_özel harpçiler yönetmiş. Erdoğan burada yine bağırıp çağıracak ve yapanların bu işi komplo mahiyetinde, aslında kendisini yıkmak için yaptıklarını idda edecek ve her zamanki gibi mağdur rolünü oynamaya devam edecektir. Son 4 yılda devletin tam kontrolü kendisindedir. Her istediğini yapmakta, bakanlarını bile ayaküstü değiştirip, beğenmediğinin eline küçücük kağıt parçaları tokuşturarak alay etmekte, bir defada binlerce emniyetçiyi, subayı istediği yerden alıp istediği yere göndermektedir. Cuntacılar bile bu kadar başarılı olmamışlardır. TSK Erdoğan'ın kontrolündedir, MİT polis teşkilatı keza yine öyle... Bu durumda karakol bastırtan, arabalara bomba koyan elemanların sorumluluğu dünyanın neresinde olursa olsun onların ait oldukları örgütlerin bağlı oldukları kişiden sorulur, bu dünyanın her yerinde böyledir. Yoksa her defasında, ''ama orada bulunan güvenlik elemanları görevleri için bu işi yapmışlardır'', deyip arkasından cahil insanları sokaklara dökmek başka şeydir. Bu 23 eylemde toplam ölü sayısı 348 dir. Kanlı eylemin yapılması ile caydırıcılık arasında dağlar kadar fark vardır. Bu sabotajlar kimi caydırıyor?- Amerika elçiliğini basan Ecevit Şanlı, ''beyninde tedavisi mümkün olmayan bir tümör taşıyordu, işte bu bir solcudur, lav silahları-- özel harp elemanlarının kullandıkları başlıca silah-- ile orduevi ve karakol basmış'', cezaevinden çıkmış ve elini kolunu sallayarak, Türkiyeyi kötülemek isteyen Avrupa'lıların arasına sığınmış, sonra ne kerametse, Türkiye'yi özleyerek tekrardan elini kolunu sallayarak geri dönüp elçiliği basmıştır....................Bu liste uzar gider! Yapılmak istenen bu. Eylemlerin aynı daire tarafından planlandığı ve uygulandığını herkes biliyor. Bütün yollar, eldeki deliller oraya çıkıyor. AKP iktidarında çete eylemleri sadece biçim değiştirmiştir.Tedhiş çetelerini araştırırken, soruşturmalardan kendilerine uzanacaklardan korkan AKP kendi çetelerini sağlamlaştırma çabalarına, yeni manipulasyonları ve desenformasyonları kullanmaya devam ediyor! Sanki AKP kontrolündeki MİT, demir kapılarla korunan DHKP-C sığınağının kimin tarafından yapıldığını bilmiyor!?Olan hala şudur, AKP iktidarı öncekiler gibi sadece kendisine dokunan çeteleri hedefliyor, gerisi aynen devam ediyor: karar alıcılar el değiştirdi. hâkim zümre dini yelpaze etrafında vücut bulacaktır, yöntemler aynı kalacaktır. Karar alıcılar yeni yapıda istihbarat, medya, mafya, sermaye ve bürokrasiden unsurları yeniden örgütleyeceklerdir... Uygulayıcılar ise görünür, yerüstü birimi Özel Kuvvetler Komutanlığı; yeraltı birimleri ise İslamcı tarikatları içererek gücünü her alana yayıyor. Kişisel kaprisleri için herşeyi göze alan, tek tip inan türü yaratma peşindeki bir gücün elinde, devasa bir kudrete ulaşması beklenen örgüt devam ediyor. Bunların amaçları, taktikleri, yukarıda birkaçının adını verdiğimiz şekliyle sabittir. Kalleşçe katlet. Ortadan kaldır. Yalan ve kara propagandayla, sahte istihbarat raporlarıyla kendini temize çek. Suçu katlettiklerinin üstüne yık ve işin içinden çık. Sevgi ve SaygılarlaEntegrasyon Komitesi İsviçre- VeveyEsin Duran,Selda Suner,N. Gök,Sezer Aşkın,Melahat Baykara,Uğur DemirIsmail B. CenkBedri Engin,Selma Altuntaş,Filiz Serin,Nedim Serin,Vedat Koçak,Salih Birdal,Mustafa Gur,Hasan ZaferBahar ÜnsalOsman BaharAyse baharMetin MaslakH. MaslakDilek Solakzeynep içkayaSevda maslakSercan Gezmişİpek DoğanNazım DoğanMurat Doğanesin erkanBeyhan erdemn. erdemİsmail DenizAyten BARAKUgur BirdalAhmet TanYıldırım KongarSelma KongarBirol AytekinHatice GülIbrahim ErkinKemal erdemRıza AkdemirMehmet CoskunHüseyin demirfethi killiYeliz EnderMustafa EnderUgur BasakKemal DektaşAyten IlkdalNuri AktanırMetin KocSevgi EnderBurhan KulakçıOğuz DuranBurcu KanterAysel kanterErol kanterLayla SOLGUNOrkun KeskinT. VuralOğuz şenNur ŞenIsmail çaykaraBurhan OrkalD. KahanSeher YıldızEsra akkayaMehmet UzanYeliz IŞIKSeyhan İlknurOsman Çekiçesma yıldızMurat ÇetindalAli OkyarMusa TekinAslı BirdalNazmi Doğanİnci GürL. OkarMürsel BozkırZeynep ŞengülGülcan IğsızMurat Nidarşemsi KayaAyten Ekşi,Eda lemannermin ışılD. PolatKadir ErdemSerdar OKTAYMehmet ÖzdemirMustafa ErkanNuri AKTASEmine AKTASO. Kadir ErgunMetin KurcaSedat IsiklarFiliz BagKadir BaskaleSevim VarlikHasan Mesut AkkayaNecmi GulerErhan IsguzMeral OkurBilge Okyaz.Kemal KoçL. MirakoğluOktay KızılcıkMehmet YavuzgilErdal PolatHüsnü oktayAhmet tekin.Semra KayaMustafa ÇiçekKayhan GöçkayaErdal SolgunMehmet SolgunEsra SolgunN. AltikOguz KarakışLeyla MertIşık mertD. ÖksüzErdem YılmazAyse EltanS. GunerM. Deniz OkMehmet İnceHuseyin CinarMeltem CinarBerk CinarL. DemirkayaHuseyin ÇilekAyten Irmak D. Okderehttp://www.facebook.com/entegrasyon.komitesi

sevda
sevda - 11 yıl Önce

Kürtler'in 4 parçası! Son gelişmeler, AKP’nin Kürtlerin temel haklarını kabul etmek gibi bir derdinin olmadığını berraklaştırdı.Halk tarafından seçilen Kürt vekillerine, ''İmralı'da bulunan liderinizle görüşme dışında bir opsiyonunuz yoktur, barış veya savaş olacaksa, hak mak verilecekse ona danışmalısınız, gelin sizi heyetleştirip onunla görüşmeye gönderelim, bu sizin için en iyi yoldur. Dili mili bırakın, tek iradeniz İmralıdır, sizin kendi başınıza düşünme, yapma seçeneğiniz onun iznine bağlıdır, iradeniz, bu liderin iradesine tabidir, daima bu liderin peşinden gidin, O sizi bekliyor, bir an önce sizi onunla görüştürelim, o size en doğru yolu gösterecektir...'' AKP tarafından, altın yumurtlayan tavuk olarak görülen İmralı ağasına, ''İslam bayrağı altında birleşelim ve AKP çatısı altında açılalım" mesajı verdirip, MİT ile yaptığı görüşmelerde kararlaştırılan senaryoları oynatmaya devam ediyorlar... Abdullah Öcalan’ın, "Kürtlerle Türklerin bin yıllık İslam bayrağı altında birleşmesi" çağrısı, Kürtler'e cepheden ihanettir. Böyle bir kardeşlik falan yoktur, Kürtler, Türkler tarafından esirliğe mahküm edilmiş, dil, kültür ve kimlikleri tümden yasaklanmıştır...Türkler'in Kürtler'e yaptığını, hiç bir millet bir başkasına yapmamıştır. Baas partileri bile bu kadar ileri gitmemiş, sadece Kürtleri 2. plana itmekle yetinmişler ve yaptıkları katliamlar, zulüm ve işkence Türkler'in ki kadar acımasız ve gaddarca olmamıştır!Referansın Türklük ve İslam ise, bu ülkede yaşayan insanları, onlara olan düşmanlığı temsil eden o bayrak altında toplamaya çalışıyorsan buradan ne demokrasi, ne kardeşlik, nede Kürt hakları çıkar.Mağaralarda Müslüman komutanların emrindeki Müslüman askerler tarafından çoluk çocuk gaz bombalarıyla öldürülen, sınır boylarında bir lokma ekmek için kaçağa gittiğinde Müslüman paşaların emriyle sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen, her fırsatta silah arama bahanesiyle Müslüman jandarmaların baskınına uğrayıp erkekleri köy meydanında karılarının, çocuklarının gözü önünde dipçiklerle, yerlerde sürüklene sürüklene dövülen, tecavüze uğrayan Kürtler'e bunu nasıl dayatabilirsin ?!Türklerin, Kürtleri resmen tanımadıkları gerçeği son ''pakket'' manipilasyonunda da kendisini gösterdi. Hükümet yetkilileri, ''buyrun işte şimdi Kürt kardeşime bu doğal hakkını iade ediyorum, haksızlıktan dolayı da özür diliyorum..'' diyeceklerine, seçmeli ders konusunda olduğu gibi, bunu, aslında Antalya'ya yerleşen Almanlar için yaptıklarını ısrarla vurguladılar.Yani, Almanya'da faaliyet gösteren Türk islam sentezcisi Milli Görüş, Fethullah ve Diyanet gibi kollarının önünü açmak için bir düzenleme olarak düşünülmüş: AKP, Avrupa'da Türk okullarının kurulması ve seçmeli ders olarak her yerde Türkçe'nin yolunu açmak istiyor. Antalya yöresinde ki 2 000 Alman'a karşı 7 milyon Türk'ü kullanarak Almanları tuzağa düşürme macerası ile bunu yaptığını gizlemiyen tarikat ve tekkelerin ''kardeş kürtler'' le bir alakası yok, burada ancak kardeş Almanlar'dan söz edilebilinir. Hükümet sözcüsü, Erdoğan'ı savunurken, gerekçelerin çoğunda, Andımız konusunda olduğu gibi Almanlar'ın sözünü edip durdu. Değişen bir şey yok, Türk- Kürt kardeşliği değil, Türk-Alman kardeşliğinde bahsedilebilir.Tiyatro seneryaolarına çevrilen ''süreç ve açılmlar'', komediye çevrilen pakketlerle Kürtler uyutulmaya çalışılıyor!Abartılarak ortaya sürülen ''pakket- projelerle'', kaldırılan ''Andımız'', W,Q gibi harflerin serbest bırakılması, zorunlu askerlik süresinin kısaltılması girişimlerinde bile gülünç nedenler sayan TC iktidarı sanki savaş kazanmış gibi ortalığa velveleye verdi. Ama rezalet kendisini sırıtıyor.Hükümet sözcüsü Hüseyin çelik'e göre, W,Q türünden Türkçe'de yasak olan harflerin kaldırılması zorunluluk haline gelmişti, cünkü ''-- Türrkiye'de ev alıp Antalya yöresine yerleşen Alman'ların beraberlerinde getirdikleri Kurt köpeklerinin pasaportlarında bu harflerin geçtiği ve bu yasaklılığın Almanları rahatsız etmesinden dolayı buna son verildiğini belirtmekten geri kalmadı. Aynı şekilde, ''Alman çocuklarına andımızı içirmeye devam edersek, onlarda yarın öbürgün, Almanya'da çoğalan Türklere, bunun tersi bir marş çaldırtmasınlar diye bunu kaldırmamız menfaatlerimize daha uygundur'' dedi.Zaten bu andımız marşı, 1933 lerde Hitler iktidara geldiğinde Almanlar'dan kopya edilmişti. Ankara o zaman hemen nazici kesildi, Nazi örgütlenmesinin Türk kanadından Reşit Galip’in yazdığı ''andımız'' 10 Mayıs 1933 yılında ilköğretim okullarında okutulmaya başlandı. Atatürk emri ile Üniversitelerde reform çalışmaları yapan Reşit Galip Almanya’nın Nazi döneminde Türkiye’ye gelen Alman Nazi akademisyenleri ile yaptığı ortak çalışmalardan sonra bu andımızı resmileştirmiştir. Kısacası hemen hemen bütün eğitim ve öğretim Alman Nazilerinin tasviyeleri ile Almanca'dan tercüme edilip kopyalanmış TC'de uygulanmaya başlanmıştır.Şimdiki TC eğitim ve öğretiminin yüzde 90 ı hala bugün ana hatlarıyla bu dönemde atılan temellere göre yürümektedir. Tarih kitapları, Türklük ve Kürt düşmanlığının resmi tarih haline gelmesi TC'nin Naziliği benimsemesinden sonra artmış, Almanya'da yahudilere karşı toplu kırımlar başlayınca, heyecenadan yerinde duramayan Türk nazileri bunun aynısını, 1937 de Dersim Kürt halkına karşı uygulamışlardır. Mesela hala Kürdistan'da dağlara, taşlara yazılı kalan ''ne mutlu türküm diyene, bir türk dünyaya bedeldir'' vb.. sloganlar, TC yöneticilerinin sık sık tekrarladıkları ''tek dil, tek vatan, tek millet, tek bayrak vs. sloganlar da bu dönemde Nazi parti yöneticilerince tercüme edilerek Türkiye'ye adapte edilmiştir.Soykırımdan kurtulmuş, Anadolu’nun çeşitli şehir, kasabalarında, köylerinde Cumhuriyet döneminde Müslümanlarla kuşatılmış halde, bir avuç aile olarak varlığını sürdürürken, kimi zaman derin devletin kurduğu Müslüman çetelerin baskınları, tehditleri sonucunda, kimi zaman Müslüman mülki amirlerin talimatlarıyla göçertilen, insan gücüyle yıkamadıkları kiliseleri Müslümanların kullandığı topların gülleleriyle, dinamitle patlatılarak yerle bir edilen, Müslüman kitlelerin giriştiği 6-7 Eylül pogromlarıyla, Müslüman yöneticilerin yürürlüğe koyduğu Varlık Vergisi ile Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarıyla tehdit altında yaşamak zorunda bırakılan, Müslüman yargının açtığı yoldan vakıf mallarına el konularak okulları, hastaneleri, mezarlıkları, kiliselerinin can damarları kesilen Ermeniler'e bunu nasıl dayatabilirsin ?Müslüman ülkesinde, aynı süreçte, aynı olaylarla, ek olarak 1964 sürgünüyle, ezan sesleri eşliğinde Gökçeada’da cezaevinden salınan Müslüman mahkumların tacizine, tecavüzüne uğrayarak binlerce yıllık yurtlarından kovulan Rumlar'a bu bayrağı nasıl dayatabilirsin ?..Yine aynı süreçte, aynı olaylarla, Varlık Vergisiyle, 6-7 Eylül olayları ile, ek olarak Trakya’da Müslümanların toplu saldırısına uğrayarak kaçırtılan, İkinci Dünya Savaşı’nda koruyup kollandığı yalanları söylenirken, Nazi faşizminden kaçmak için bindikleri gemilerinden yardım çığlıkları duymazlıktan gelinerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Müslüman yöneticileri tarafından Karadeniz’de ölüme gönderilen, gazetelerde dergilerde, Müslüman kanaat önderleri tarafından sürekli hakarete uğrayan, sinagogları bombalanan Yahudiler'e bu düşman bayrağını nasıl dayatabilirsin?Kürt hareketini etkisizleştirmek için sadece operasyonlardan, tutuklamalardan ve ideolojik saldırıdan medet umulmadığı, her türlü mekanizmanın devreye sokulduğu, hapisteki liderleri bir operasyonla yurt dışına çıkarılan Hizbullah’ın, dünyanın her yerinden toplatılıp getirilen Cihadçıların, Kürtlerin yoğun olduğu alanlarda eğitilip Suriye'ye sokulması, bunların ana kontrolünün özel savaşçı Türk subaylarına verilmesi, şeriatçı militanların Kürtlere karşı kullanılmaları, karakol yapımındaki anormal artış ve köy koruyucularına sağlanan örtülü ödeneklerin artırılması vs.. göstermektedir ki, AKP Kürtler için en azından cuntacılar kadar tehlikelidir. Kürtleri kandırmak için Ümmetçi İslamcılığı esas alan AKP, TC'nin eski politikalarını ideolojik yenilenmeyle devam ettirme kararlılığını son ''pakketleme'' oyununda da yeniledi!Türkiye’den örgütlendirilip Suriye’de muhalefet cephesi adı altında savaşan Sunnilerin niyetlerinin ne olduğunu, bunların hangi hedefler doğrultusunda elde tutuldukları, ceplerine para konan ve desteklenen bu paralı askerlerin yarın Kürdistan'da büyük bir vahşet planını icra etmeleri için gerekli maddi temellerinin sağlandığı gerçeği gözden kaçmamalıdır.Kürtler 4 devlet tarafından zincirlere bağlanarak utanmadan birde ''kardeş'' ilan edilmiş!Bilindiği gibi I. dünya savaşının sonunda Kürdistan toprakları Kürt halkının rızası dışında dört parçaya bölünüp, her bir parçası ayrı bir yabancı egemenliğe teslim edilmişti. Bir kere bu kardeşlik yalanları burada tutmuyor, a- Kürtler'in kendileri nereden bölündüklerini bilimiyor b- Bölenler, şimdiki sömürge valileri değil, batı devletleri idi. Yani ingiliz ve Fransızlar Kürtlerin kiminle kardeş olmaları gerektiğini kendileri belirlemişler!İnsan kendi kardeşini kendi ailesinden bilir, yoksa İngiltere'den gelen bir fotörlüden değil...!Neyseki, fotörlüden tanımakdıkları kardeşilerini bulan Kürtler, valilerce acımasızca ve cok insafsızca katliamlardan geçirildi.Kürtler tarafindan buna karşı görkemli çıkışlar olmasına rağmen başarı sağlanamadı.Kürtlerin biribirlerine gidiş gelişleri engellenemeyince,Zahodan Hataya kadar araya tel örgüler çekilmiş, sığınaklar kazılmış,askeri gözcü kuleleri dikilmiş bu da yetmeyince mayın tarlaları döşenmiştir.Şimdi bu şekliyle, Kürt Halkı dört devlet tarafından eziliyor, Bugün, oluşan şartlar altında, bunlara kendisini sonsuza dek ezdirmeme sinyalini, tek liderlik altında birleşerek vermelidir...4 devlet ezmesine karşı birleşik Kürdistan olarak mücadele etmek başarılı olmanın ana şartıdır. Kürtlerin birliği zafer için kaçınılmazdır. İran, Irak, Suriye ve Türkiye, Kürtlerin dostu değil, düşmanları olduklarını ispatlamışlardır.Birinci Dünya Savaşı sonrasında en çok mağdur edilen, hatta parçalanarak tarihten silinmek istenen halk Kürtlerdir. 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla resmen ikiye bölünen coğrafyaları; Lozan’da dört parçaya bölündü.Sınırlar ülkenin kalbi olan merkezi Zagroslardan geçirildi. Ermenistan-Türkiye; Türkiye-İran; İran-Irak; Irak-Türkiye; Türkiye-Suriye ve Suriye-Irak sınır hattında birinci derecede akraba olan Kürtler ailece bölünüp sahte kardeşlere eklendiler..Paylaşım sırasında büyük Kürt pastası bölgede kurulan devletlerden hiçbirinin henüz dar olan boğazından giremiyordu. Asimilasyonla yok edilmek istenen Kürt pastası en basit çözüm olarak benimsenmişti. Anlaşmalar gereği dişleri en keskin olan devlet, pastayı çiğneyerek yutmada ortaklarına yardım edecekti. Bu konuda da Ankara-Tahran-Bağdat ve Şam da birçok pakt ve antlaşma imzalandı. Bu ülkelerin birinde Kürtlerin ayaklanmaları durumunda; ayaklanmanın bastırılması için diğer ortaklar da yardım edecekti.Kürt halkı; dört ülkede kardeşlik adı altında, kendisine düşmanlık yapan bu işgalcilerle beraber yaşayamaz. Bunun maddi temelleri ortadan kalkmıştır.Beraber yaşamak denilen, yok sayılıp, düşmanın ayağına zincirle bağlanma teorisinin zamanı geçmiştir. Zaman hızla ileriyor, yerinde saymamak gerekir. Birleşme zaman gelmiştir.Birlikte yaşama yüzyıllardan beri deneniyor,yeniden fantaziler kurmak, insanları kandırıp, başka dilden masallar uydurmak abes kaçmaktadır. TC ve diğer 3 devlet yeterli zamanlarını kullandılar, sonuç tam bir fiyasko.Kürt halkı 4 devlet tarafından kardeşçe değil, düşmanca muamele gördü, işte buyrun şimdiki Türkiye devleti denilen yeni ümmetçilerin yaptıkları: Kürt dilinde, alfabesinde W harfi var diye utanmadan bu harfi yasaklayan, zora düşünce de Kürt adı kullanmadan, Almanları ima ederek, W harfini serbest bırakmayı büyük bir demokratlık açılımı olarak niteleyen zihniyet!!Yasaklayan meğer daha dürüst davranmış !Kürt Halkı, dört ülkede, esir, düşmanlarına zincirle bağlı olarak, kardeşlik yalanları ile zaman geçirmekten vazgeçmeli, tek önderlik altında birleşerek bağımsız devletini kurmaya hazırlanmalıdır.

SIRADAKİ HABER