ZORLU BİR SEÇME SÜRECİ YAŞADIK

Başbakan Erdoğan, terörün çözüm süreciyle ilgili olarak belirlenen "Akil İnsanlar"la Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde bir araya geldi.

ZORLU BİR SEÇME SÜRECİ YAŞADIK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Kamuoyunda bu heyete 'Akil İnsanlar Heyeti' adı verildi. Bugün burada bulunan heyet, Türkiye'nin elbette ki tüm akil insanlarından oluşan heyet değildir. Bu heyeti bir özet, bir örnek, temsili bir grup olarak görmek belki daha doğru olacaktır'' dedi.
Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde gerçekleşen ''Çözüm Süreci Akil İnsanlar Heyeti İstişare Toplantısı''nın açılışında konuşan Erdoğan, toplantının ülke ve millet, özellikle de umutla ilerleyen çözüm süreci için hayırlara vesile olmasını istedi.

Erdoğan, ''Öncelikle çağrımıza olumlu yanıt verdiğiniz için bu sürece yüreğinizi koyduğunuz için Türkiye umutla geleceğe ilerlerken tarihin yapımında görev üstlendiğiniz için her birinize ülkem ve milletim adına tek tek teşekkür ediyorum'' diye konuştu.
Konuşmasının başında 2009 yılında başlattıkları Milli Birlik ve Beraberlik Projesi'nden bahsetmekte fayda gördüğünü ifade eden Erdoğan, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi adını vererek başlattıkları süreçte, içinde bulunulan salonda çok değerli dostları ağırladıklarını, sanatçı, mütefekkir, yazar, gazeteciler, spor insanları, sivil toplum örgütü temsilcileri, rektörlerle toplantılar yaptıklarını anlattı.
Erdoğan, şu anda burada bulunanların bazılarının da o toplantılara katıldıklarını belirterek, o süreçte bu salonda gerçekleştirilen toplantılardan, istişarelerden gerçekten çok istifade ettiklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, bugün gelinen bu noktada birkaç hususun altını özellikle çizmek istediğini belirterek, şöyle devam etti:
''Bugün bu salonda bulunmuyor olmak takdir edersiniz ki, süreçlerin dışında kalmak anlamına asla gelmez. Kamuoyunda bu heyete 'Akil İnsanlar Heyeti' adı verildi. Burada bulunan heyet, Türkiye'nin elbette ki tüm akil insanlarından oluşan bir heyet değildir. Bu heyeti bir özet, bir örnek, temsili bir grup olarak görmek belki daha doğru olacaktır. Benzeri bir yapılanmayı 2005 yılında ihdas ettiğimiz Medeniyetler İttifakı girişiminde de uygulamıştık. O zaman 20 kişiden oluşan bir grup oluşturulmuş, ittifak içerisinde de ismi 'High Level Grup' yani 'Yüksek Düzeyli Grup' olarak belirlenmişti. Sonradan bu grup Akil Adamlar ismiyle anılmaya başlanmıştı. Grup içinde çok değerli hanımefendilerin olmasına rağmen Akil Adamlar isminin kullanılması haklı olarak eleştirilere maruz kaldı. Biz enerjimizi isim üzerinde harcayacak değiliz. Akil İnsanlar da denilebilir, yüksek düzeyli temsilciler de denilebilir. Burada listenin ve heyetin isminden de ziyade işin magazin boyutundan ziyade üstlenmekte olduğumuz misyonun çok daha önemli olduğunu, çok daha hassas bir zeminde yürütülüyor olduğunu özellikle hatırlatmak durumundayım.''

MEDYAYA ÇAĞRI
Başbakan Erdoğan, kamuoyuna özellikle de medya, yazarlar ve yorumculara çağrı yapmak istediğini belirterek, şöyle konuştu:
''Hayırlı bir iş için bir araya geldik. Hayırlı niyetler için bir araya geldik. İşin magazin boyutuna, isim boyutuna kim vardı, kim yoktu boyutuna takılıp hedefin ve niyetin arka plana itilmesine, sulandırılmasına lütfen müsaade etmeyelim, zira geçmişte bunu çok yaşadık. Çok can alıcı çok acil bir meseleyi çözmek için istişare toplantıları yaparken niyet unutuldu, hedef unutuldu, yapılanlar, konuşulanlar ne yazık ki magazin, sulandırma hep ön plana çıktı. Hem buradaki heyetin hem de dışarıdaki dost ve kardeşlerimizin zarfla, çerçeveyle ilgili tartışmaları bir kenara bırakıp mazrufla, özle ilgilenmelerini sürecin önemi ve hassasiyeti açısından çok hayati bulduğumu özellikle ifade etmek istiyorum.''

"UMUTLAR YEŞERDİ"
Çok farklı kesimlerden insanların bir arda bulunmasının ortak bir fotoğraf vermesinin sorunun çözümüne ilişkin umutları daha da yeşerttiğini anlatan Erdoğan, "Sorunun parçası olanların yaptıkları, yapacakları açıklamalar bizim umudumuz kararlılığımızı kesinlikle zayıflatmaz. Kanı, gözyaşını durdurmak için Türkiye'yi daha yaşanabilir bir ülke 1. sınıf demokrasiye sahip yapmak için birlikte çalışma arzusundayız. Aynı halis samimi niyetlerle toplumdaki algıyı değiştirmek toplumu sağlıklı şekilde bilgilendirmek zorundayız. Hangi takvim çerçevesinde ilerleyeceğimiz konusunda bizim bazı düşüncelerimiz var. Ancak yolun ve yöntemin çizilmesi noktasında asıl belirleyici olan bu heyet ve bu heyetin istişareleri olacaktır. 7 coğrafi bölge için gruplandırma yaptık. Başkan, vekil ve sekreter belirledik. Böyle bir heyet neden ihtiyaç duyduk beklentilerimiz nedir. Çözüm sürecinde istikametimiz bulunduğumuz nokta gayeniz nedir. Bunun gibi sorulara en kısa sürede cevap vermek arzusundayım. Türkiye terör ve şiddet nedeniyle 40 bine yakın insanını toprağa verdi. Bunun ekonomik, sosyal ve siyasi faturaları ile ilgili tahminleri sizler de biliyorsunuz. Sadece iç barışımızı, toplumsal bütünlüğümüzü huzuru değil aynı zamanda bölgesel etkinliğimizi büyük zorluklarla sağladığımız güven ve istikrarı da riske atıyor. Çözümsüzlüğü çözüm olarak görenlerin anlamadığı gerçek bu yaklaşımın miadını doldurduğu, bu anlayışın artık sürdürülebilir olmadığıdır. Çözüme karşı olanların önerisi açıkça ölümlerin devam etmesidir. Türkiye'nin kan kaybetmeyi sürdürmesidir. Biz ülkemize bu faturayı ödetmek istemiyoruz. Her yıl belli sayıda şehit vermeyi, her yıl belli bedeller ödemeyi sineye çeken, kabul eden anlayış vicdanı ve insani değildir. Burada bir şikayetimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 14 Ağustos 2001'de AK Parti'yi kurarken terör meselesi ile ilgili görüşlerimizi ve çözüme ilişkin önerileri programımızda çok net şekilde ifade ettik. O andan itibaren de Türkiye'nin ayağına takılan bu prangayı söküp atmak enerjimizi büyümeye yöneltmek için yoğun gayret içinde olduk. Bütün bu süreçte yalnız olduk, yalnız bırakıldık. Elbette birlikte yol yürüdüğümüz milyonları kastetmiyorum. Bizimle aynı sızıyı hissedenleri kastetmiyorum. Ancak gücü, yetkisi, birikimi, imkanı ve fırsatı olduğu halde bu can alıcı can yakıcı meselede inisiyatif almayanları elinin taşın atına koymayanları mazur görmemiz mümkün değil." diye konuştu.

"ZORLU BİR SEÇME SÜRECİ YAŞADIK"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, heyeti oluştururken gerçekten zorlu bir bir seçme süreci yaşadıklarını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Geniş bir havuz oluşturduk. Katkı verebilecek, söz söyleyebilecek, örnek teşkil edecek temsil kabiliyeti yüksek, kanaat önderliği yapabilecek çok sayıda isim belirledik. Ancak heyetin etkinliği, çalışma kolaylığı açısından sayıyı sınırlı tutmak gibi bir zorunluluğumuz da vardı. Çok ince çok hassas bir tercih sürecinin ardından farklı kesimleri, farklı düşünce dünyalarını temsil etmek suretiyle 76 milyonun özeti sayılabilecek bir listeyi oluşturduk. Oluşturmaya gayret ettik. Elbette burada bulunan insanların ortak noktası; kangren olmuş bir sorunun çözüme kavuşturulmasını istemeleridir. Can kaybına kan kaybına yol açan bir meselenin sona erdirilmesini dert edinmeleridir. Her zaman ifade ediyorum; bu heyetin içinde ya da dışında söyleyecek sözü, önerisi olan, eleştirisi olan varsa dikkatle dinleriz, dinliyoruz ve hiçbir komplekse kapılmadan dinlemeye devam edeceğiz. 76 milyonun tamamını ilgilendiren bir meselede 76 milyonun tamamına kulak verebilmek için bugüne kadar nasıl hassasiyetle çalıştıysak bundan sonra da aynı hassasiyetle aynı sabırla aynı kucaklaştırıcı tavırla çalışmaya devam edeceğiz.''

"İSTANBUL'DA NE VARSA DİYARBAKIR'DA DA OLACAK DEDİK"
Türkiye'nin terör ve şiddet nedeniyle 40 bine yakın insanını toprağa verdiğini kaydeden Erdoğan, ''Sorunun ekonomik, sosyal ve siyasi faturasıyla ilgili yapılan tahminleri biliyorsunuz. Bu sorun, sadece iç barışımızı, toplumsal bütünlüğümüzü, huzur ve esenliğimizi tehdit etmiyor, aynı zamanda bölgesel etkinliğimizi, 2023 hedeflerimizi, büyük zorluklarla sağladığımız güven ve istikrarı da riske atıyor. Çözümsüzlüğü çözüm görenlerin anlamadığı gerçek, bu yaklaşımın miadını doldurduğu, bu anlayışın artık sürdürülebilir olmadığıdır. Çözüme karşı olanların önerisi, açıkça ölümlerin devam etmesi, Türkiye'nin kan kaybetmeyi sürdürmesidir. Biz ülkemize ve milletimize bu faturayı ödetmek istemiyoruz. Her yıl belli sayıda şehit vermeyi, büyük bedeller ödemeyi sineye çeken, kabullenen bir anlayış, ne insanidir ne de vicdanidir'' diye konuştu.

Erdoğan, hükümetlerin, siyaset ve siyasetçilerin yapabileceklerinin belli ve sınırlı olduğuna dikkati çekerek, özellikle psikolojik havayı, sosyal dokuyu terörden arındırmak için herkesin sorumluluk üstenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Başbakan Erdoğan, 10 yıl boyunca kararlılıkla, engelleyenlere, saldıranlara inat doğu ve güneydoğuya ''inanılmaz'' hizmetler götürdüklerini kaydederek, şöyle devam etti:
''İstanbul'da ne varsa Diyarbakır'da da o olacak dedik. Yol, baraj, konut, okul, üniversite, hastane, ambulans, havalimanı ne lazımsa onu bölgeye kazandırdık, kazandırıyoruz. Hükümet, devlet olarak, o bölgeyi şefkatle kucaklıyoruz. 10 yıl önce acaba 'Hakkari'ye havalimanı gidecek' deselerdi inanır mıydınız? 'Iğdır'a havaalanı gidecek, orada da havaalanı yapılacak' veya 'Şırnak'a havalimanı yapılacak' deselerdi, inanır mıydınız? Iğdır'ı açtık. Yıl sonu itibariyle de Şırnak ve Hakkari'yi, Yüksekova'da yapılıyor, onları da açacağız.

Tehditlere rağmen, iş makineleri yakılmasına rağmen... Bir taraftan yakılıp yıkılıyor, öbür taraftan biz yine yapmaya devam ediyoruz. Son 10 yılda bölgeye yaptığımız yatırımların miktarı 40 milyar liraya yaklaştı. OHAL'i kaldırdık. Bölgeyi dolaşırken oradaki bütün kardeşlerimizin bize söylediği şuydu; 'Olağanüstü hali kaldırın, biz sizden başka bir şey istemiyoruz'. Biz OHAL'i kaldırdık. Hemen geldiğimiz ay kaldırdık. Devlet güvenlik mahkemelerine son verdik. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğini sivilleştirdik. Emasya protokolünü kaldırdık. Doğu ve güneydoğuda günlük yaşamı kolaylaştıracak adımlar attık. Maddi ve manevi olarak yaraları sarmanın mücadelesi içinde olduk. İsimler, film, dizi, tiyatro üzerindeki dil yasaklarını kaldırdık. Farklı dil ve lehçelerde yayının, seçmeli eğitimin, savunma hakkının önünü açtık. Benzeri birçok adımları attık. En önemlisi, inkar, ret ve asimilasyon politikalarına son vererek, büyük bir zihniyet devrimini gerçekleştirdik. Halkı küçümseyen, halkın değerlerini hor gören, farklılıkları reddeden, ötekileştiren, ayrıştıran anlayış bizimle birlikte yerle bir oldu. Kucaklayan, kabullenen, sahip çıkan, empati yapan bir anlayışı getirdik ama bunlar yetmiyor.''
Güncelleme Tarihi: 04 Nisan 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER