BEHEŞT-İ ZEHRA

BEHEŞT-İ ZEHRA


Adını yüce peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa (s.a.s)'nin biricik
kızı, O'nun soyunun devam ettiricisi (Kevser Süresi) Hz. Fâtımatü'z-Zehra'dan
alan, içinde belki de bir milyon mazlum şehidin yattığı hüzünlü
toprakların  öyküsünün adıdır Beheşt-i Zehra..

Tahran'ın güneyine kurulu Beheşt-i Zehra, neredeyse Tahranın
dörtte birini kapsayacak  kadar geniş bir alanı kaplıyor..

8 yıl süren (1980- 1988) İran-  Irak/ABD, AB ve İsrail Savaşı'nda, hayatını
kaybeden İranlı gençlerin çoğunlukla medfun olduğu  Beheşt-i Zehra'yı,
yürüyerek gezmenize olanak yok, o kadar büyük caddeleri, sokakları var
ki, arabayla gezseniz bile bitiremezsiniz.

Minübüsler şehit yakınlarını taşıyor ..

Bir sabah vakti,  şehitlikleri ben de gezdim kendimce..

Bindim minibüse...

Minibüs tam bir canlı çiçek  dükkanı gibiydi neredeyse..

Şehidine giden her ailenin elinde bir demet canlı çiçek...

Minibüsün durduğu ilk durakta bir grup yolcuyla  indim,

Küçük bir camiye benzeyen mescitten, Azerice  çok  güzel bir
mersiye-sinezen karışımı bir şey okunuyordu..

Belliydi, Behişt-i Zehra'da ancaa, Hz. Zehra'nın mersiyesi okunabilirdi..

Denen niye yaralı nene
Gözlerimi bağlıyırsan
Meni görende her gece
Yavaş yavaş ağlıyırsan

Geçen gece yanında men
Cevan nene yatmamışsam
Görende vexdi (zaman)  gülünü
Gözlerimi bağlamışam

Vaay ey cevan nene
Sinesi çox sınan nene
Yüreği çox yanan nene

Menim nenem  heyalıdı
Medine'nin maralıdı
Yavaş goyun mezarına
Beli, sınıp yaralıdı

Vaay ey cevan nene
Sinesi çok sınan nene
Yüreği çok yanan nene
Yüreği çok yanan nene

Daha oracıkta şehit analarının göz yaşları ..

Va! Hüseyna


Va! Zeyneba


Ya! Zehra

Bir bölmedeki şehitliğe yönelen bir  şehit anasının ne yapacağını
dikkatli bir şekilde,  elimde makinem, fazlaca yaklaşmadan takip
ettim...

Önce şehidinin özel eşyalarının olduğu dolabı açtı, dolaptaki suyu
aldı, onunla mezar taşını yıkadı; dolabın içini sildi, camları
temizledi, bir takım eşyaları kontrol etti ve göz yaşları içinde
Farsça bir şeyler mırıldanarak canlı çiçeği taşın üzerine bıraktı ve
diğer şehit mezarlarına yöneldi...

Sonrasında o dolaplara ben de baktım,  özel eşyalar,  saat, kalem,
cephede çekilmiş fotoğraf, Kur'an-Kerim..

Çok duygulandım...

Bu aileler genelde Perşembe günleri ziyarete gidiyorlarmış...

Sonrasında başka bir adaya uğradım...

Orda da yine benzer tablolar...

İranlılar, İhsan kültürü ve 'ölüm'  kavramıyla  çok iç içe..

Neredeyse mezarlıklarda yatıp kalkıyor, dinleniyor, yiyip-içiyorlar

İçinde karışık meyve ve salataların  olduğu ihsan tabağını; helvay, hurma vs
perşembe günleri şehitliklerde dağıtıyorlar..

Misafirler, adeta baş tacı...

Hele  Türkiye'den  iseniz  sormayın gitsin...

Türkiye'ye karşı çok ayrı ve özel bir sevgileri var...

Güzel dostlar,

Behişt-i Zehra neden yazılmalıydı?

Sanki, bu son zamanlarda  eş zamanlı olarak, Türkiye ve Azerbaycan'da,
İranla 'dip dalgalarda' hesap -kitabı olan belli kesimler  bir takım
fitneler peşindeler gibi..

Fitneye karşı uyanık ve dikkatli olmalı..

Şu iyi bilinmeli ki, İstanbul Edirnekapı'da; Ankara'da; Trabzon, Adana,
Erzurum'da şehidi için ağlayan anaların göz yaşı neyse Tahran'da,
Tebriz'de, Bakü'de, Karabağ'da da  odur..

İstabul'dan; Tahran'a, Tebriz'den Bakü'ye kadar bütün şehitlerin, mazlumların
kanını akıtanlar hep aynı güçler, aynı  çevreler ve aynı devletlerdir..

Bilgihan Ova
Güncelleme Tarihi: 02 Şubat 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER