Konferansın açılışında konuşan Bakan Selçuk, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinin "Eve gelmek güzel şey" dediği bir yer olduğunu belirterek gençliğinin bu fakültede geçtiğini aktardı.
Fakültenin Türk eğitim tarihinde çok özel bir yeri olduğunu ifade eden Selçuk, konferansın temasına ilişkin şöyle konuştu: "Eğitim 4.0 ismi çok fantastik. Bu isim aslında bende şöyle bir çağrışım da yaratıyor, eğitim 4.0 dediğimizde oradaki rakam kaçsa eğitimin kaç sıfır yenik olduğunu hatırlatır bana.
Yani bunu şunun için söylüyorum, eğitim denildiğinde sadece endüstrinin ihtiyaçları anlaşılıyor ve eğitimin içeriğinin, endüstrinin gereksinim duyduğu beceri setleri üzerinden yorumlandığı bir eğitim varsa sermayenin bu kadar eğitimi yönlendirdiği, yönettiği, iteklediği bir eğitim sistemi varsa bizim bunun üzerinde tekrar bir düşünmemiz lazım.
İnsanı aklı ve kalbi uzlaştıran, birleştiren bir varlık olarak görmenin önemine işaret eden Selçuk, insan yetiştiren kurumların hiçbirinin web sitesinde, ana girişlerinde ya da herhangi bir dokümanında "Bizim insan yetiştirme anlayışımız şudur." diye bir ibare olmadığını anlattı.
Eğitim 4.0" konusunun tüm dünya için önemli olduğunu vurgulayan Selçuk, 2040´lara doğru "tekillik çağı" denilen yeni bir çağın geleceğini dile getirdi. Bu çağın, dijital, biyolojik ve fiziksel olarak bütünleştiği bir çağ olduğuna işaret eden Selçuk, şunları söyledi: Yani bir insanın içerisinde aynı zamanda bir dijital içeriğin çipler marifetiyle çalıştığı, aynı zamanda fiziksel içeriği insanın vücuduna entegre edildiği, damarlarında dolaştığı bir döneme doğru gidiyoruz.
Bugün okul öncesi eğitime, ilkokula başlayan çocuklarımız, bu çağda iş hayatına atılacaklar, büyük bir ihtimalle işten atılacaklar. Çünkü robotların, makineleşmenin getirdiği bir yeni sistematikten de söz ediyoruz.
Bu mesele gerçekten önemli. Marx’ın teori ve pratiğin buluşturulması hususunda özellikle vurguladığı ‘praksis’ kavramı belki bizim için bir yön verici olabilir.
Praksis iki şeyi yani teori ve pratiği buluşturmanın çok da eylemsel açıklamasını içeriyor, kendi içerisinde. Bu mesele bizim için tarihsel bir problemdi aslında.
Ahmet Mithat Efendi ve Namık Kemal arasında geçen bir diyaloğu aktaran Selçuk, "Namık Kemal ´Biz çok cesur, çok idealist, çok vatansever insanlar yetiştirmeliyiz.´ der ve bunu ısrarla vurgular.
Ahmet Mithat, ona cevabında der ki ´Kemal, senin bu vatansever, cesur, idealist adamın ne iş yapacak, ne yiyecek? Bir mesleği, bir icraatı, bir becerisi yok. Bu adamın bir beceriye ihtiyacı var Kemal, yetmez mi bu kadar nesli heba ettiğimiz´.
Bu aslında bizim bugünkü fotoğrafımızı da içeriyor." dedi. Eğer literatürden uygulamaya doğru gelmekte ısrar edilirse, uygulamadan literatüre gidecek bir kavram üretiminin olmayacağını vurgulayan Selçuk, bilimin zihniyeti ve aklının son derece güçlü bir şekilde yeni nesillere izah edilmesi gerektiğini kaydetti.
Kuyu kazmazsak suyu bulamayız
Selçuk, "Kelimelerde bir büyü de var son zamanlarda gördüğüm. Dikkatimiz çok dağılıyor. Parlayan nesneler sendromu diye bir sendrom var. Bu çağ, PNS çağı. Yani sürekli bir şey parlatılıyor, sürekli bir şey moda haline getiriliyor ve dikkatimiz dağılıyor.
Oraya bakıyoruz, oraya bakıyoruz ve asla odaklanmamıza fırsat verilmiyor. Bu çocuklarda benim çok rahat gördüğüm ve telefon veya başka dijital araçlarla da PNS´nin giderek güçlendiği bir döneme doğru geliyoruz.
Aslında bu mesele bir idealizmle de alakalıysa bizim küçük küçük çukurlar yerine kuyu kazmamız lazım yani derinleşmemiz, odaklanmamız lazım. Kuyu kazmazsak suyu bulamayız.
O sebeple çocukları da böyle daldan dala birçok alanda çeşitli becerilere yönlendirmek yerine bir iki alanda derinlemesine çalıştırmak hususunu muhakkak suretle öne çıkartmak zorundayız." diye konuştu.
Kavramların büyüsünü dikkatle ele almak gerektiğini vurgulayan Selçuk, "big data" kavramını örnek göstererek bir uygarlık oluşturulacaksa big datanın enformasyona, enformasyonun da canlı bilgiye, ardından bilgeliğe giden bir ufka sahip olunmasının önemine dikkati çekti.
Yeni bir kuramlar kuşağına ihtiyaç olduğunu aktaran Selçuk, hali hazırdaki eğitim kuramlarının var olan hadiselerin anlaşılması hususunda son derece kısır olduğunu ve eğitim alanında 1800´lü yılların sonu ve 1900´lü yılların başındaki basit nedensellik kurgusuyla anlaşılmayan bir yere götürdüğünü söyledi.
Eğitim, çocuğu şimdiye uyandırmaktır
Bakan Selçuk, çoklu nedensellik üzerinden yeni kuramlar kuşağına ve yeni bir felsefeye ihtiyaç olduğunu dile getirerek şöyle konuştu: "Bunun bu topraklardan doğması gerekiyor çünkü ot kökü üzerinde biter. Eğer bu otu biz burada büyütmez, yeşertmezsek elimizde korumaya çalıştığımız tohumlar bizim için bir çözüm değil. Herkes kendi geleneğini, geçmişini, tohumunu korumaya çalışıyor ve biz eğitimi maalesef hep geçmişi üzerinden tartışıyoruz.
Bizim eğitimle ilgili lafzımızı da yeniden belki dönüştürmemiz lazım. Çünkü eğitimin bu kadar gelecek vurgusuyla anılması da doğru değil. Eğitim, aslında çocuğu şimdiye uyandırmaktır.
Elbette geleceği tasarlamaktır ama öncelikle çocuğu şimdiye uyandırmaktır. Eğer şimdi anlaşılmazsak ne geçmiş ne gelecek sağlıklı anlaşılır. Bu nedenle de bizim çocuklara yönelik çalışmalarımızı öncelikle kendimizle bağlantılı olarak ele almamız ve kendimize benzetmeye çalıştığımız çocukların yanlış bir bağlama götürüldüğünü anlamak lazım.
Çocuklarla aynı tarihte yaşandığının ancak aynı zamanda yaşanmadığının altını çizen Selçuk, "Onlar farklı bir zamanın ruhuyla alakalı varlıklar. O sebeple bizim kesinlikle çocuklarımızın kendi zamanlarını yaşamaklık konusundaki önermelerini dikkate almamız lazım ve çocuklar kendi zamanlarını eğer yaşayacaksa bize benzemelerine engel olmamız lazım.
Kendimize benzetmeye çalıştığımız çocukların edindiği beceriler kendi zamanlarını kurtarmak için yetmiyor. Onun için de çaresiz kalıyor çocuklar. Bizim eğer eğitim konusunda bir şey düşünmemiz, yapmamız gerekiyorsa, oturup ´eğitim´ kelimesinin etimolojisinden başlayarak yeniden bir inşa hareketine girişmemiz lazım." şeklinde konuştu.
Selçuk, Eğitim Bilimleri Fakültesinin bunun yeri olduğunu, bu tohumun buradan yeşertilmesi gerektiğini aktardı. Mevlana´nın "Bir tohum toprağa karışıp çürümedikçe asla yeni bir filiz vermez." sözünü hatırlatan Selçuk, "Biz tohumumuzu, geleneğimizi, muhafaza ettiğimiz şeyleri toprağa karıştıracağız, orada çürüyecekler ve yeni filiz çıkacak ve her yeni filiz içinde bir tohum barındırıyor ve o tohumu yeniden, yeniden, yeniden ekeceğiz.
O zaman Türkiye, Türkiye olacak. O zaman insanlık, insanlık olacak." değerlendirmesini yaptı. İnsanlık kelimesini sadece kendi toplumu olarak gören vahşi bir uygarlıkla karşı karşıya olunduğunu da kaydeden Selçuk, "Eğer biz insanlık kelimesini sadece gelişmiş ülkelerin toplumları olarak algılamalarına izin verir ve onlara olan hayranlığımızı devam ettirirsek gerçekten işimiz çok zor. Bütün kavramları yeniden birleştirmek, yeniden tasarlamak zorundayız." dedi.